Mimari Yarışmaların Beden Bulmuş Hali: Türkiye Noterler Birliği Merkez Binası

Çanakkale Seramik & Kalebodur sponsorluğunda 31 Mayıs 2010 tarihinde yapılan Arkiv Buluşmaları'nın yedincisi Ankara- Söğütözü'ndeki Türkiye Noterler Birliği Merkez binasında yapıldı.

Projenin mimarları olan MuuM Mimarlık’tan Umut İyigün ve Murat Aksu’nun liderliğinde gerçekleşen geziye, Celal Abdi Güzer, Çağla Öncüoğlu, Yeşim Hatırlı, Ayşen Savaş, Cem Altınöz, Pelin Özgen gibi isimlerin yanı sıra, Arkitera Mimarlık Merkezi’nden Ömer Kanıpak ve Beril Azizoğlu katıldı.

Umut İyigün, binanın Orkun Özüer ve Selim Velioğlu’nun da katılımıyla toplam dört müellif tarafından 2003 yılında yarışma projesi olarak tasarlandığını belirterek, yapı ile ilgili detayları katılımcılara aktardı. 2006 yılında projelendirilmesine, 2007’de uygulanmasına başlanan yapıda, yarışma için yapılan ilk tasarımın konsepti her zaman korunmaya çalışılmış. Fakat ilk aşamada ön görülen konaklama birimi ile tenis kortu ve yüzme havuzu, daha sonra gereksiz görülerek program biraz hafifletilmiş. Bunun dışında, yarışma aşamasından uygulama aşamasına geçilirken avlunun peyzaj tasarımı değiştirilmiş ve birinci bodrum kattaki sosyal alanların yerine bilgi işlem merkezi yapılmış. Ayrıca yönetim katındaki toplantı salonunun bulunduğu, avluya doğru çıkıntı yapan konsolun altına dışarıdan iki tane kolon eklenmesi gerekmiş.

Avlunun İç Mekandan Algılanışı
Umut İyigün, Noterler Birliği Merkez Binası tasarımında bu ofis yapısının bir iletişim ortamı olarak ele alındığını özellikle belirtti. Bunun sağlanması için, baştan beri yapıyı bir iç avluyla beraber tasarlamışlar ve yapının her yerine yayılan sosyal ortak alanlar (yemekhaneler ve teraslar) düşünmüşler. Avlu, yapının neresinde olursanız olun algılanabiliyor, bu da yapı içerisinde kendinizi konumlandırmanızı ve yönünüzü bulmanızı kolaylaştırıyor.

İçeriden Avludaki Projeksiyon Duvarına Bakış
“Çok Avrupai bir bina” olduğu yönünde olumlu görünmeyen eleştiriler alan yapı, aslında klasik Türk mimarisinden çok da kopuk değil. Çünkü kervansaray plan şeması kullanılarak tasarlanmış. Yapı üç koldan oluşuyor. Dördüncü kolda yapı kütlesi yerine avluda noterlerin beraber film izlemesini, sunum yapmasını sağlayan projeksiyon duvarı var. Avludaki yeşil alan buradan dışarıya doğru da devam ederek, yapının çevresiyle de ilişki kurmasını sağlıyor. Yapının çevresi ile ilişkisi kurmasını hedefleyen bir diğer elemanı da, inşa edilmekte olan metronun tamamlanmasıyla yaya güzergahı üzerinde kalacak olan uzun duvar. Kamuya terk edilen bu duvarın dışının sergi amacıyla kullanılması, binanın gelecekteki yaşamı üzerine mimarların kurdukları hayallerinden biri.

Avluya bakan cephelerde şeffaf malzeme kullanılarak, ortadaki sosyal mekanın içeriye de taşınması hedeflenmiş. Bu şeffaflık aslında tüm binaya yayılmış durumda. Ofisler birbirinden cam bölmelerle ayrılıyor. Ayrıca yapıya kimlik kazandıran önemli öğelerden biri olan ana merdiven ve korkuluklar da geçirgen malzemelerle tasarlanmış.

Yapının dört köşesinde bulunan sirkülasyon noktalarının da şeffaf olarak tasarlandığından bahseden İyigün, yangın yönetmeliğinin değişmesi ile buralara da duvarlar yapılması gerekliliğinin ortaya çıktığını, bunları da maliyeti yüksek olmasına rağmen, işverenin pozitif yaklaşımı ile yine şeffaf malzeme ile çözdüklerini fakat merdiven basamakları için bunun mümkün olmadığını anlattı.

Bina gezildikten sonra bodrum kata inilerek, buradaki 500 kişilik şık konferans salonu görüldü ve toplantı odalarından birine geçildi. Burada da Umut İyigün binanın ilk tasarım aşamasından, tamamlanmasına kadar geçen süreçte yaşadıklarını bir sunumla misafirlere aktardı. Yarışma kazanıldıktan sonra üç yıl herhangi bir şey yapılmamış. 2006 yılında Noterler Birliği yönetim kurulu mimarlarla iletişime geçerek projenin başlatılmasını istemiş. Yarışmayı kazanan proje çok beğenilmesine rağmen, “prestijli bir yapı istediklerini” belirterek, bu çevredeki diğer yapıları da örnek göstererek yüksek bir yapı istediklerini belirtmişler. Bu aşamada projenin mimarları yoğun bir çaba göstererek, işvereni “prestijli yapı demenin, yüksek yapı demek olmadığına” ikna etmişler ve yarışma için tasarladıkları ilk projede ısrarcı olmuşlar. Genel olarak işveren olumlu olmasına rağmen, mimarlar bazı konularda mücadele etmek durumunda kalmışlar.

Çalışma Alanları
MuuM Mimarlık olarak kurulduları ilk yıllarda daha çok iç mekan tasarımları yaptıklarını belirten İyigün, Noterler Birliği binasında da mobilya seçimini kendileri yapmak istediklerini, ama bu konuda biraz sıkıntı yaşadıklarını anlattı. Mimarlar olarak, böyle bir yapıya hafif, sade, geçirgen, “bir tabla, 4 ayak, bir de sandalye” şeklinde minimum mobilyalar düşünmüşler, ama noterler bu konuda itiraz ederek, daha ağır mobilyalar seçilmesini, yoksa rahat çalışamayacaklarını belirtmişler. Bulunan orta nokta ofis mekanlarında proje mimarlarının seçtiği mobilyaların, yönetim birimlerinde ise işverenin istediği tarzda mobilyaların yerleştirilmesi olmuş.

Alan Memnun Satan Memnun
Yapı bir yıl önce kullanıma açılmış ve genel olarak “alan memnun satan memnun” durumu olduğu söylenebilir. Noterler burada çalışmaktan çok memnun, iç açıcı bir çalışma ortamına, yeşil bir avluya, geniş sosyal mekanlara sahipler, bina ile gurur duyduklarını belirtiyorlar. Mimarlar ise nispeten anlayışlı bir işverenle çalışmış olmanın ve yarışma projelerini fazla değiştirmeden uygulayabilmenin haklı keyfini sürüyorlar. Tabii ki onlara göre her şey tam tamına istedikleri gibi olmuş değil. Devlet müteahhiti ile çalışmanın bazı olumsuz yanlarını görmüşler. Fakat meslek yaşantılarının başlarında böyle bir bina tasarlamış ve uygulamış olmalarının öneminin ve bunun kendilerine olan güveni arttırdığının farkındalar. Bu başarıyı yakalamalarında önemli noktalardan birinin de uyumlu bir ekiple çalışıyor olmalarını belirten Umut İyigün’ün sunumunu tamamlaması ile soru-cevap kısmına geçildi.

Yönetim katının üzerindeki terastan avlunun ve etraftaki “çirkin maymunların” görünüşü
Salonda bulunan mimarlardan Ayşen Savaş, böyle bir bina tasarladıkları için ve bunu uygulamayı her şeye rağmen başarabildikleri için mimarlara teşekkür ederek sözlerine başladı. “Çarlık Rusyası’nda kadınların güzelliklerinin ortaya çıkması için omuzlarında bir maymun taşıdıklarını, bu ‘çirkin’ maymunu görenlerin, kadının güzelliğinin hakkını daha çok verdiğini” söyleyen mimar, salondakileri gülümseten bu örneği ile, çok beğendiği bu binanın güzelliğinin çevresindeki çirkin yüksek yapılar sayesinde ortaya çıkacağını belirtti.

Yapının aydınlatma tasarımını kimin yaptığı konusunda gelen bir soru üzerine İyigün, Philips’ten yardım alarak kendileri yaptıklarını, Türkiye’de donanımlı aydınlatma tasarımcılarının henüz olmadığını söyledi. Binanın tam kapasitesi ile çalışıp çalışmadığının sorulması üzerine de, şu anda 350-400 civarında çalışan olduğunu, ama yapının 500 kişiye göre tasarlandığını yani büyümeye yönelik potansiyele uygun olduğunu belirtti. Binanın en güzel kullanımının açılış gününde tüm mekanların dolması ile gerçekleştiğini de sözlerine ekledi.

Merdivenler “etek giymeye uygun hale” getiriliyor
Katılan mimarların bu binaya karşı duydukları heyecanı ve beğeniyi belirtmeleri ve yapının mimarlarına tekrar teşekkür etmeleri ile toplantı sona erdi. Toplantı salonundan çıkıldığında yapının mimarlarını ve misafir mimarları kötü bir sürpriz bekliyordu. “Merdivenler çok şeffaf, kadın çalışanlarımızın etek giymesi sorun oluyor. Bir şey yapılamaz mı?” sorusuna, mimarlardan “hayır” cevabı almalarına rağmen, bina yönetimi basamaklar arasındaki boşlukları yarı şeffaf bir malzeme ile kapatmaya başlamıştı bile…

Etiketler

Bir yanıt yazın