“Dış Göçün Odağında Türkiye Kentleri: Kuram Uygulama ve Mekânın Değişimi” Kitabı İçin Bölüm Çağrısı

İdealKent Yayınları, Sezen Savran Penbecioğlu ve Atahan Demirkol'un editörlüğünde hazırlanacak olan “Dış Göçün Odağında Türkiye Kentleri: Kuram Uygulama ve Mekânın Değişimi” başlıklı kitapta yayınlanmak üzere bölüm çağrısı yaptı.

Kitabın temel amacı, dış göçün Türkiye kentlerine etkisini ve göçmenlerin kentlerde karşılaştığı sorunları inceleyen güncel çalışmaları bütünlüklü bir kurgu ile bir araya getirmek. Katkıda bulunmak isteyen yazarların, araştırmalarının amaç, yöntem ve bulgularını kısaca anlattıkları 400-500 kelime aralığındaki özet metinlerini 15 Mayıs 2023 tarihine kadar sezensavran@gmail.com ve atahan.demirkol@gmail.com e-posta adreslerine iletmeleri gerekiyor.

Çağrı metninin tamamına ve derleme kitap kapsamında yazı kabul edilecek olan konu başlıklarına aşağıda bulabilirsiniz:

“Kentler, farklı yaşam pratiklerinin ve güzergahlarının kesiştiği yerlerdir. Toplumsal yapıdaki farklı gruplar arasında halihazırda gerilimler yaşanıyorken; göçmenlerin1 de bu bütüne dahil olmasıyla birlikte, çelişen çıkarlar dünyası genişlemektedir. Konunun sosyo-mekansal yansımaları, önemli bir tartışma alanını gündeme getirmektedir: Kentlerde göçmenlik ve kent mülteciliği.

Coğrafi konumu itibariyle Türkiye Cumhuriyeti, ülkeler arası göç konusunda kuruluşundan günümüze yüksek hareketliliğe sahip bir ülke olmuştur. Bir göç ülkesi olma deneyimini Osmanlı İmparatorluğu’ndaki uygulamalardan devralan Türkiye, ilerleyen yıllarda mülteci hukukunun anayasası olarak nitelendirilen 1951 tarihli Birleşmiş Milletler Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşmenin tarafı olmuştur. Sözleşmenin mülteci tanımına coğrafi olarak çekincesini koyan ve günümüzde halen bu çekinceyi sürdüren Türkiye, yasal mülteci statüsünü Avrupa ülkelerinden kendisine sığınma talebinde bulunmuş kimselere tanımaktadır.

Özellikle 1960’larda Avrupa’da başlayan misafir işçi hareketi ve politikasıyla göç veren ülke konumunda yer kazanan Türkiye, zaman içerisinde bu niteliğini geçiş ülkesi ve göç alan ülke olma yönünde değiştirmiştir. Mübadeleler ve “eve dönüş” hareketleri, 1980’lere kadar Türkiye’nin dış göç konusunda yaşadığı olayları özetlemektedir. Türkiye kökenli olan bu göçmenlerin vatandaşlık ve yerleşim süreçleri ile ülkeye uyum sağlamaları, sonraki göç hareketleri ile karşılaştırıldığında daha kolay olmuştur. 1980’li yıllarda yaşanan kırılmayla birlikte komşu ve yakın ülkelerden Türkiye’ye yönelik yoğun göç dalgaları yaşanmıştır. Coğrafi olarak yakın bölgelerde yaşanan istikrarsızlıklar; İran, Irak, Afganistan, Suriye ve Ukrayna gibi ülkelerden Türkiye’ye doğru yaşanan göç hareketlerini tetiklemiştir. 1994 yılında yürürlüğe giren ve o dönem Türkiye’ye yönelik olarak Irak’tan yaşanan sığınmacı akınını düzenlemeyi amaçlayan ve kısa adıyla “İltica ve Mülteci Yönetmeliği” olarak bilinen düzenleme sayesinde ilk defa Avrupa dışından gelen sığınmacılara geçici koruma sağlanmıştır. Halen 1951 Sözleşmesindeki coğrafi çekincenin yansıtıldığı bu düzenleme de Türkiye’nin reaktif göç politikasının bir ürünü olmuştur.

Türkiye’nin zamanla artan sosyo-ekonomik gelişmişliği de yine yakın coğrafi bölgeler için bir çekim noktası ve varış noktası olmasını sağlamıştır. Artan iş olanaklarından yararlanma ve refahını artırma amacını taşıyan ekonomik durum öncelikli göç, gönüllü göçmen bir grubun da Türkiye’ye gelmesi ile sonuçlanmıştır. 2011 yılında başlamış olan Suriye iç savaşı ise, uluslararası göç alanında Türkiye’yi bambaşka bir noktaya taşımıştır. İki yıldan kısa bir sürede sayıları milyonu aşan Suriyeli nüfus, iç savaş kaynaklı can güvenliği endişesi ile komşu ülke Türkiye’nin sınırlarından geçmiştir. 2013 yılında 6458 sayılı “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu” (YUKK) yürürlüğe girmiştir. Önceden çeşitli kanunlarda yer alan konu ilgili hükümler, bu kanunda bir araya toplanmıştır. Yeni yasal düzenlemeler, Türkiye’nin göç yönetim politikasında yeni bir statü daha tanımlamıştır: Geçici Koruma Altındaki Suriyeliler (GKAS).

Mülteci, şartlı mülteci, ikincil koruma, GKAS, gönüllü/zorunlu göçmen gibi farklı statüler Türkiye’deki göçmen grupların farklı uygulamalara tabi tutulmasına neden olmaktadır. Yasal statüler arasında yaratılan çelişkiler, Türkiye’nin göçmen politikasında uluslararası standardın yakalanmasını engelleyip, uyumlu bir bütün halinde farklılıklara rağmen bir arada yaşama hedefini geciktirmektedir. Ayrıca toplumdaki farklı gruplar arası adaletsizliğin çözülemeyen bir sorun olarak kalması sonucunu doğurmaktadır.

Türkiye’de son yıllarda belirgin şekilde artan ve özellikle GKAS’ların mevcudiyetiyle birlikte Türkiye’yi dünya üzerinde en çok mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumuna taşıyan dış göç, Türkiye’nin güncel siyaseti, toplumsal alanı ve medya sektöründe sıkça yer bulmaktadır. Ancak konunun ele alınışı, belirli ve kendini tekrarlayan ana akım söylemden beslenmektedir. Son yıllarda tüm dünyada yükselişe geçen aşırı-sağ parti ve liderlerin göçmen karşıtı söylemleri, kısmen Türkiye siyasi partilerinde de karşılık bulmuştur. Göçmen karşıtı tutumlar ve politikalar da bir arada yaşam, toplumsal uyum ve göçmen hakları gibi önemli konuları olumsuz etkileyen bir diğer faktördür.

Tüm bu yükü taşıyan göçmenlerin büyük oranda kentsel alanlarda yaşıyor olması, katıldıkları yerel gündelik yaşamda çeşitli mekânsal sorunlarla karşılaşmalarını da kaçınılmaz kılmaktadır. Ekonomik alanda yaşanan çatışmalar, gerilimli sosyal karşılaşmalar ve yasal statülerden kaynaklı sorunlar da yine kent mekanına yansımaktadır. Göç ve mekân ilişkisinde; planlama disiplininin göçmenler dahil tüm azınlık grupları kapsayan, adaletli, yaşam kalitesi yüksek kentleri kolektif olarak üretme hedefine rağmen göçmenlerin kentlerde karşılaştığı sorunların ve daha dezavantajlı konumunun sürekli kendini yeniden ürettiği görülmektedir. Göç ve mekân ilişkisindeki karşılıklı yetersizlik ve sorunlar, günümüz Türkiye kentlerini göçmen ihtiyaç ve eğilimlerine karşı duyarsızlaştırmaktadır. Bu noktada sorunlarla mücadele etmek için karanlıkta kalan detaylara ışık tutabilmek; konuya mekân perspektifinden, gündelik yaşamdan, yerel ölçekten ve farklı grupların gözünden bakmakla mümkün hale gelmektedir.

Bu derleme kitabın temel amacı, dış göçün Türkiye kentlerine etkisini ve göçmenlerin kentlerde karşılaştığı sorunları inceleyen çalışmaları bir araya getirmektir. İlgili yazında göçmen gruplara ilişkin akademik araştırmaların sayısı giderek artsa da bu çalışmalar genellikle vaka bazlı, birbirlerinden kopuk, dağınık ve zaman zaman da çelişen sonuçlara sahiptir. Bu nedenle Türkiye’nin kent ve dış göç ilişkisine odaklanan örnek çalışmaları, kuramsal çerçeve ve politika önerileri bakımından da bütünlüklü şekilde bir araya getirmek önem kazanmaktadır.

Kentler ve göçmenler arasındaki ilişkiye odaklanacak ve konu ile ilgili politika yapıcılar, uygulayıcılar ve araştırmacılar için Türkçe yazındaki önemli bir boşluğu doldurma hedefi de bulunan derleme kitapta aşağıdaki konu başlıklarında hazırlanmış araştırmalara yer verilecektir:

● Dış göç politikalarının kentlere etkisi: Uygulamalar, aktörler, yönetişim
● Kentsel yurttaşlık bağlamında sığınmacı ve mülteciler
● Barınma, kentsel hizmetlere erişim vb. mekânsal sorunların göçmenlere yansıması
● Göçmen yer seçimi dinamikleri ve dış göç sonucu gerçekleşen mekânsal ayrışma
● Dış göç ve iç göç sonucu oluşmuş toplumsal grupların mekânsal etkileşimi
● Afet kaynaklı dış göç ve afetlerin yabancı göçmen gruplara etkisi (iklim krizi, deprem, yangın, vb.)
● Mekân ve emek kesişiminden göçmenlerin kentsel iktisadi yaşama katılımı
● Kentte göçmenlik deneyimi ve mekânsal gündelik yaşam pratikleri
● Kesişimsel perspektifte göçmenler: Farklı sınıf, cinsiyet, yaş aidiyetleri”

Etiketler

Bir yanıt yazın