Studio Gang Tasarımı Richard Gilder Center Ziyarete Açıldı

Studio Gang tarafından tasarlanan Richard Gilder Center for Science, Education and Innovation, New York'un ikonik Amerikan Doğa Tarihi Müzesi için yeni bir dönemi işaret ediyor.

Fotoğraf: Timothy Schenck

Studio Gang tarafından tasarlanan The Richard Gilder Center for Science, Education and Innovation, New York’un ikonik Amerikan Doğa Tarihi Müzesi için yeni bir dönemi müjdeliyor. İçeride mağaramsı, kabaca yontulmuş kaya benzeri duvarları ve dışarıda aynı derecede organik, kıvrımlı Milford Pembesi taş cephesi ile müzenin yeni kanadı harika bir dokunsallığa sahip. Galerileri oluşturmak için oyulmuş kanyon benzeri alanlar; birkaç yeni büyük ölçekli tavan penceresinden süzülen bol miktarda doğal ışık, dinlenme, toplanma ve dolaşım alanı olarak tasarlanmış bir büyük merdiven, herkesin keyif alması için yaratılmış çarpıcı yeni bir kamu mimarisi parçası haline getiriyor.

Fotoğraf: Iwan Baan

2014 yılında yapılacağı açıklanan 21.370 metrekarelik devasa ek yapı, 465 milyon dolarlık bütçesi nedeniyle yıllardır gündemde. Bu değerli kuruma yapılan bir dizi büyük dönüştürücü eklenti ve iyileştirmenin sonuncusu olan Studio Gang tasarımı, yeni kanat ile müzenin mevcut 10 binası arasında 33 yeni bağlantı oluşturarak tüm kompleksi birbirine bağlarken Columbus Avenue ve West 79th Street’in en batı tarafında yeni bir giriş oluşturuyor.

Müze kampüsünün iki yanından görülebilen yeni cephesi, hem jeolojik katmanlaşma olgusunu hem de müzenin 77th Street tarafındaki duvarının zengin dokulu, kıvrımlı yüzeyinin tasarımını çağrıştıran pembe granit taş panellerden oluşan diyagonal deseniyle akılda kalıcı bir figür oluşturuyor. Kuşlar için güvenli camlarla donatılan kıvrımlı bina, yeni peyzaj düzenlemesi yapılan çevrenin ve bitişiğindeki Central Park’ın yeşilliğine gömülmüş doğal bir oluşum gibi görünüyor. Rüzgar ve suyun araziyi şekillendirme biçimlerini taklit edecek şekilde tasarlanan Gilder Center, her köşesinde sürprizler sunarak burayı gerçek bir keşif yeri haline getiriyor.

Binanın göze çarpan birçok çok özelliği arasında, Amerika’nın güneybatısındaki antik kanyonların dokusunu, rengini ve akıcı biçimlerini yansıtan, yukarıdaki büyük ölçekli tavan pencerelerinden gelen doğal ışıkla birlikte görkemli bir alan olan beş katlı dramatik Kenneth C Griffin Exploration Atrium da yer alıyor. Görsel olarak çarpıcı yapı, “püskürtme beton” olarak bilinen bir teknikle geleneksel kalıplar olmadan doğrudan inşaat demirlerine beton püskürtülerek yapılmış. Bu teknik 1900’lü yılların başında müze doğa bilimcisi ve tahnit sanatçısı Carl Akeley tarafından icat edilmiş. Elle işlenmiş püskürtme betondaki köprüler ve açıklıklar, ziyaretçileri fiziksel ve görsel olarak Ralph Appelbaum Associates tarafından müzenin sergi bölümü, eğitim alanları ve koleksiyon tesisleriyle birlikte tasarlanan yeni sergi galerilerini barındıran birden fazla kat seviyesine bağlıyor. Tüm bunlar, bina içinde ve bina boyunca hareketi teşvik eden davetkar görüş hatları oluşturuyor.

Atriyumun yüksekliği aynı zamanda binanın iç kısmının kalbine doğal ışık ve hava sirkülasyonu sağlayarak önemli bir sürdürülebilirlik özelliği olarak işlev görüyor. Aynı zamanda, atriyumun doğu tarafındaki geniş, büyük bir merdiven de derin, ceviz kaplı basamakları ve yüksek rıhtları ile bir tarafı oturma basamakları olacak şekilde tasarlanmış. Ziyaretçilere dinlenmek ve sohbet etmek için bir araya gelebilecekleri bir yer sağlayan ve çeşitli programlar için oturma yeri olarak kullanılabilen merdiven, aynı zamanda müze ziyaretçilerinin Columbus Caddesi’ndeki girişten Central Park West’e kadar ilerleyebilmeleri için sirkülasyonu da iyileştiriyor.

Jeanne Gang “Gilder Center, sadece bilimin simgesi değil, aynı zamanda insan olmanın da büyük bir parçası olan keşifleri teşvik etmek üzere tasarlanmıştır. Merkez, doğal dünyayı öğrenmenin heyecanını paylaşmak üzere her yaştan, her kökenden ve her yetenekten insanı içine çekmeyi amaçlıyor.” diyor. ‘’Gün ışığıyla aydınlanan geniş avluya adım attığınızda, birçok katta yer alan farklı sergilere göz atabilirsiniz. Merakınızın sizi yönlendirmesine izin verebilirsiniz. Ayrıca mimarinin binalar arasında yarattığı pek çok yeni bağlantı sayesinde müze kampüsünde bir bütün olarak gezinme imkanınız de artıyor.’’

Dört katı halka açık olan altı katlı ek yapı, ziyaretçilerin omurgalı ve omurgasız zoolojisinden paleontolojiye, jeolojiden antropolojiye ve arkeolojiye kadar müzenin değerli elemanlarının her alanını temsil eden 3.000’den fazla nesnenin sergilendiği Louis V Gerstner, Core Collections’a ev sahipliği yapmakta. Materyaller dinozor izlerinden astronomik aletlere, boynuzlardan çanak çömleklere kadar uzanıyor. Bir dizi dijital serginin de bilim insanlarının çeşitli koleksiyon türlerini nasıl analiz ettiklerini vurgulayacağı ve müze araştırmacılarını tanıtacağı düşünülüyor. Aynı zamanda, birinci ve ikinci katlardaki Macaulay Family Foundation Collection Galleries’te olduğu gibi cam panelli sergiler, ziyaretçilere vitrinlerin arkasında yer alan çalışma koleksiyonu alanlarına bir bakış sunuyor.

Fotoğraf: Iwan Baan

Birinci katta yer alan 464 metrekarelik Susan ve Peter J Solomon Family Insectarium, böceklerin gezegenimizdeki kritik rolünü gözler önüne seriyor. İçerisinde 18 canlı böcek türü, dijital sergiler, modeller ve numuneler yer alan Insectarium, ziyaretçilere 30 türün birçoğunu tanıtıyor ve farklı ekosistemlerde nasıl bir performans gösterdiklerini ve hatta mimarlara ve robot bilimcilere nasıl ilham verdiklerini araştırıyor. Tavana monte edilmiş büyük boy bal arısı modelleri, ziyaretçileri galeri boyunca batı ucundaki anıtsal 3.600 kg’lık reçine arı kovanı modeline doğru çekiyor.

Ziyaretçiler canlı böcekleri keşfetmeye ikinci katta, yıl boyunca açık olan 232 metrekarelik Davis Family Butterfly Vivarium’da devam edebiliyor ve burada kıvrımlı bir rota boyunca çeşitli mikro ortamlarda serbest uçan 1.000 kadar kelebekle kaynaşabiliyor. 80 kelebek türünün yaşadığı bu son teknoloji ürünü interaktif alanlar, her yaş için bir öğrenme alanı olarak müzeye yeni bir boyut getiriyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın