Rotterdam’da Göç Müzesi

Rotterdam’ın şehir limanında yer alan 16 bin metrekarelik depo, göç hikayelerini sanat aracılığıyla anlatmak amacıyla bir müzeye dönüştürüldü.

Fotoğraflar: Iwan Baan

Rotterdam Limanı’nda yer alan 16 bin metrekarelik depo, restorasyon danışmanlık şirketi Bureau Polderman tarafından göç hikayelerini sanat aracılığıyla anlatmak amacıyla bir müzeye dönüştürüldü.

Yapının merkezinde, zemin kattan başlayıp çatısından dışarı çıkan ve Maas Nehri’ne bakan bir seyir noktasında sona eren, MAD tarafından tasarlanmış “Tornado” adında dev sarmal merdivenler bulunuyor. Bunun nedeni MAD’ın kurucusu Ma Yansong’a göre müzenin temasına uyumlu olarak hareketi sembolize etmek üzere tasarlanmış.

Müze, 1923 yılında Hollandalı mimar Cornelis Nicolaas van Goor tarafından inşa edilen ve San Francisco Deposu olarak bilinen, 300 metre uzunluğundaki bir yapıda yer alıyor.

Bir zamanlar dünyanın en büyük deposu olan bu bina, 19. ve 20. yüzyıllarda Albert Einstein’ın da aralarında bulunduğu milyonlarca göçmenin taşındığı Holland America Hattı’nın depolama alanı olarak kullanılmış olması nedeniyle müze için özel olarak seçildi.

Fenix’e, Tornado’nun etrafında konumlanan ve gökyüzü aydınlatmalı atriyuma açılan, ön ve güney cephelerdeki geniş camlı girişlerden giriş yapılıyor. Doğal ışığı en üst düzeye çıkarmak ve binanın halka açık bir mekân olduğunu belirtmek için cam çatı ve girişler tasarıma dahil edilmiş.

Bureau Polderman, iç mekânda görünür halde bulunan dokulu beton iskelet de dahil olmak üzere mevcut yapının mümkün olduğunca çoğunu koruyor. Dış cephedeki pencereler 1923’te olduğu gibi yeşil boya ile restore edilmiş.

Tornado hem çelikten inşa edilmiş hem de çelikle sarılmış. İki spiral merdiven iki kavşakta ve de tepede buluşuyor. Ziyaretçilerin yukarı çıkmak ve aşağı inmek için birini seçmesi gerekiyor.

Merkezinde Tornado. Fotoğraf: Iris van den Broek

Kaplama cilalanmış, çevresini yansıtacak ve eğlenceli ışık desenleri yaratacak şekilde seçilmiş. Yansong’a göre yansıtıcı paneller düz olmayan ve küçük ölçekli yüzeyleri nedeniyle kuşlara zarar vermiyor. Cilalı çeliğin dış kısımları da parlamayı önlemek için fırçalanmış. Bu arada, basamaklar bir gemiyi taklit etmek üzere tasarlanmış “Kebony” adı verilen 12.500 ahşap parça ile tamamlanmış.

Tornado’nun çatısı deldiği noktadan hem Maas Nehri’nin hem de Holland America Line’ın eski merkezi olan Hotel New York’un manzarasının izlenebildiği platforma açılıyor. Zirvesinde asansörün tepesini taçlandıran 17 metre uzunluğunda bir çatı kanopisi bulunuyor. Kanopinin tekneyle taşındıktan sonra vinçle yerine kaldırılması, paylaştıkları inşaat videosunda görünüyor.

Maas Nehri’nin ve Hotel New York’un manzarasının izlenebildiği platform

Tornado’nun bir diğer özelliği de merdivenlerden birinde bulunan 12 metre uzunluğundaki konsol sayesinde ziyaretçilerin çatının ve suyun üzerinden taşınması. Yansong bu durumu ahşap bir gemi güvertesine benzetiyor. “Bu yüzden bir tekneye biniyormuş gibi hissediyorsunuz, özellikle büyük konsolda, doğrudan okyanusun üzerinde yüzüyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz.”

Sergilenen sanat eseri göç temalarını ele alıyor.

Yansong, yapının bir yandan alanın göç tarihini anlatan bir metafor işlevi görürken, diğer yandan ziyaretçilere “ileriye bakmaları” konusunda ilham verebileceğini umuyor.

Merdivenler zemin kattan yukarı doğru yükseliyor.

Fenix Göç Müzesi, 4 ana sergiden oluşuyor. 55 ülkede çekilmiş 194 fotoğraftan oluşan Göçmen Aileleri koleksiyonu da bu sergiye dahil edilmiş.

The Suitcase Labyrinth yani Bavul Labirenti sergisi, dünyanın dört bir yanından göçmenlerin bağışladığı 2.000 bavuldan oluşuyor ve ziyaretçiler burada bavulların eski sahiplerine dair hikayeleri de onlardan dinleyebilme şansı yakalıyorlar.

Sergilerden biri Bavul Labirenti olarak adlandırılıyor. Fotoğraf: Het Kofferdoolhof

Fenix, müze mağazası ve yemek alanlarının yanı sıra 6.750 metrekarelik yeşil çatısıyla da dikkat çekiyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın