‘Mimarlık hemen hemen unutulmuş bir meslekti’

"Zeki Sayar ve Arkitekt: Tasarlamak. Örgütlemek. Belgelemek" başlıklı sempozyum, 9-10 Aralık 2011 tarihlerinde, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi'nde düzenlendi.

Sempozyum Ali Cengizkan, Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu ve Zeki Sayar’ın kızı Eren Sayar’ın açılış konuşmalarıyla başladı.

Zeki Sayar ve Arkitekt (1931-1980) Ayrılmaz İkili ve Dönemin Düşün Dünyası

İlk oturumda İlhan Tekeli dönemin genel sosyo-ekonomik analizini Sayar ve yaşamı çerçevesinde tartıştı. “Bir meslek camiası toplumdan saygı bekliyorsa, tarihine saygı duymalıdır” diyerek başladığı konuşmasında Tekeli, Sayar’ın doğup büyüdüğü aile ortamı ve çevreyi irdeledikten sonra 1923’te Sanayi Nefise Mektebi’ne girdiğini ve o dönemde mimar olmak için özendirici bir ortam olmamasına rağmen belki de amcasının mimar olmasından dolayı bu meslekte karar kıldığını sözlerine ekledi. Seyfi Arkan, Sedad Hakkı Eldem, Burhan Arif gibi isimlerinde de dahil olduğu 1928 senesinde mezun olan sınıfı “efsane sınıf” olarak tanımlayan Tekeli, bu sınıf olmasaydı Türkiye mimarlık tarihinin de olmayacağını belirtti. Sayar’ın eğitimi sonrasında Osmanlı canlandırmacılığının terkedilip, modern mimarlık paradigmasına geçildiğini belirten Tekeli, mimarın kariyerine ilk olarak İstanbul Özel İdaresi Fen Heyeti’nde asistan mimar olarak başladığını, sonrasında L’Architecture d’Aujord’hui isimli Fransız dergisinin Türkiye muhabiri olduğunu ifade etti. Ağırlıklı konaklama yapılarından oluşan tasarım ve uygulama geçmişinde Sayar’ın 16 adet konut dışı yapısı olduğunu ve tasarımlarında kübik, prizmatik kütleler ve yalın geometrik cepheler görüldüğünü ve II. Ulusal Mimarlık akımından çok etkilenmediğini belirten konuşmacı, mimarın 1930’larda yılda yaklaşık 3 tasarım gerçekleştirdiğini ve dergiyi çıkarmaya başladığını, II. Dünya Savaşı’nda yapı talebinin olmamasından dolayı çeşitli yerlerde çalıştığını, savaş sonrası ise jüri üyesi olarak çeşitli yarışmalarda görev aldığını, 1970’lerden sonra onursal ödüllendirmelere layık görüldüğünü ve 1980’de Arkitekt’tin yayın hayatına son vermesinden sonra emekli olduğunu belirtti.

Tekeli, 1990 senesinde Arredamento Mimarlık’taki söyleşisinde “Benim mimarlığımın pek önemi yok. Ben hiç müteahhitlik yapmadım. Kabiliyetim nisbetinde çalıştım ve inşa ettim” sözleriyle Sayar’ın mimarlık bakımından etik bir çizgiye sahip olduğunu işaret etti. Sayar mezun olduktan sonra katı bir modernitenin başladığını ve mimarlığın da bundan etkilendiğini ifade eden konuşmacı, Sayar’ın “Biz klasik müzik öğrenip, caz taklit eden bir jenerasyonduk” sözlerine konuşmasında yer verdi. Mimarlık mesleğinin örgütlenmesinde önemli yeri olan Sayar’ın ve ürünü Arkitekt’in aynı zamanda erken Cumhuriyet döneminde kamu binalarının yapımında önemli rol alan yabancı mimarlara karşı da bir örgütlenme sağladığını belirten Tekeli, mimarlık sergileri açtıklarını ve işlerin yarışmayla gerçekleştirilmesine katkı sağladıklarını ifade etti.

Zeki Sayar’ın Yaşamı, Yapıtları ve Arkadaşları

İkinci oturumun ilk konuşmacısı Bilge İmamoğlu “Zeki Sayar (1905-2001): Bir Mimarın Yaşamı ve Eserleri” başlıklı konuşmasında Cumhuriyet tarihinin çok kilit bir döneminde mesleğin tanımında, sosyolojisinde Sayar’ın ciddi bir rolü olduğunu ve Arkitekt dergisinin mimarlığın profesyonelleşme sürecinde mesleğin örgütlenmesinde anıtsal bir öneme sahip olduğunu belirtti. Derginin oluşum ve gelişim sürecine değinen İmamoğlu, derginin misyonunun mimarlık mesleğine ait bilgi, kültür ve görgünün yaygınlaştırması, anlaşılması olduğunu ve mimarlık ve ürünlerinin ülke içerisinde dolaşıma sokup yaygınlaştırıldığını sözlerine ekledi.

T. Elvan Altan Ergut, “Zeki Sayar ve Meslektaşları: Cumhuriyet Mimarlığının Aktörleri” başlıklı konuşmasını derginin tek mimarlık yayın ürünü olduğu 1930’lardaki dönem üzerinden gerçekleştirdi. Dönemin mimari tasarım ürünlerinin nasıl kayıt altına alındığı, mimarların nasıl örgütlendiği ve dönemin mimarlarının kimler olduğu üzerine duran Altan, 1940 Türk Yüksek Mimarlar Birliği aza listesi üzerinden bu bilgilere ulaşılabileceğini belirtti. Sayar’ın “Mimarlık hemen hemen unutulmuş bir meslekti” sözlerine yer veren konuşmacı erken Cumhuriyet döneminde çok az mimarın bürosu olduğunu, çoğunun kamu kurumlarında memur olarak çalıştıklarını ve Arkitekt’in haber bölümünde mimarların tayinlerine sık sık yer verildiğini ifade etti. 1931 senesinde Celal Esat Arseven’in Yeni Mimari isimli kitabı dışında bir yayının olmadığını, bunun ise Türk mimarlarının eserlerine yer vermediğini belirten konuşmacı, Arkitekt’in çıkmasındaki motivasyonu Sayar’ın “Baktık mezun olduktan sonra kendimizi tanıtmakta güçlük çekiyoruz, bir mecmua çıkaralım dedik,” sözleriyle açıkladı. Dönemin önemli etkinlikleri bireysel ve diploma sergileri, radyo programları ve en önemli olarak yayın organları üzerinde duran Altan, bu örgütlenmede yabancı mimarların ve hatta azınlık mimarlarının projelerine Arkitekt’te yer verilmemesine de değindi. Arkitekt ve Sayar’ın amacının mimarlığı özel ve profesyonel bir konuma getirmek olduğunu belirten Altan, Arkitekt’in mimarlığı bir uzmanlık alanı olarak tanımlayıp, tanıtarak mimarlara etkin bir platform sunduğunu belirterek sözlerini noktaladı.

A. Derin İnan ise “Zeki Sayar’ın Mimarlığı: Yapılar ve Projeler” başlıklı konuşmasında mimarlık ortamında çok yer verilen Sayar’ın yapılarının adeta kendisi tarafından da önemsenmediğini, kendisinin tüm yapılarını kapsayan bir listenin yer almadığını belirtti. 1970’lere kadar bağımsız olarak mimari üretimde bulunan mimarın az sayıda kamu yapısı ürettiğini, dönemin mimarları gibi yabancı mimarlara daha çok kamu yapısı yaptırılmasından dolayı konut üretimine yöneldiğini ve 1930’lardaki üretim anlayışını devam ettiren Sayar’ın 1940’lardan sonraki apartman ölçeğine yakın tasarımlarının çoğunun ayakta olduğu, diğerleri tadilat geçirse de tipik özelliklerinin korunduğunu belirten konuşmacı, tasarımcının tasarımları üzerinde durdu.

Zeki Sayar ve Bir Örgütlenme Olarak Arkitekt

Üçüncü oturumun ilk konuşmacısı Afife Batur, “Arkitekt Başyazılar: Bir Dönemin Nabzını Tutmak” başlıklı konuşmasında derginin yayın hayatı 1931-1980 tarihlerindeki Sayar’ın baş yazıları üzerinden dönemin önemli siyasal, ekonomik ve sanat, kültür olaylarının Arkitekt’e ne kadarıyla yansıdığını, nelerin yankı bulduğunu irdeledi. Buna göre 1931’den itibaren 3-4 sene basit mimarlık bilgilerinin gündemde olduğu Arkitekt’te 1934 senesi itibariyle sorunlara temas edildiğinin gözlemlendiğini ifade eden Batur, ana konu başlıklarının ise plan, program, örgütlenme, mesleki etik sorunları ve İstanbul’un imarı ve tarihi yapılar sorunu olduğunu belirtti.

Ali Cengizkan ise “Arkitekt’in Kurucularından Abidin Mortaş’ın Mektupları” isimli konuşmasında Sayar’ın ailesinin koleksiyonununda yer alan Mortaş’ın 1940-47 tarihlerinde yazdığı mektuplar üzerinden derginin kurucuları, Zeki Sayar, Abidin Mortaş ve Abdullah Ziya Kozanoğlu‘nun ortaklık ilişkileri, derginin misyonu ve derginin dış dönemdeki siyasiler ve dış odaklarla ilişkisini değerlendirdi. Bu doğrultuda Cengizkan, Mortaş’ın sanılanın aksine Ankara’da olmasına rağmen dergiye hem finansal hem de içerik olarak oldukça yardım edip, önem verdiğini ifade etti.

Üçüncü oturumun son konuşmacısı Çetin Ünalın “Bir Örgütçü Sayar/Bir Örgütlenme: Arkitekt: Dostlar, Entellektüel Yaşam ve Mimarlar Odası” başlıklı konuşmasında Osmanlı döneminden itibaren meslekteki örgütlenmenin gelişimi ve bu gelişimde Arkitekt’in yeri, derginin oluşum ve gelişim süreci üzerinde durdu.

Anma programı çerçevesinde sempozyum 10 Aralık’taki diğer konuşmalarla birlikte devam etti.

Etiketler

Bir yanıt yazın