Sistemin Mevcut Metotlarını Tekrarlamak Yerine Denenmemiş Fikirlerin Keşfine İnanıyorum

Kalebodur'la Mimarlar Konuşuyor'un konuğu olan Amerikalı mimar Eric Owen Moss dün akşam Bilgi Üniversitesi'nde verdiği konferansta sistemin dayattığı fikirler ve metotların deneysel mimarlıkta nasıl aşılabileceğine dair bir yol gösterdi.

Şebnem Yalınay Çinici’nin açılış konuşmasını yaptığı konferansta, Eric Owen Moss konuşmasına mimarlığın temel fikrini sorgulayarak başladı. Rüzgarlı bir havada üzerimize aldığımız montu, “karşılaştığımız durumun üstünden gelme” olarak nitelendiren Moss, mimarlıkta durumla başa çıkmanın değil, durumu keşfetmenin, şartları belirlemenin önemli olduğunu söyledi.

Yazar James Joyce’ın çıkardığı psikolojik haritaya, besteci John Cage’ın müziği görünür kılmasına ve Giuseppe Terragni’nin Mussolini için yaptığı Danteum projesindeki edebiyat ile mimarlığın birlikteliğine değinen mimar; edebiyat, müzik ve mimarlığın tek başına değil, birarada bulunduğu kültürel deneysel söylemin tartışmaya açık ve önemli olduğunu vurguladı.

Yazar olan babasının kelimelerden oluşan listelerini anlatan Moss, ne bina, ne program, ne de araziye sahip uzayda şekiller olarak nitelendirdiği kendi listesini gösterdikten sonra; bir binanın da bitmiş bir bütün olmadığını, aksine devam eden bir süreç içerisinde sonsuz sayıda birimlerden oluştuğunu başka bir listesinde, sadece tek bir binaya ait fotoğraflarla anlattı.

“Sadece imajlara bakmayın, benim ne söylediğimi anlayın”

Mimarlığın imajdan öte bir anlamı olduğunu, altında yatan, keşfedilen fikrin önem taşıdığını vurgulayan Moss, konuşmasına son dönemde sürdürdüğü projeleri Viyana’da Uygulamalı Sanatlar Üniversitesi’nde Angewandte ve Barselona’da La Térmica Santrali’yle devam etti. 


Angewandte, Viyana Uygulamalı Sanatlar Üniversitesi, mevcut bina ve projede yer alan ek bağlayıcı yapılar

Her iki projede de mevcut yapıların değişimi ve dönüşümü üzerine çalışan Moss, geçmişten geleceğe geçişte varolan tüm parçaların silinemeyeceğini, ama nelerden vazgeçilip, nelerin eklenebileceğinin iyi bir soru olduğunu vurguladı.

“Yeni kentlerde artık olasılıklar üzerine tartışma yok”

Binaların daha büyük bir organizmaya dahil olduğu planlama ölçeğine de değinen mimar, kentlerin önce içgüdüsel olarak yaratıldığını, sonrasında metodun strüktüre hakim olduğunu ve sonunda da “gereksiz” olarak nitelendirilebilecek organizmaların artık olasılık tartışmalarına yer vermediğini söyledi.

Çin’in askeri bir geçmişe sahip Nanjing kentinde yaptıkları büyük ölçekli projelere değinen Moss, sistemin öne sürdüğü fikirleri kullanmak yerine, “form”u belirlemeyen, organizasyonel fikirleri barındıran tipoloji sözlüğünü kullanarak hazırladıkları proje alanlarına özel, sürdürülebilir çalışmalarını anlattı.


Tipolojik sözlüklerine bir örnek, Nanjing projesi

Son olarak da Los Angeles Culver City projelerini anlatan Eric Owen Moss, mimar olmanın 3 gerekli özelliğini şöyle sıraladı:

  • Konsept fikir
  • Teknik kapasite
  • Aktörlerle politik ilişkiler

I’ll see it when I believe it

Bunlardan biri eksik olduğunda, mimarın başarısızlığa uğrayacağını söyleyen Moss, sistemin mevcut metotları ve programlarının tekrarlanmaması gerektiği ve gelecek için denenmemiş fikirlerin keşfine duyduğu inancı, son kitabının isminde kullandığı “I’ll see it when I believe it”* sözüyle dile getirdi.

* Eric Owen Moss, Amerika’da kullanılan, “Gördüğümde inanırım” sözünü ters çevirerek, deneysel mimarlığın zaten her şeyi yapabileceğine olan inancını vurguluyor. 

Etiketler

Bir yanıt yazın