Brütalizmin Dansı II: Mimarlıkta Brütalizm

Brütalizmin Dansı’nın ikinci bölümünde, kronolojik akış içerisinde brütalist yapı örneklerini inceleyeceğiz.

Brütalizm, önceki bölümde de bahsettiğimiz gibi ilk örneklerini mimaride, yapı kabuğu odaklı vermiş. Bauhaus akımıyla yükselen soyutlama teknikleri, brütalizmin çıkışıyla sınırlarını zorlamaya başlamış. Geometrik formların sürrealist yansımalarından oluşan, dünyanın farklı yerlerinden 10 farklı ikonik yapı eşliğinde brütalizmin dansına eşlik edeceğiz.

1950 – The Barbican Estate, Londra, Chamberlin Powell and Bon Architects

Fotoğraf: Joas Souza

Barbican Estate, Brütalist mimarinin en dikkat çekici örneklerinden birini oluşturuyor. 1970’ler boyunca Britanya’daki yeni toplu konutlarda Brütalizm hakim mimari tarz haline geldikçe, Barbican’ın itibarı, daha az başarılı projelerle ilişkilendirilmesinden dolayı zarar görmüş.

Ancak son zamanlarda mülk, Modernist ve Brütalist mimariye yönelik kamu ilgisinin yeniden canlanmasından yararlanmış. 2001 yılında İngiliz hükümetinden II. Derece listelenmiş statüsünü almıştır ve sitedeki daireler artık oldukça rağbet görüyor.

1967 – Habitat 67, Montreal, Safdie Architects

Habitat 67, Fotoğraf: Gergely Vass

Yapı grubu, brütalizmin en parlak dönemini yaşadığı 20. yy ortalarında yapılmış. Apartmanları ayrı ayrı ele aldığınızdaki etkisi bir arada incelendiğinde üst düzeye taşınıyor. Bir bilimkurgu filminden fırlamış gibi duran konut öbeği brütalizmin ikonik örneklerinden.

Habitat 67, Fotoğraf: Jade Doskow

Habitat 67, özdeş ve prefabrik 354 adet -kutu olarak adlandırılan- modülün, farklı kombinasyonlarda istiflenmesi ve çelik kablolarla bağlanmasıyla oluşturulmuş. Kombinasyonlar ise 56 metrekarelik kutulardan maksimum dört adet kullanılarak oluşturulmuş. Apartmanlar form ve boyut açısından çeşitlilik gösteriyor.

1969 – Torres Blancas, Madrid, Francisco Javier Sáenz de Oiza

Torres Blancas, Fotoğraf: Roberto Conte

Torres Blancas, İspanyol Organisizm akımının ikonik yapılarından. 71 metre yükseklikteki beton yapı Madrid’in genel silüetine göre çok daha yüksek katlı bir yapı. Aynı zamanda çevresindeki en karmaşık ve yenilikçi betonarme yapı. Yapı, döküm betonun tipik özelliklerinin dışına çıkılarak tasarlanmış.

1974’te de European Excellence Award’a layık görülen yapı, betonun donuk yapısı ile organik formların akışkanlığını kullanarak kontrast oluşturuyor.

1970 – Pirelli Tire Building, Connecticut, Marcel Breuer

Fotoğraf: Becker+Becker

Pirelli Tire Building,  Amerika Birleşik Devletleri’ndeki brütalist mimarinin simgelerinden biri.

New Haven’da şehirde yapılaşmanın başladığı, kısmen yeşil bir yerde bulunan yapı geniş yeşil alan üzerindeki bir heykeli andırıyor. Fonksiyonel olarak farklı elemanların birbirinden ayrılması ve mekanların birbirine eklemlenmesi gibi Breuer’in mimari prensiplerinin kolaylıkla izlenebildiği yapı, iki bölümden oluşuyor: iki katlı bir depo-araştırma alanı ve yerden yükseltilmiş bir ofis bloğu.

Marcel Breuer’in ikonik brütalist binası günümüzde otele dönüştürüldü.

1974 – Les Choux de Créteil, Paris, Gérard Grandval

Les Choux de Créteil, Fotoğraf: Stefano Perego

Les Choux de Créteil, her biri 15 katlı 10 adet silindirik yapıdan oluşan, Paris banliyösünde yer alan ve zamanının ikonik yapılarından olan yapı grubu; 16 Eylül 2008’de Fransız Kültür Bakanlığı tarafından “20. YY Mirası” listesine alınmış.

Yapının tasarımının yapıldığı yıllarda bölgede tarım oldukça yaygınmış ve tasarımcılar çevre dokunun bu özelliğinden yola çıkarak konsept geliştirmişler. Yaptıkları soyutlama bazlı çalışmanın ardından şekillenen balkonların özgün formundan yola çıkılarak projeye, Les Choux yani “lahanalar” adı verilmiş.

1976 – National Theatre, Londra, Denys Lasdun

National Theatre, Fotoğraf: Goyang

Prens Charles’ın “kimseye fark ettirmeden Londra’nın ortasına nükleer enerji santrali inşa etmenin zekice bir yolu” diye tasvir ettiği yapı, tüm eleştirilere rağmen İngiltere’nin en sevilen brütalist yapılarından olmayı başarmış.

Lasdun projeyi tasarlarken duvarına Venedik, Piazza San Marco’nun fotoğrafını asmış. Fotoğrafta bir grup insan açık hava performansının etrafında toplanmış. “Mimariden önce mimari” olarak tanımladığı görseli, kendine “insanların halka açık bir alanda, dramatik bir performansa tanık olmak için bir araya gelmeleri sayesinde kendi tiyatrolarını yarattıkları” fikrini hatırlatmak için kullanmış.

1981 – Park Hill Estate, Sheffield, Jack Lynn ve Ivor Smith

Park Hill Estate, Fotoğraf. Paolo Margari

The Park Hill Estate, Sheffield’e yüksek yoğunluklu konut imkanları sunma stratejisine yönelik tasarlanmış. Yanyana yerleştirilmiş teraslar sayesinde daha derin bir toplum ilişkisi kurulacağına inanılıyormuş. Bu politika zamanla, yüksek suç oranına sahip bölgede acilen gecekonduların temizlenmesi fikrini ortaya çıkarmış ve gecekonduların yıkıldığı araziye bu proje inşa edilmiş.

Park Hill Estate, Fotoğraf: Paul Dobraszcyk

Genel silüeti ile brütalist mimarinin ihtiyaçtan doğan örneklerinden olan yapı, tartışmalı bir sonuç doğurmuş. Biraz boğucu bir etki bırakan formunun da katkısıyla oluşan karakteristiği, yapılan renovasyon çalışmasından sonra kaybedilmiş.

1986 – SESC Pompeia, Sao Paulo, Lina Bo Bardi

Sesc Pompeia, Fotoğraf: Pedro Kok

Yapı, Sao Paulo’da çokça bulunan fabrikalardan birinin eğlence/dinlence merkezi olarak tasarlanmış. SESC Pompeia yapıldığı zamanın Brezilya’sında kentsel değişimin simgesi olmuş. Bir çeşit ‘mikro-şehircilik’ olarak tasarlanan yapı kamusal alanda vakit geçirmek ve kolektif aktivitelerde bulunmak ile ilgili tüm aktiviteleri barındırıyor.

Beton yığını olarak tasarlanmış olsa da oldukça zarif dokunuşlara sahip yapı, orta alanda oluşturduğu hareketle dolu boş ilişkisini dengeliyor. Bu sayede büyük brütalist yapılarda zaman zaman gözlemlediğimiz boğucu hissi kırıyor ve çok daha oyuncaklı bir yapı ortaya çıkıyor.

1996 – Therme Vals, İsviçre, Peter Zumthor

Therme Vals, Fotoğraf: Andrea Ceriani

Pritzker ödüllü Zumthor’un, mimarinin tüm inceliklerini kullanarak en küçük detayına kadar özenle tasarladığı yapı, mevcut bir otel/kaplıca kompleksinin kaplıca kısmı. Beton ve keskin geometrik şekiller kullanılan mekanda, dokunun ve formların dengesi ile oldukça estetik bir sonuca ulaşılmış.

Formların arazinin şekline göre yerleştirilmesi ve iç mekana doğal ışığı bolca alabilmek için yaratılan yarıklarla brütalist yapı, doğanın bir parçası haline gelmiş. Brütalist mimarinin modern örneklerinden olan bu yapı brütalizme bakış açısını doğal yoldan yumuşatıyor.

2021 – Paradero Hotel, Todos Santos, Rubén Valdez ve Yashar Yektajo

Paradero Hotel, Fotoğraf: Onnis Luque

Tasarımcılar, doğanın akışını yansıtarak çölü keşfetmeyi ve vurgulamayı hedeflemiş. Çölün sürekli değişim halinde olan yapısı, rüzgarların şekillendiriği topoğrafyası gibi elementlerden ilham alarak doğal formlarda bir yapı tasarlamışlar.

Brütalizmin ‘katı ve soğuk’ olarak adlandırılan atmosferinin tamamen dışında prensiplere sahip yapı brütalizmin ulaşabileceği sınırları tanımsızlaştırıyor ve brütalizme modern bir yorum getiriyor. Hem sürrealist hem de ayakları yere basan özellikleri olan yapı tanımların dışına çıkarak doğal bir kendiliğe ulaşıyor.

Kaynakça

Marcel Breuer’in Brutalist İkonik Yapısı Çevre Dostu Bir Otele Dönüşüyor

Etiketler

Bir yanıt yazın