Bir ‘Mesire’lerimiz Kalmıştı

Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Oktay Ekinci, rant uğruna yapılaşmaya açılan yeşil alanlar hakkında yazıyor.

Yağmacılardan her yakındığımızda “Ben de sizin hâlâ şaşırmanıza şaşıyorum” diyen İlhan Selçuk ne kadar haklıydı… Nur içinde yatsın, “Mesireler Yönetmeliği”ne bakarken yine bilge abimizi anıyorum; “muhafaza”kârların bile böyle bir düzenleme yapmalarına artık şaşırmıyorum.

Çağlar boyu “doğada yaşam” geleneğimize en vahşi rantçılar bile dokunmadılar; çünkü kendileri de mesirelerde büyümüş; kim bilir eşlerini bile mesirelerde görüp beğenmişlerdi..

Tanburi Mustafa Çavuş’un “Küçüksu’da Gördüm Seni” şarkısını, sanat güneşimiz Zeki Müren ne de güzel söylerdi? (İstanbul’un ünlü mesiresi Küçüksu ne yazık ki şantiye alanı yapılarak tahrip edildi ama asla yapılaşmadı; umarız tekrar eski doğasına tez elden kavuşur.)

Siyasetçi ‘insan’ değil mi?

İşte böylesi “insanla kucaklaşan yeşil alan” geleneğimiz varken, kent yaşamıyla bütünleşmiş doğal alanlarda bile yapılaşmayı öngören bir ‘yönetmelik’ acaba nasıl tanımlanmalı?

Kendi payıma, iktidardaki hiçbir milletvekili, bakan; hatta Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın bile bu acımasızlığa onay verebileceğine inanmıyorum! Siyasetçi olmak, her türlü insani özellikleri yitirmek değildir. Bir yandan mesirelere kıyıp öte yandan çocuklarını, torunlarını nasıl sevebilirler? Nasıl şiir yazabilir, sevgililerinin nasıl ellerinden tutabilirler?

Ama bakıyorum, bu umarsızlık için “yasa” değil, “yönetmelik” hazırlanmış! Yani ne TBMM’nin haberi var, ne hükümetin, Cumhurbaşkanı’nın, ne de kamuoyunun… 5 Mart’ta Resmi Gazete’de yayımlanmış. “Mesire yerleri 29 yıllığına kiraya verilecek.” (Milliyet-5 Mart) Gözümüz gibi bakıp yaşatacağımız güzelim mesirelerimiz, kiracılarının “kazançları uğruna” imar haklarıyla donatılıyor! Edep dahilinde ne söylenebilir?

‘Bakan’ın izniyle!

Orman Genel Müdürlüğü, hazırladığı yönetmeliğin daha ilk maddesinde “turistik kullanım”dan söz ediyor. Mesirelerin esas “bizim” için olduğu, yorgunluğumuzu doğa içinde atmak üzere dedelerimizden miras kaldığı unutuluyor.

Üstelik yapılaşma için de bakın neler öngörülüyor: “Çadır, karavan, kır evi, kır lokantası, kır kahvesi, yöresel ürünler sergi ve satış yeri, piknik üniteleri, kameriye ile diğer rekreasyonel yapı ve tesisleri…”

Efendim neymiş; “yapılar taş, ahşap ve tek katlı” olacakmış! Sanki bu malzemeler ve tek katlı oluşları doğayı yok etmezmiş gibi… “Vakıa” ki yok etmedi; peki şunlara neden ihtiyaç duyuluyor? “Binalarda çatı katı yapılabilir!” “Özel durumlarda bakanlık onayı ile birden fazla kat inşa edilebilir!..”

Arkadaşlar; biz bu filmi çok gördük. Mesire yerinde sadece insani ihtiyaçlar karşılanabilir. Talan uğruna onca bina sıralamak yetmezmiş gibi, bir de bakan onayıyla çok katlı yapı dikmek ne demek?

Yazıklar olsun hazırlayanlara; yazıklar olsun göz yumanlara…

Etiketler

Bir yanıt yazın