Berlin Yarışması Tartışmalarına Dair Farklı Sesler

TC Berlin Büyükelçiliği Kançılarya Binası Uluslararası Mimari Proje Yarışması'nın açıklanmasından itibaren yarışmayla ilgili birçok tartışma yapıldı.

Hem yarışmanın düzenleniş şekli, hem yarışma şartnamesi birçok etik ve hukuki tartışmayı beraberinde getirdi. Yarışmanın sonuçlarının açıklanması da bu tartışmaları dindirmedi, hatta yeni tartışmalar başlattı. Biz de TC Berlin Büyükelçiliği Kançılarya Binası Uluslararası Mimari Proje Yarışması jüri başkanı Yavuz Selim Sepin’den ve İstanbul Serbest Mimarlar Derneği (İSMD)’nden konuyla ilgili görüşlerini aldık.

İstanbul Serbest Mimarlar Derneği yaptığı açıklamada;

“TC Berlin Büyükelçiliği Kançılarya Binası Uluslararası Mimari Proje Yarışması”nın sonuçlanmasından sonra da konu etrafındaki tartışmalar sona ermiş değil.

Bilindiği gibi, hiçbir ulusal veya uluslararası kural gözetilmeksizin yapılmış olan bu “mimari proje yarışması” sonucunda ilk üç sırayı Alman mimarlar paylaştı.

Böyle olması da doğaldı ve belki de kimileri tarafından istenen bir sonuçtu çünkü daha önce de defalarca, ayrıntılı olarak belirtildiği gibi, bu “yarışma” eşitler arasında ahlaki ve etik kurallar gözetilmeksizin ve nerdeyse uluslararası katılımı dahi engelleyecek özel koşullar sürecinde gerçekleştirilmişti.

İSMD (İstanbul Serbest Mimarlar Derneği) de ülkemizde bu konuda, hem kurumsal hem de bireysel düzeyde dile getirilmiş bir çok eleştiri ve itiraz çerçevesinde görüşlerini bildirmiş, sözünü olabildiğince tüm kamuoyuna, Dışişleri Bakanlığı’mıza, Türkiye’nin Almanya Büyükelçiliği’ne duyurmaya çalışmıştır.

Ne var ki, yüksek katları ve bürokrasimiz, bu konudaki yazılı ve sözlü uyarılarımız karşısında, geleneksel duyma zaaflarını bir kez daha sergileyerek, bizlere bir yanıt vermek veya açıklama yapmak duyarlığını veya zahmetini göstermemişlerdir.

Şimdi ise bu tuhaf “yarışma” sonuçlanmış, az sayıda Türk mimarı veya mimarlık bürosu ise, tüm bu olumsuzluklara ve engellere karşın gene de azımsanmayacak bir başarı göstererek sıralamaya (ancak dördüncülükten itibaren) girebilmişlerdir.

Günümüzde, artık mimarlığı önde gelen bir kültürel üretim alanı olarak benimseyen tüm uygar uluslar, kendi mimarlarını koruyup sakınır, onların uluslararası arenada başarılı olabilmeleri için ellerinden gelen teşvikleri uygularken, bizim bürokrasimizin, hele Dışişleri Bakanlığı gibi dünyaya açık bir bakanlığımızın, belki de dünyada ilk kez, önemli bir “ulusal temsil yapısı”nı uluslararası bir yarışmaya açması ve bu şaibeli süreç sonucunda da Berlin’de Türkiye’yi Alman mimarların temsil edecek olması gerçekten ulusumuz adına onur kırıcı bir durumdur.

Öte yandan bu kuralsız mimari yarışmadan yeni kurallar veya sonuçlar üretmeye çalışarak, “bari bu yapıyı gerçekleştirme görevi, gene de dereceye girebilmiş Türk mimarlara verisin” gibi bir kampanyanın da doğru olmadığını, bu çerçeveyi etik bulmayarak sürece katılmamış olan ve dolayısıyla da temsil edilemeyen Türk mimarlığının önemlice bir bölümüne de haksızlık olduğunu düşünmektedir İSMD.

İSMD, bu durumda tutulabilecek en doğru yolun; yapılmış yarışma sonuçlarının TC Dışişleri Bakanlığı tarafından kamuoyuna açıklanmasını ve bir anlamda çok pahalı olarak satın alınmış bu “bilginin” Türk mimarları ve ilgililerle paylaşılmasını, bunun ardından ise her onurlu ulusun yapması gerektiği gibi yeniden bir Ulusal Mimari Proje Yarışması açılmasının gerekli olduğunu açıklamayı kendine bir görev bilmekte ve tüm kamuoyuna, ilgililere, yetkililere önermektedir.”

Jüri üyesi Yavuz Selim Sepin’in TC Berlin Büyükelçiliği Kançılarya Binası Uluslararası Mimari Proje Yarışması’nda yaşanan süreç ile ilgili görüşlerini almak için kendisine birkaç soru yönelttik…

Melis Göker: TC Berlin Büyükelçiliği Kançılarya Binası Uluslararası Mimari Proje Yarışması’nda dereceye giren projeler arasında ilk dörtte bir Türk mimarın projesinin olmamasına rağmen bu büyükelçiliğin uygulamasının bir Türk mimar tarafından yapılması gerektiğiyle ilgili bir süredir bir tartışma sürüyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bu konuyu diğer jüri üyeleriyle tartışma imkanınız oldu mu?

Yavuz Selim Sepin: Jüri üyeleriyle özel bir tartışma yapmadık. Yarışmada 4. olan arkadaşlarla bu mesele hakkında görüştük. Bizim için, birincilik kazanan proje ne kadar farklı bir seviyede olsa da ilk dörde giren projelerin hepsi uygulanabilir projeler, aralarında özel olarak bir ayrım yapmıyoruz. Elbette bu projeyi bir Türk mimarın yapması bizi mutlu eder fakat bir tarafta da birincilik var, bunu görmezden gelemeyiz. Böyle düşünmeye başladığımız zaman zaten birincilik, ikincilik gibi bir sıralama yapmaya gerek kalmazdı, dereceye giren 14 proje de birinci olurdu.

MG: Uygulanacak olan proje ne zaman kesin olarak açıklanacak?

YSS: Bunların hepsi Dışişleri Bakanlığı’nın tekelinde. Bildiğiniz gibi baştan beri garip bir süreç yaşıyoruz. Çok fazla mücadele etmek zorunda kaldık. Bazı arkadaşlarımız bu süreçte jüri üyeliğini bıraktı. Ben Dışişleri Bakanlığı ile görüşerek onların hatalarını ve bu işin inşaat firmalarına verilmesinin ne kadar yanlış olduğunu anlattım. Büyük oranda bana hak verdiler. Bu yarışma ne Almanya’nın ne de Türkiye’nin yarışma şartnamelerine uygun olarak düzenlenmemişti. Fakat yarışmanın şartnamesi ne derece yanlışlarla dolu ve salt elemeye yönelik olsa da yarışmaya büyük bir katılım oldu. Ben de bu insanları yarı yolda bırakmayı doğru bulmadım ve devam ettim. İstifa etmek kolay olandı ama ben zor olanı, mücadele etmeyi seçtim.

Biz hem Dışişleri Bakanlığı hem de Almanya Büyükelçiliği’ne süreçle ilgili eleştirilerimizi sürekli anlatarak sürecin ne denli ciddi olduğunu vurguladık. Jüri üyeleri ilk defa toplandıktan sonra bütün yetkileri kendi üzerimize aldık. Bütün jüri üyeleri bu süreçte müthiş bir özveriyle çalıştı, çok yoruldu ama sonuç hepimizi tatmin etti. Elbette başlarda tavrımızı göstermiş olmasaydık veya vazgeçseydik inşaat firması elinin altındaki ve daha önce ilan ettiği yedek jüri üyelerini ortaya çıkaracaktı. İnşaat firması jüri üyeliğini yedek jüri üyeleriyle dolduracaktı. O zaman da bizim hiçbir katkımız olamayacaktı. Her şey farklı olabilirdi. Biz tüm bunları engellemeye çalıştık. Fakat tüm bu yorucu sürece rağmen sonuç hepimizi mutlu etti diyebilirim. Tabi ki böyle katılımı yüksek uluslararası bir yarışmada birkaç kaza da olmuş olabilir, farklı fikir ve görüşlarin tartışıldığı ortamda böyle sonuçlar malesef kaçınılmazdır. Yarışmaya katılan 145 proje içerisinden 5 tanesi kimlik bilgilerindeki eksiklikten veya proje teslim etmedikleri için elendi. Fakat kalan tüm projeleri değerlendirdik. Bu benim jüri başkanı olarak ilk şartımdı, tüm projeleri, son elemeye kadar abuk subuk şeylerden dolayı yarışma dışı bırakmadan götürdük. Ve bu bizim için önemli bir şeydi. Çünkü şartnameye birebir bağlı kalsaydık belki de dereceye giren 14 projenin de yarısı elenebilirdi. Birinci ödül belirlenirken 9 jüri üyesinin 9’u da sonuç için hemfikirdi.Öyleki bu sona kalan 4 proje için hem yapılan gizli oylamada, hemde sonucu pekiştirmek açısından yapılan açık oylamada 9’a 9 oy almıştı.

MG: Şu anda dereceye giren projelerin herhangi bir kaynakta yayınlanması istenmiyor. Sizin bunun sebebi hakkında bir bilginiz var mı?

YSS: Acayip acayip sebepleri var. Bu konuyu fazla ciddi bulmuyorum. Önce uluslararası bir yarışma açıyorsunuz, sonra dereceye giren projelerin yayınlanmasını istemiyorsun. O zaman neden uluslararası bir yarışma açıyorsun? Amerikalı’ların yaptığı gibi bir mimar bulur, ona planlamasını yaptırırsın, ne planlama sürecinde ne de yapım sürecinde kimseyi yanına yaklaştırmazsın, yarışma açmanıza da gerek kalmaz. Bu saçma bir durum. 21.yy’dayız, insanlar birbirini uzaydan bile takip edebiliyorlar ve güvenlik gerekçeleriyle bir projeyi yayınlatmamak çok saçma. Ayrıca bütün jüri üyeleri üzerinde düşünebilmek için veya büyükelçilik görevlileri arşivlemek için projelerin fotoğraflarını çektiler. O zaman bunlara da izin vermemek, hatta projelerin yakınına elektronik cihazlarla yaklaşmayı bile önlemek gerekmez mi? Bir taraftan gayet gayriresmi şekilde süreç ilerlerken bir taraftan da güvenlik gerekçesiyle projelerin yayınlatılmamasını saçma buluyorum.

Etiketler

Bir yanıt yazın