Issız Sadelik

Peter Zumthor’un ünü tüm dünyaya yayılmış durumda fakat son projesi olan bir keşişe adanmış el yapımı beton şapel projesi oldukça mütevazi.

Fotoğraflar: Samuel Ludwig

Glastonbury Tepesi. Minare Samarra’nın Büyük Camisi’nin kalıntıları arasından spiraller çizerek yükseliyor: Callanish’in taşları. Bazen en unutulmaz mimarilerde gerçekçi fonksiyonlar veya servisler çok az yer alıyor. Bunlar genellikle tepelerde, çöl kumları üzerinde veya uzak adalarda yükselen ve bizleri başka bir dünyaya taşıma gücüne sahip gizemli, yalnız strüktürler.

Bunlar mitlerin, efsanelerin ve büyülerin unutulmayan mimarisi. Biz daha değersiz binalar tasarladıkça böyle güçlü ama yalnız binalar da gittikçe daha özel bir hale geliyor.

Köln’nün 50 kilometre güney batısında, Machernich’teki asma bahçelerinin elverişli zemininden yükselen ve inşası yeni tamamlanan Bruder Klaus Field Şapeli oldukça özel. İsviçreli mimar Peter Zumthor tarafından tasarlanan şapel bölgede yaşayan ve tarımla uğraşan Hermann Josef Scheidtweiler tarafından “Brother Klaus”un anısına inşa edildi. 15. yy’da yaşamış bir keşiş olan “Brother Klaus” aynı zamanda İsviçre’nin baş azizi sayılıyordu.

Scheidtweiler öyle bir bina yaptı ki bina, sadece Katolik seyyahları değil, en az onlar kadar mimarları ve mimarlık öğrencilerini de kendine çekecek. Eğer Zumthor’un doğal binaları, ziyaretçilerin kısa bir süre için bile olsa sessiz kalmalarını sağlayabilirse amaçlarından bir tanesini gerçekleştirmiş olacak. Değişen dünyada gösterişli mimariyi bulmak oldukça zor oluyor.

Brother Klaus (1417 – 87) bir çiftçiydi fakat hayatının son 20 yılında bir keşiş olarak, efsaneye göre ayakkabısız, tek başına Kutsal Eucharist‘in diyetinde yaşadı. Oğlunun anlattığına göre sadece bir parça ekmek ve kurutulmuş armut yedi. 1469’da yerel yöneticiler ona basit bir inzivaya çekilme hücresi ve şapel inşa ettiler. Dönemin en önemli politikacıları ona fikir danışmaya geldi. 1947’de Pius XII tarafından aziz ilan edilen Brother Klaus’un hücresi ve şapeli hala inşa edildiği yerde, Lucerne’nin 72 kilometre kuzey batısındaki Flüeli-Ranft’ta bulunuyor.

Zumthor’un şapeli, azizin şapeli ve hücresini modern anlamda bir yeniden ele alış. Şapel, basit, el yapımı, 12 metre yüksekliğinde beton bir kulenin şeklini alıyor. Bina, Brother Klaus’un gençken bir gün içinde yaşamayı ve böylelikle tanrının hizmetine girmeyi düşündüğü kulenin formunda. Brother Klaus’un birçok şeyi gördüğü, hatta bir keresinde annesinin mezarı başındayken dünyayı havaya uçuran bir yıldız gördüğü anlatılıyor.

Zumthor’un binasının basit formu ilk bakışta görünenden çok daha zengin. Beton, Herr Scheidtweiler ile ailesi ve arkadaşları tarafından çadıra benzeyen bir ahşap çerçeve üzerine döküldü. Beton yerleştirildikten sonra bu çerçeve ateşte hazırlanarak şapelin duvarları oluşturuldu. Bu şekilde oluşturulan duvarların iç kısımları ahşap çerçevenin kalıntıları ve karartıları sayesinde mistik bir görünüm kazandı. Zemin, eritilmiş kurşun kaplama sayesinde donmuş bir havuza benziyor. Çatı ise gökyüzüne ve geceleri de yıldızlara açılıyor. Yağmur ve gün ışığı süzülüp bu minik pencereye düşerek gölgeler ve parlak bir atmosfer yaratıyor.

Zumthor’un şapelinin iç mekanı karanlık fakat yukarı baktığınızda pencerenin kendisi Brother Klaus’un annesinin başında gördüğü yıldıza gönderme yapacak şekilde parlıyor. Burada yalnız kalmak insanı İsviçreli azizin yaşamına yakınlaştırıyor.

Yani karşımızda sadece tek bir odadan oluşan, çatısının içeriyi yağmurdan koruyamadığı, betondan, yanmış ahşaptan ve kurşundan yapılmış bir bina var. Elektrik, su, tesisat, tuvalet, rüzgar tribünü, güneş panelleri, havalandırma, duvarlara asılı resimler yok. Hiçbir açık veya tanımlı konfor yaratıcı öğeye sahip değil. Fakat buna rağmen oldukça zorlayıcı ve çok güzel. Ve Zumthor’un Kolumba Sanat Müzesi için bir ek inşa ettiği Köln’e sadece 40 dakika uzaklıkta.

Field Şapeli, Peter Zumthor için yapılan bir proje. Genellikle dünyevi işlerden elini eteğini çekmiş gözüken Zumthor aslında sadece doğup büyüdüğü ülkenin en sevdiği bölgelerinde çalışmayı tercih ediyor. “Bütün zamanlara ait” denebilecek kadar özenle işlenmiş binalar tasarlıyor. Tasarımlarını mekan, ışık, doku ve atmosfer öğeleriyle örme konusunda inanılmaz bir yeteneğe sahip. Ve bu sadece dini binalar için geçerli değil. 1996’da inşa ettiği ünlü İsviçre, Vals’daki Termal Kaplıca projesi de oldukça tinsel bir deneyim. Sanki bu modern mimari, etraftaki dağlardan kendiliğinden doğmuş gibi. Hiçbir standartla değerlendirilemeyecek kadar olağanüstü bir girişim.

Ne kadar mimarlık ve gök cisimleri konusunda uzman olsa da Zumthor asla ilgisini çekmeyen bir binayı tasarlamaya zorlanamaz. Yakın zaman önce Dublinli bir girişimcinin kendi evini tasarlama teklifini reddetti. Çünkü bu Zumthor’un tarzı değil. Bir mobilyacının oğlu olan Zumthor, binaları “kendi zamanlarına göre” şekillendirmek istiyor. Ve Avrupa’da birçok sivil bina tasarlamak istemesine rağmen bunu gerçekleştirmek için etrafta dolanmıyor. Bunu kafasına takmalı mı? Sanmıyorum. Zumthor, Philip Johnson’ın nükteli tarzının bir karşı yansımasını savunuyor: “Mimarlar sosyetik fahişelerdir” diyor.

1960’larda genç bir mimarlık öğrencisiyken Zumthor ve arkadaşları tasarımın determinist ve biçimin kölesi olmasına karşı çıkarak doğal tasarımı savundular. Profesyonel hayatının başlarında Zumthor yeni binalar yapmaktansa eski İsviçre yapılarını korumayı daha fazla önemsiyordu.

Müteahhitlere hayır diyebilmesi, inşa etmenin gücüne hayır diyebilmesi onun için bir avantaja dönüştü. Zumthor için inşa ettiği her bina çok önemli. Neredeyse bütün binaları bir bütün ve bir şekilde doğru çünkü binalarına en ufak bir detay eklenip çıkartıldığında her şey mahvoluyor.

Kaynak: Guardian
Yazar: Jonathan Glancey

Etiketler

Bir yanıt yazın