Rum Mezarlığı Şelale Oldu!

Bartın’da eski Rum mezarlığı şelaleye dönüştürüldü. ‘Gâvur Taşı’ denen bölgede belediye park çalışmasını tamamladı. Bu kapsamda bir zamanlar mezarlığın bulunduğu yere yapay şelale yapıldı.

Bartın, Osmanlı İmparatorluğu’nun son yüzyılında ülke Hıristiyanlarına yönelen şiddetin, tehcirin ve soykırımın izlerini taşıyan şehirlerden biri. Bugün kentin geneline hâkim olan havaysa Türkiye’nin pek çok yerindeki gibi, geçmişi unutmak üzerine kurulu.

20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar bölge tarihinde önemli yere sahip olan gayrimüslim nüfusun akıbeti Bartın’da üzerinde en az konuşulan konuların başını çekiyor. Kimse 1915’te doruk noktasına ulaşan ve dalga dalga ilerleyen Rum ve Ermeni tehcirleri konusunu açmak istemiyor.

Tek dillendirdikleri konu iki tarafın da büyük kayıplar yaşadığı Türk-Yunan mübadelesi. Gençler geçmişlerini bilmiyor. Yaşlıların sessizliği içinse bölgede yaygın olan kanı aslında bir iç bilgi. O da gayrimüslimlerin bu topraklardan çıkartıldıklarında mülklerini en güvendikleri Türklere vermiş olmaları, ancak bir daha geri dönememeleri üzerine şehrin zenginlerinin büyük bölümünün bu yolla ‘eşraf’ olmuş olmaları. Belki de bu nedenle sohbetin başında gözlerini kaçıran, konuyu değiştirmeye çalışan bölgenin yaşlılarının ağzından dökülen tek cümle“ O köprünün altından çok sular aktı” oluyor,  adı “sular tanrısı” Parthenios’tan gelen Bartın Nehri’ne bakarak…

Geçmişi örten sular

Bugün, hazırlanan projeyle, o sular Rumların atalarının yattığı bölgenin de üzerinden akıyor. Bartın Belediyesi, ismini 1930’lu yıllarda Belediye tarafından kaldırılan Rum mezarlığından alan ‘Gavur Taşı’ bölgesini park haline getirdi. Uzun zaman bir kısmı apartmanlarla dolan,bir kısmı ise ‘tekin olmayan’ boş bir arazi olarak kalan bölgeye bir de yapay şelale hazırladı. Etrafındaki Rum ve Ermenilerin bir arada yaşadığı, bugünkü adıyla Asma Mahallesi’ndeyse geçmişe ait izler sayılı.

Bir zamanlar 6 Ocak’ta Mesih İsa’nın doğum günü ve vaftiz edilişi için kutlanan ‘Ta Fota’ bayramının merkezi olan köprünün üzerinden bugün arabalar geçmişinden habersiz akıp geçiyor. Kilise papazının elindeki haçı köprünün ortasına gelip attığı ve gençlerin çıkartmak için birbirleriyle yarıştığı pırıl pırıl nehrin suyu ise artan kirlilik nedeniyle bulanık.

Bölgede geçmişi hatırlatan en sağlam kalan yapı ise İstiklal İlkokulu. Bugün yine kapılarını çocuklara açıyor, kara tahtası okuma yazma öğretiyor. Ancak bir farkla. Artık ne kapısından giren çocuklar Rum, ne de sınıflarda konuşulan dil Yunanca. Her yanında Mustafa Kemal portreleri kaplı okulun girişindeki tabelada geçmiş günlere dair tek iz yer alıyor. “Bu bina 1887 yılında civarda oturan Rumlar tarafından kendi çocuklarının eğitimi için okul olarak yaptırılmıştır” diyor pano.

Tam karşısında ise bir zamanlar ibadethane olduğu artık fark edilemeyen, Hagios Nikolaos Kilisesi bulunuyor. Kaderi Anadolu’nun tümüne yayılan Hıristiyan mabetlerine benziyor bu kilisenin de. Mübadelenin ardından bir dönem metruk kalan kilise,1937’de elektrik santrali olarak kullanılmaya başlanmış. Fakat öncesindeki tamiratta çatlayan kubbesi tamir edilmek yerine yıkılmış. 1995’ten itibarense Kültür Evi olarak kullanılıyor. Fakat binanın bir zamanlar Rumların ibadetinde kullanıldığını sadece etrafında yaşayan halk biliyor.

‘Bunlar Hıristiyan putları’

Bu kiliseye gizlice ulaşan bir tünel ise üç yıl önce ortaya çıktı. Aslında varlığı Bartınlıların tümü tarafından bilinse de Bartın Lisesi’nin bahçesinde yapılan kazı ile resmi olarak ‘keşfedildi’. Kiliseye açılan bu tünelin ucu 9 Eylül 1933’te Bartın Ortaokulu olarak açılan ama aslında Osmanlı Rumları arasında bölgenin sayılı ailelerinden, hem sarraf hem de maden işletmecisi olan Cevahircioğlu Bodosaki’nin evine bağlanıyordu.

Evin ortaokula dönüşmesinin ardından neredeyse her Bartınlı ailenin bina ile bir hatırası oluyor. Bugün şehrin yaşlıları yapım tarihi 1887’e uzanan binanın içini “Duvarlarında süslemeler, Hıristiyan kabartmaları filan vardı. Bizim okulun müdürü onları badana yaptırdı daha sonra. ‘Bunlar Hıristiyan putları’ diye hepsinin üstünü kapattırdı.” diye anlatıyor. Fakat 1971’e kadar devam ediyor okul günleri. Önce çocuklar dersten kaçmasın diye kiliseye bağlanan gizli tünel kapatılıyor, ardındansa nedeni, nasılı bilinmez bir şekilde hızla yıkılıyor. Binadan geriye tek kalansa ortaokul günlerinden kalan giriş kapısı ve 1937’de bu okulun öğretmen ve öğrencilerinin yaptığı Atatürk büstü.

Bir zamanlar şehrin en görkemli binasının yeri bugün hâlâ boş. Üç yıl önce tünel ortaya çıkarıldığında evin yeniden yapılacağı konuşulsa da bugün hiçbir hareketlilik yok. Evin temeli ve kiliseye bağlanan tünel girişi okulun bahçesinde bakımsız bir şekilde duruyor.

Bu hali tünelin girişine Yunanca kazınan ve okunabilen tek söze, ‘rağmen’ kelimesine atıfta bulunuyor adeta. Her şeye, yıkılmasına rağmen kendini unutturmamaya çalışıyor…

Etiketler

1 Yorum

  • oruc-kenan-yildirim says:

    Çok üzücü, bir ülkenin kendi tarihini yok etmesi kadar acı bir durum olamaz. Milli servet ve milli kaynakların yok edilmesi gelişmiş ülkelerde ağır bir suç olarak kanunlarında yer almaktadır.

    Bir diğer taraftan bu yapılan proje ile lokal inanç turizm potansiyeli yok edilmiştir. (yapay şelale ne yurtiçi ne yurtdışı turizmi sağlamaz). Örenyeri kaybı yaratmış ve buna bağlantılı olarak yerel ticaretede darbe vurmuştur.

    Yerel ticarete darbe vurulması demek, oradaki yerel halkın çocuklarını iyi eğitememesi ve dahda fakirleşmesi ve bir zaman sonrada bölgelerinden göç ederek yakındaki bir şehrin nüfusunu ve gecekondularını şişrmesi demektir.

    Burada Avrupa Birliğinin Türkiye’de kurulması ve geliştirilmesi için finansman sağladığı “yerel yönetimlerin güçlendirilmesi” projelerinden yararlanılmamasının da cabası olduğunu eklemek isterim. O şelale vergilerden karşılanmıştır. Oysa o mezarların bakımı ve çevre düzenlemesi yapılsaydı buna belediye para harcamayacak aksine para bile alacaktı.

    Bu kadar zararın birden verilmesi intihardan başka birşey değildir.

Bir yanıt yazın