‘Boğaz Kurtuldu!’ Ya Ülke?

Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Oktay Ekinci'nin "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı" hakkındaki yazısı.

“Kentsel dönüşüm taslağı değişince Boğaziçi direkten döndü.”

Bu başlık altındaki haberin özeti şöyleydi: “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı’na son anda eklenen değişiklikle Boğaziçi’nde yapılaşmanın önüne geçilmiş oldu.”

Gayrimenkul Hukuku Derneği Başkanı Ali Güvenç Kiraz diyor ki; “Taslak ilk şekliyle kalsaydı, tüm ‘Boğaziçi’nde kentsel dönüşüm yapılabilir; yapılaşmanın önü açılabilirdi. Şimdi korunuyor!” (Milliyet, 25 Şubat 2012)

Haberi okuyunca akla şu geliyor; demek ki bu yasa kapsamına giren alanlar “korunmuyor”; kapsam dışı kalanlar “kurtuluyor!”

‘Ne’den mi kurtuluyor?

Kentsel dönüşüm adına yeni bir betonlaşma salgınından…

Yani tasarı, tüm kentlerimizdeki rantı yükselen(!) alanların “afet riskine karşı sağlamlaştırılması gerekçesi”yle daha yoğun yapılaşmaya açılmasını düzenliyor. Bu nedenle “direkten döndü” denilen Boğaziçi “ön görünüm” bölgesi dışındaki her yerin vay haline…

Oysa kentsel dönüşüm “talan”la eşanlamlı olmasaydı, Boğaziçi yamaçlarındaki plansız yapılaşmalar da yağmaya dönüşmeyecek şekilde, SİT dokusu gözetilerek elden geçemez miydi?

İmar imparatorluğu

Aslında temel soru şu; eğer kentsel dönüşüm yasaya bağlanıyorsa, bu neden açıkça söylenmiyor da “afet riski”ne sığınılıyor? Bu kurnazlık, toplumun deprem korkusunu rant için sömürmek değil midir?

Yanıtını Mimarlar Odası’nın 19 Ocak tarih ve “Türkiye TOKİ’ye bağlanıyor” başlıklı basın açıklamasında bulmak mümkün: “Tasarı, TOKİ’yi ülkenin imar imparatoru yapmayı hedeflerken yerel yönetimler dışlanarak, şeffaflık, katılımcılık gibi ileri demokrasi kuralları yok edilerek başkanlık sistemine, ‘önce imar’ alanında geçiliyor.”

Nasıl mı? Yanıtı yine aynı açıklamadaki bazı ayrıntılarda; “imar ve çevre alanındaki tüm mevcut yasalar ‘uygulanmayacak mevzuat’ kılınacak ve kentlerin tamamının ‘riskli alan’ ilan edilmesine olanak sağlanacak…” Yani tasarı, şehirciliğimizi bir “Başbakanlık” organı olan TOKİ’ye teslim ediyor.

Böylece yıllardır özlenen, kent planlamasının “demokrasinin beşiği” yerel yönetimlerde, “ilgili kuruluşların katılımı”yla gerçekleşmesi ise kim bilir hangi bahara ertelendi…

Peki, bu nasıl mı olacak?

Kentlerin istenilen semtleri, hatta tümü “riskli alan” sayılıp istenilen her yapı da “riskli yapı” ilan edildiği anda, imar kaderleri artık TOKİ krallığının elinde olacak!

Dahası belediyeler, bu alan ve yapıları belirlemezse Çevre ve Şehircilik Bakanlığı “resen” TOKİ’nin el koymasını sağlayacak!

O kadar ki bu alanlarda mevcut yasalardaki imar ve şehircilik kurallarına uyulmayabileceği gibi itirazlar için gerekli olan bir aylık “askı ve ilan” kuralı da kaldırılıyor! Kentliler, STK’ler ve odalar, ancak kesinleşince öğrenebilecekleri imar kararlarına dava bile açamayacaklar…

Mimarlar Odası diyor ki: “Sözde ‘afet riski bulunan’ alanlar ve yapılarda, tasarının belli ki asıl amacını oluşturan ‘TOKİ’ye ve ortaklarına yeni emlak rantı alanları kazandırmak ve pazarlamak’ niyetinin ‘engelsiz’ yaşama geçebilmesi için imar darbesi hedefleniyor.”

Peki, belediyeler bu darbe hazırlığına karşı ne yapıyorlar?

Yanıt “hiç” olsa bile mimarların çağrısını aktarmış olalım: “Yerel yöneticiler, kentlerinin imarında etkisiz ve yetkisiz kalacakları bu tasarının TBMM’den geçmemesi için halkın temsilcileri olarak demokratik sorumluluklarıyla tüm çabalarını göstermeli; belediye birlikleri de bu direnişin örgütlü yerine getirilmesine önderlik etmelidirler.”

Bekliyoruz…

Etiketler

Bir yanıt yazın