Çılgın Proje Avrupalı Yeşiller’in Markajında

Bir seçim propagandası sırasında ortaya atılan ve “çılgın proje” olarak tanıtılan Kanal İstanbul ile ilgili tartışmalar alevlendi.

Bir seçim propagandası sırasında ortaya atılan ve “çılgın proje” olarak tanıtılan Kanal İstanbul ile ilgili tartışmalar alevlendi. Hâlâ ne kadarının fikir aşamasından uygulanabilirlik aşamasına geçtiğinden bihaber olduğumuz Kanal İstanbul, köşe bucak ÇED (Çevresel Etki Değerleme) sürecinden kaçırıldığından bu süreci herhalde hiç bilemeyeceğiz de. Genel hatlarıyla “neydi bu Kanal İstanbul”diye özetleyecek olursak, Karadeniz’i Marmara Denizi’ne bağlayacak 45-50 kilometrelik yapay bir su kanalı, bir “zihnisinir” projesi aslında. 

Büyük projeler için hayati önemdeki ÇED raporlaması, hükümet tarafından kalkınma hamleleri için ayak bağı görüldüğünden sürekli muafiyete tabi tutulmak isteniyor. ÇED’in genel olarak temel mantığı riskleri değerlendirmek. Potansiyel tehlikeleri ortaya konmadan, bu tehlikelerin yaratacağı tahribatın nasıl giderileceği belirlenmeden proje için kolları sıvamak ise esasen başlı başına çılgınlık. Zira, bölgeyi tehdit eden tek proje Kanal İstanbul ile sınırlı değil, 3. köprü ve 3. havalimanı da var. Topyekûn İstanbul’un kuzey ormanlarını yani akciğerlerini yok edecek olan projeler dizisi, bunun yanı sıra çeşitli canlıların göç yollarını etkileyecek, biyoçeşitliliği tahrip edecek.

Bu yılın başlarında projenin geri çekilmesi için Prof. Dr. Cemal Saydam tarafından change.org’da başlatılan imza kampanyasında yer alan Kanal İstanbul ile ilgili şu bilgileri hatırlatmakta fayda var:“İkinci bir İstanbul Boğazı yaratıp etrafını ticaret merkezleri ve beton sitelerle doldurulmak için tasarlanmış bir nevi İstanbul’un idam fermanı. Doğaya ait olmayan bu yapay kanal, sadece yakın çevresini değil Çanakkale’den Karadeniz’e hem Türkiye’yi hem de Doğu Avrupa’yı olumsuz etkileyecek. Projenin hayata geçmesi ile Karadeniz’in soğuk ve tatlı olan suyu ile Akdeniz’den Marmara’ya, oradan da Karadeniz’e varan sıcak ve tuzlu su arasındaki denge ters düz olacak. Projede kanal derinliği 25 metre olarak planlanıyor. Bu, beslendiği nehir ve yağmur suları dışında kaynağı olmayan ve doğal bir tatlı su gölü olan Karadeniz’e yeni bir musluk açacak ve Karadeniz’in devamlı Marmara’ya tatlı su iletmesini sağlayacak hatta denizi buna zorlayacak. Fakat kanalın derinliği yetersiz olduğu ve Karadeniz Akdeniz’den yaklaşık 30 santimetre yüksek olduğu için Akdeniz ve Marmara’dan gelen sıcak ve tuzlu su Karadeniz’e geçemeyecek.”

Genel hatlarıyla bunlar bölgedeki ekolojik dengeye ve çevreye edeceği etkilerle ilgili boyutu. Gelelim diğer boyutlarına… Görünürde projenin sahibi Türkiye, ancak Karadeniz Türkiye’nin babasının malı değil. Projeden tüm Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler etkilenecek. Türkiye dışında, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya ve Gürcistan’ın da Karadeniz’e kıyısı var. Karadeniz’e kıyısı olmasa da proje Yunanistan’ı da ilgilendiriyor. Zira Kanal, Marmara üzerinden Ege’yi de etkileyecek. İkisi Karadeniz’e kıyısı olan ülke olmak üzere bu saydığımız ülkelerin üçü Avrupa Birliği üyesi. Yani, siz ne kadar ÇED muafiyeti getirmek için yırtınsanız da, işin şu anda iktidarın görmemekte ısrar ettiği bir uluslararası boyutu var. Bırakın sadece Türkiye’de ÇED muafiyeti getirmeyi Kanal İstanbul için esaslı bir uluslararası, sınır aşırı ÇED hazırlığı yapılması gerekiyor.

Şeffaflıktan uzak yöntemlerle kafayı kuma gömerek iş yapma modelleri artık eskidi. Bilginin anlık paylaşıldığı bir dönemde gizli kapaklı iş yürütmek zor. Avrupa Parlamentosu’ndaki Yeşiller Grubu, meseleyle ilgili olarak Türkiye’deki muhataplarıyla sürekli bilgi alışverişinde bulunuyor, yürütülecek kampanyalara şimdiden tam destek vermeyi taahhüt etmişler. Avrupa Yeşil Vakfı (Green European Foundation) ile Yunanistan ve Bulgaristan Yeşilleri de konunun yakından takipçisi durumunda. Avrupalı Yeşiller konuyla ilgili birkaç gün önce yaptıkları açıklamada, şu ifadelere yer verdi: “Kanal İstanbul her iki denizin doğal dengesi de dâhil olmak üzere tüm ekosistemi ciddi derecede etkileme riski taşıyor. Kanal İstanbul’un sadece Türkiye’yi değil, Karadeniz’e kıyısı olan tüm ülkeleri ve Yunanistan’ı etkileyecek sonuçları olacaktır. Bu proje ile Türk hükümeti Boğaz’daki kaza riskini ve çevresel kirlenmeyi engellemeyi hedeflediğin iddia ediyorsa da, bunu bu kanalla yapmak dar görüşlülüktür ve had safhada sorumsuzcadır. Zira, proje her türlü ÇED değerlendirmesinden muaf tutulmuştur.”

Tüm bu olup bitenlerden anlaşılacağı üzere bölge ülkelerin gözü kulağı bundan böyle hükümetin çılgınlıklarının üzerinde olacak.

Etiketler

Bir yanıt yazın