Erişilebilirlik mi Dediniz?

2014'teyiz. 2015 Temmuz'a sadece 17,5 ay kaldı. Umuma açık alanlara bu işareti koymaya hazır mıyız?

Mimari erişilebilirlik konusu çok “uzun zamandır” ana akım medyada ara ara yer alıyor. Yer almak derken, yanlış anlaşılma olmasın: Gelişmelere istinaden çıkan bu haberler genellikle atılacak sonraki adımların müjdeleyicisi olurken bu adımlar mehter takımı hesabı iki ileri bir geri giderek bambaşka bir dünyanın farklı bir yansımasına bürünüyor. Her çıkan anonim yazıda bize bildiriliyor ki, engeli olan insanlar en yakın zamanda engeli olmayan insanlarla aynı hayatı sürebilecekler. Fakat ivme kazanamayan bu gelişmeler resmen ütopik bir hayatın resmini çiziyorlar. Yaşanan bu tablonun vehametini görmek ise aslında bir o kadar basit. Tek yapılması gereken yasal düzlem üzerinde dikkatlice yürürken etrafımızda sürekli dönüşen çevremize bir göz atmak. Tabi “dönüşen” kelimesi de artık kentsel dönüşümü çağrıştırdığından, dikkat etmekte fayda var. Kentsel dönüşümün nesnesi olan konutların engeli olup olmaması bizi engellilerin yasal düzleminde ilgilendirmiyor. Engelsiz Hayat Dayanışma Derneği Başkanı Adem Kuyumcu’nun verdiği sayısal değerler göz önünde bulundurulduğunda, yaklaşık 9 milyon, ki anne-baba-kardeş-eş ve çocukları da direkt ilgilendirdiği için yaklaşık 40 milyon kişinin nasıl oluyorsa, evlerinden kamusal alana adım atabilmesi başka bir yarının mimari problemi oluyor.*

Mevzuatta Yakın Dönem

Konuyu dağıtmadan, en azından başlangıçlar için bazı eksikliklerin olabileceği varsayımı üzerinden devam edelim. Yasal düzenlemeler, 1997 yılındaki 572 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 3194 sayılı İmar Kanunu’na ulaşılabilirlik ile ilgili şu maddenin eklenmesiyle başlar:

Fiziksel çevrenin özürlüler için ulaşılabilir ve yaşanabilir kılınması için, imar planları ile kentsel, sosyal, teknik altyapı alanlarında ve yapılarda Türk Standartları Enstitüsü’nün ilgili standartlarına uyulması zorunludur.

Bu maddeye istinaden imar yönetmeliklerinde yapılan düzenlemeler 2 yıl sonraya tekabül eder. Ama ilk büyük çapta düzenleme 2006 yılının Temmuz ayında başbakanın genelgesiyle 5378 sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun’a yapılan eklemedir. Genelge; kamu binaları, kamuya açık alanlar ve toplu taşıma araçlarının özürlülerin kullanımına uygun hale getirilmesi için tam olarak 7 yıl verir. Bu arada eskiler denetelenedursunlar, ilave harcama yapmamak adına, yeni yapılacak kamu binalarının evrensel tasarım ilkelerine göre yapılması gerekliliği başbakan tarafından genelgeden 2 yıl sonra, 2008’de yayınlanan bir genelgeyle ifade edilir. 7 yıl hesaplanan süre 2012 Temmuz’da sona erer. Sürenin bitmesine çok az kala bir torba yasa içerisinde yasanın süresi 1 sene daha uzatılır. Geçici 3. maddeye eklenen fıkra, her ilde çeşitli bakanlıkların ve özürlüler ile ilgili konfederasyonların temsilcilerinden oluşan bir denetim mekanizmasını müjdeler. Der ki, denetleme esnasında bu komisyonlar gerektiği takdirde 2 sene daha ek süre tanıyabilir. Yani 2012’den sonra 1+2 yıl. 

Artık yasada bahsi geçen denetim mekanizmasının tanımlanması gerekir. Aradan geçen 8 sene sonunda, Temmuz 2013’de, torba yasadan 1 sene sonra, 2011 yılında engelliler ve yaşlılar ile ilgili yasal düzenlemelerin sorumlusu adledilen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından bir yönetmelik yayınlanır: “Erişilebilirlik İzleme ve Denetleme Yönetmeliği“. Artık genelgelerle yasalara eklemlenen maddelerden ziyade bu sürece yön verebilecek daha somut, yedi sayfalık bir kurallar bütünü vardır. İlk maddede amaç açıklanır:

Bu yönetmeliğin amacı, umuma açık hizmet veren her türlü yapılar ve açık alanlar ile toplu taşıma araçlarında erişilebilirliğin izleme ve denetimini yapacak olan komisyonların teşkili, çalışma usul ve esasları, Kanun ile berlitilen yükümlülüklerin yerine getirilmesi için ek süre verilmesine, idari para cezalarının uygulanmasına ve eski genel bütçeye gelir kaydedilen para cezası tutarlarının kullanımına ilişkin husuları belirlemektir.

Kavramlar tanımlanır, illerde kurulacak komisyonların teşkili, görev ve yetkileri belirlenir, izleme ve denetleme usul ve esasları açıklanır bu yönetmelikte. Sonunda da, “binalar, açık alanlar ve toplu taşıma araçları” olarak 3 ana başlıkta toplanmış, yaklaşık 200 sayfalık izleme ve denetleme formunu bulabilirsiniz. (Merak edenler metnin başında bulabilirler.)

Bu yönetmelikle bazı noktalara açıklık getirilmiş olur. Örneğin, önceki genelgede kamu kurum ve kuruluşları bu sefer umuma açık hizmet veren yapılar olarak geçer – umut vadeder etmesine ama ütopik duruşundan dolayı rahatsızlık devam eder. Kurulacak komisyon ve denetleme mekanizması madde madde açıklanır. Yalnız tabi, bazı maddelerde anlaşılmaz hususlar vardır, örneğin komisyon üyelerinin 3 yılda bir yenilenmesi öngörülür. Ya 8 yıllık yol katedilmemesinin önümüzdeki uzun yıllara yansıması hesaplanmış, ya da tarihler hatalı gibidir. Aslında, komisyon üyelerinin seçiminden başlayarak, içerikte tartışılacak ucu açık çok fazla madde var, ama bu tarihsel gezide asıl önemli olan bu mekanizma için start verildiği tarihi not etmek ve şu anda nerede olduğumuza bakmak. Yani kısacası önemli olan, şu anda üzerinden 6 ay geçen bu yönetmelikle usul ve esasları belirlenen, hatta formları hazırlanan komisyonların işlerlik kazanıp kazanmadığı. Bu arada, yönetmeliğin geçici maddesine göre bahsedilen komisyonların, vali tarafından bu yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içinde oluşturulması gerekiyor, yani 2013 Ağustos.

İzleme ve Denetleme Komisyonları Nerde?

Medyada ara ara boy gösteren haberler bu noktada belirleyici olabiliyor. Arama butonunuza izleme ve denetleme komisyonları yazdığınızda karşınıza çıkan haberler aslında gerçeği yansıtmakta. Tamı tamına 8 ilden haber var: Erzincan, Çorum, Bayburt, Zonguldak, Kilis, Sakarya, Kars ve Kayseri. Tüm haberler Ocak veya Şubat ayından. Evet, komisyonlar toplanmaya başlamış, evet bahsedilenden tam 5 ay sonra. Yapılan haberler ise mehter takımı benzetmesinin haklılığını zedelemiyor. Neredeyse her ilden aynı müjdeleyici haber var, “komisyonlar kuruldu, yakında denetlemeler başlayacak”. Her toplantıda aynı kararlar alınmış “…her türlü binanın, parkların, taşıtların engelli vatandaşlar için ulaşılabilir olması ve denetleme yapılması gerekliliği…” gibi. Kısacası, zaten 8 yıldır alınmış kararların ısıtılıp ısıtılıp servis edilmesi tekrar gündemde. Tabi aralarında ümit vadeden şehir(ler)imiz de var. Kilis Komisyonu Ocak’ta 3. kez toplanmış ve önümüzdeki yerel seçimleri öncelikli konu olarak ele almış. Engelli vatandaşların da oy kullanabilmeleri için tam 66 adet okulu denetlemişler, hedefleri de tüm okulları denetlemek bir çırpıda. 

Bunun gibi yapıcı haber(ler) almak güzel. Dileğimiz çoğalması elbet. Ama kısa bir yasal düzenleme tarih gezisine çıktığınızda kendinizi emin ellerde hissetmiyorsunuz kesinlikle. Yasalar, kanunlar, yönetmelikler, genelgeler, imzalar, başbakanlar, meclisler, valiler… Daha telaffuz ederken bile kendimizi dik konuma getirdiğimiz bu kelimelerin uygulamada noksan kaldığı durumlar olması çok şaşırtıcı, medyada bunu görememekse alıştığımız ama üzücü bir durum. Ama ne olursa olsun bu kadar kaypak bir düzlemde yer alan bu konu sadece yasa koyucuların sorunu olamaz elbet. Bilinçlenmemiş bir toplumun milletvekilleri de bilinçlenemez basit bir varsayımla, ya da bilinçlenmemiş bir toplum bilinçli olarak nasıl yanlış yönlendirildiğini farkedemez bile. Peki hem toplum hem de kentlerimiz ne durumda, neler yapılabilir?

Kentlerimiz Bu Süreçte İlerleme Katetti mi?

Toplumu bu konuda yönlendirmeye, bilinçlendirmeye adamış isimlerden Yüksek Mimar Özlem Belir de son çıkan yönetmelik ile ilgili belirsizliklerden dem vuruyor. Diyor ki;

“Bu yönetmelikte dikkatimi çeken husus 19. maddesindeki ‘Bir önceki yıl gelir kaydedilen idari para cezası tutarları dikkate alınarak erişilebilirlik konusundaki projelerde kullanılmak üzere Bakanlık bütçesinde ödenek öngörülür.’ ibaresidir. Kısaca kanunun, yönetmeliğin öngördüğü cezayı göz alırsan erişilebilir bir çevre sağlamak zorunda değilsin mi demek istenmektedir, ve üstelik Bakanlık bütçesine katkın da olur..! 

Kanundaki değişikliğin yol açtığı bir başka olumsuz durum, kesinlikle mimari erişim sorununun çözülmesini sağlamaya yönelik olmamasıdır. Sürenin bitmesi ile kesin çözüm sağlanmadıysa ve şayet yapılacak kontrollerde aykırılık tespit edilmesi durumunda, ilgili kurumlar üst limit tutarında bir ceza ile cezalandırılacaktır. Bir başka deyişle; kişi ödemeyi yapan ve/veya bunu göze alan kuruma ait bina ve tesislerine erişemeyecektir.”

Belir’in değindiği maddelerdeki bu ucu açık tanımlamalar belki de sonuçsuzluğun temel nedenleri. Komisyon üyelerinin belirlenmesi esaslarına geldiğimizde ise, hem Belir’in hem de Kuyumcu’nun itirazları var. Yönetmeliğe göre, komisyonlar; vali/vali yardımcısı + il müdürü + Bakanlıkların taşra teşkilatlarında görevli bir asil bir yedek mimar/mühendis/şehir plancısı/peyzaj mimari/inşaat teknikeri + iki asil iki yedek engellilerle ilgili konfederasyonların farklı engel gruplarını temsil eden engelli bireylerden oluşuyor. 

Kuyumcu’ya göre bu denetim mekanizmasında zaten 20 kişilik bir grupta 19 kişi devlet memuru, hatta o son kalan 1 kişi de engelli memur. Yani devlet başta kendi kurumlarını kendi memurlarına denetletiyor, halbuki “Denetim bağımsız olmalıdır. Bizim gibi sokaklarda engelleri gördüğünde fotoğraflayıp teşhir eden yüzleştiren Engelsiz Hayat Aktivistleri tarafından gönüllü yapılmalıdır.” Belir ise erişilebilir bir çevre için eğitimin önemini vurguluyor ve “…tasarımcı ve uygulamacıların özel eğitimden geçmeleri gerekliliği tartışılamaz. İlgili yüksek okul ve üniversitelerde engelli erişimi ile ilgili dersler yoktur veya seçmeli ders olarak yer almaktadır. Bu durumda eğitim hayatlarında bilgilenmemiş, kurullarda yer alacak bu meslekteki kişilerin özel eğitim almaları gereği vardır. Halen böyle bir çalışma olduğu bilgisine sahip değilim” diyor. 

Konu eğitime geldiğine göre, yasalarla sağlanamayan düzenin eksikliklerini de tartışmak gerek. Adem Kuyumcu kanunun, AB’den kopyalandığı ve erişilebilir mimari ölçüler BM’den referans alınarak TSE standartlarına dönüştürüldüğü için yeterli olduğu görüşünde. Ancak uygulamalardaki sıkıntıları şunlara yoruyor:

  • Mimarlık fakültelerinde engelsiz, erişilebilir mimari dersleri yetersiz.
  • Mimarlar tasarımlarında erişilebilir evrensel tasarım ilkelerine bağlı olmak yerine para veren müteahhidin istediğini çiziyor ve belediyenin de ruhsat vermesi için kanuna bir şekilde uyduruyor.
  • Mimarlar Odası tasarımları onaylarken evrensel erişilebilir mimari standartlar ölçüsünde kontrol etmiyor.
  • Belediye tasarımları kanunlara uygun görüp ruhsatlandırıyor ama denetim yapmıyor.
  • Çocuklar ilkokullardan itibaren birlikte yaşam dersleri olmadığı için engelli ve yaşlıları acınacak ve bir yerde ya da evde kapalı kalması gereken zavallılar olarak görüyor. Bu da gerek mimari çevreye katılım için yapılması gerekenler noktasında, gerekse eğitim, iş hayatı, sosyal hayat içinde birlikte yaşamak yerine ötekileştirmeyi devam ettiriyor. 
  • Yapılan projeler sonuçsuz kalıyor. Örneğin Ulaşılabilirlik Destekleme Projesi (UDEP) 2012, 2013 kapsamında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Türkiye’de 7 ilde pilot çalışmalar yapmak için bu illerin valileri ve belediye başkanları ile sözleşme yaptı ve finansal destek sağladı. 1 yıl süreli olan bu projede bile maalesef toplantılar dışında bir ilerleme olmadı. Yapılan birkaç düzenleme de yanlış yapıldı ve süre bitti.

Kısaca; her iki uzman da yürütülen sürecin yetersiz, eksik ve yanlış yönlerinin yapılan çalışmalara bir gökdelen gölgesi düşürdüğünü düşünüyor. Kuyumcu süreci değerlendirirken iyi birer örnek olması açısından İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Bursa Nilüfer İlçe Belediyesi’ni gösteriyor ve ekliyor:

“Kanuna göre 2005 yılına kadar yapılan yanlış mimari uygulamalar 7 yıl içinde doğruya çevrilecek, kanun çıktıktan sonraki her mimari uygulama, toplu taşıma araçları, kamu binası, konut, sosyal yaşam alanları, otel, lokanta, pastane vb. yerler engelsiz erişilebilir mimari tasarım ölçülerine göre yapılacaktı. Ancak belediyelerin birkaç tanesi hariç ne kendi mimari uygulamalarında ne de ruhsatlandırmalarda kanunu uygulamadılar. Bizden doğru danışmanlık alan birkaç belediye dışında diğer belediyelerin erişilebilirlik karneleri sıfırın bile altındadır.”

Yeni yapılan kamu binalarında dahi erişebilirlik sorunu yaşandığını söyleyen Belir ise yapılan eksik ve yanlış uygulamaların “doğru yapılan iş” olarak lanse edildiği bir dönemde olduğumuzun altını çiziyor:

“Mimari erişilebilirlik dediğimizde sadece tekerlekli sandalye kullanan kişiler için yapılan ‘rampa’ ve görme engelliler için yapılan ‘hissedilebilir yüzey’ olduğu algısı sadece eğitimsizlikten kaynaklanmaktadır.

Şehir içi yapılanmalarda ve kamu binalarında, son yıllarda engelli erişimi ile ilgili düzenlemeler yapılmaktadır. Ancak çok azı doğru detay ve malzeme ile uygulanmaktadır. Bu durum, her ne kadar standartlar belirlenmiş olsa da, eğitim eksikliği, kontrol eksikliği, kontrol edenlerin bilgisizliği, hatalı yapılan uygulamaların kafa karışıklığından kaynaklanmaktadır.”

Yapılan bu eleştiriler tabi lafta kalmıyor. Sadece yukarıda bahsettiğimiz değerli isimler değil elbette, daha da fazlası, eğitimler veriyor, dersler açıyor, kamuoyunu bilinçlendirmek için ellerinden geleni yapıyor. Örneğin, Engelsiz Hayat Dayanışma Derneği yerel seçimlere adaylığını koyan isimlere hazırladıkları metni imzalatıyor, yapılacak uygulamaları denetleyeceklerini hatırlatıyor. Aklımdaki Kadıköy projesiyle Aykurt Nuhoğlu da mesela imzalayanlardan. 

Son tahlilde, kamuoyunda yeteri kadar ilgi görmeyen bu sorunun çözümündeki geç kalmışlık inanılır gibi değil, ama daha da fazla hasır altı edilmeden çözülmeli. Yapılan uygulamalar, engellilere özel tasarımlar olmaktan çıkmalı ve insan için evrensel tasarım kuralları olarak anılmalı. Zaten bir ayrım yaptığımız, ötekileştirdiğimiz sürece mimarlar olarak yaptığımız tasarımlara sonradan eklemlenmeye çalışan ‘rampalar ve engelli tuvaletleri’ olarak kalacak. Halbuki biz birlikte yaşıyoruz. Kuyumcu’nun dediği gibi;

Bir yerel yönetimin başarısı o kentte, sokaklarda ve sosyal mekanların içinde görülen engellilerin ve yaşlıların sayısı kadardır.

*Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 42. maddesinin birinci fıkrasına eklenen “özürlülülerin yaşamı için zorunluluk göstermesi halinde” kat malikleriyle yapacağı toplantıda tadilat projesinin tartışılması ve kabul edilmediği takdirde ilgili komisyonlardan alınacak raporlar ve mercilerin bu tadilatı 6 ay içerisinde sonuçlandırması gibi, bir engellinin daha fazla engelle başbaşa bırakıldığı ifadeler ne kadar gerçekçi bir yaklaşımdır tartışılır.

Etiketler

Bir yanıt yazın