Doğan Kuban ve “Ulusal Mimari”

Kuban'a göre, sadece cami mimarisi alanında değil, ev mimarisi alanında da, örneğin, 'ahşap strüktürlü ev türü'nün 'Türk evi' için referans olarak alındığını, eğer öyleyse 'binlerce yıllık kerpiç ev geleneği[ni] [...] ulusal olanın dışında' tutmak durumun

Prof. Dr. Doğan Kuban, ‘Mimaride Türk Milli Üslubu Semineri’ne (11-12 Haziran 1984) verdiği ‘Çağdaş Kültürde Ulusal Üslup Nedir, Ne Değildir?’ başlıklı bildirisinde ‘Milli (ya da ulusal) sanat, ulusal mimari, ulusal üslup gibi deyimler çok kullanıldıkları halde bunların içeriğini tanımlamak çok zordur’ dedikten sonra, örneğin Divriği Ulu Camii’nin ‘ulusal mimarimizin en büyük anıtlarından biri’ olduğunu bildirir ve şöyle der: ‘Süleymaniye de öyle.

Bunlar arasında bağdaşmaz gibi görülen üslup farkları var. Bugün ulusal üslubu geçmişe bakarak belirlemek istesek bunların hangisini örnek alacaksınız?’

Kuban’a göre, sadece cami mimarisi alanında değil, ev mimarisi alanında da, örneğin, ‘ahşap strüktürlü ev türü’nün ‘Türk evi’ için referans olarak alındığını, eğer öyleyse ‘binlerce yıllık kerpiç ev geleneği[ni] […] ulusal olanın dışında’ tutmak durumunda mı olmamız gerektiğini sorar. Kısaca Kuban için, “geriye bakarak biçimsel olarak tanımlanabilecek ve hiç değişmeden kalan bir ‘Biçim Üslubu’ yoktur!”

Açıkça anlaşılıyor: Prof. Kuban, formun (biçimin) değişmezliğine dayalı bir süreklilik ve devamlılıktan (Yahya Kemal’in deyişiyle: ‘İmtidad’dan) söz edilemeyeceğini; yani, Form bir kriter olarak alındığında, ‘hiç değişmeden kalan’ bir ‘Biçim Üslubu’nun olmadığını öne sürmektedir. Kuban bununla, Formda bir imtidad yoksa, ulusal bir mimarinin de olamayacağını mı söylemek istiyor? Buna bakalım.

Şimdi soru şudur: Ulusal bir mimari, sadece Biçim üslubu referans alınarak bir değişmezliği gösterdiğinde mi mümkündür? Formun değişmeden devam etmesi dışında, bir Ulusal mimariden söz etmek imkânı yok mudur?

Kuban, ulusallığı, ‘Biçim üslubu’nun ardzamanlı (diakronik) bir süreklilik ya da imtidadda araştırılması yerine (-çünkü, böyle bir ‘imtidad’ yoktur!), eşzamanlı (senkronik) bir bağlamda aramak gerektiğini öne sürüyor ve şöyle diyor: ‘Ne tür etkiler altında üretilirse üretilsin, yaratma koşulları Türkiye’de oluşan, Türk toplumu tarafından kullanılan her şey, ulusaldır.’ Kuban şunu demek istiyor: Süleymaniye de ulusaldır, kötü inşa edilmiş çirkin camiler de!

Hemen belirteyim: Kuban’ın bu tavrı, ‘imtidad’a doğru bir teşhis konulmamış olmasından kaynaklanan bir, eski deyişle, ‘galat-ı rü’yet’dir;- bakış açısı hatası! Çünkü ‘imtidad’, değişerek devam etmek veya devam ederek değişmek demektir. Kuban, Tanpınar’ın ‘Yaşadığım Gibi’deki, ‘Medeniyet Değiştirmesi ve İç İnsan’ başlıklı denemesini görmemiş olamaz. Zira Tanpınar, Tanzimat’a gelinceye (yani, ‘Medeniyet değiştirinceye’) kadar, değişmekle birlikte aynı kalan bir süreklilik ve devamlılıktan söz eder: Felsefe terimleriyle söylersem: Biçim, ârazdır [accident] Tanpınar’a göre; Muhteva ise, Öz [essence]… Bunun anlamı şudur: Kuban’ın Biçimin üsluplaşmış bir sürekliliğe sahip olmayışından dolayı Ulusal bir mimariden (ya da genel anlamda ‘ulusal kültürden) söz edilemeyeceğini öne sürüşü, onun geleneğin değişmeyen öz’ünü değil, değişen, arızî yanını kriter olarak aldığını gösteriyor.

Pek iyi de, değişmeden devam eden Öz nedir? Bu Öz’ün ulusallıkla ilişkilendirilmesinin yanlışlığına Turgut Cansever’in dolaylı bir biçimde temas ettiğini hatırlatalım. Cansever, Ernst Diez’in ‘Türk Sanatı’ kitabı üzerine yazdığı bir eleştiri yazısında, Diez’in, Ayasofya ile İstanbul camilerini mukayese ederken, meseleye Biçim açısından baktığını, oysa Dünyagörüşü açısından da bakılması gerektiğini hatırlatır ve şöyle der: ‘Bizans’ın pnömatik dünyevî dininin Ayasofya’ya tekabül ettiğini zikretmeye mukabil, Osmanlı camilerinin hangi dünya telakkisinin mahsulü olduğunu izah etmekle mevzuun dışına çıkılmış olmazdı.’

Etiketler

Bir yanıt yazın