200.000 İşçiden Öğrenciye

Almanya'nın batısında konumlanan Ruhr Bölgesi, İngiltere'den Milano'ya kadar uzanan Batı Avrupa'daki kesintisiz kentleşme koridorunun bir parçası.

Sanayi Kentlerinin Kaderi

1960’lara gelindiğinde sanayi işletmeleri karlılığını yitirmeye, bölgenin kendini var etme nedeni yok olmaya başlamıştı. Sonuç olarak sanayiden hizmet sektörüne geçiş şarttı.

Ruhr’un dönüşüm dinamiği, aslında birçok Avrupa kentinin kendine sistemde yeni bir yer bulmasına çok benziyor.

Değişimin Değişimi ve Kimlik

Ruhr’un kentleşmiş banliyö çeperlerinde boşluklar ve bölünmelerle tanımlanan kent silüeti bugün önemli bir dönüşüme sahne oluyor.

Maden endüstrisinin geri çekilmesi ile oluşan dönüşümde bir çok yeni kentsel alan kazanıldı.

Bunlar içinde belki de en bilineni Zollverein.

Gerçekte bir metropol olmayan ama 2010 Kültür Başkentliği süreciyle Avrupa’da güçlü bir kültür rotası yaratmayı hedefleyen Ruhr bölgesi için Zollverein kömür madeni bölgenin sanayi geçmişini ve dönüşümünü sembolize ediyor. Eski kömür madeni ve işletme alanı bugün hem bir müze hem de günün her saati izin almaksızın, ücret ödemeksizin girilebilen kamusal bir mekan.

Basit ve sade eklemeler ile işlev değişimi geçiren mekan şimdi önemli bir çekim merkezi. Aynı zamanda yeni bir üretim biçimine de ev sahipliği yapıyor. Atölyelerinin yer aldığı tesis dünyanın dört bir yanından sanatçıları ve seyircileri ağırlıyor.

Bugün, 14 kentin bulunduğu Ruhr bölgesinde, üretkenliğin çoğalması ve potansiyellerin kullanılması kentsel çekiciliği yaratırken kentlerin yaşam kalitesini de arttırıyor.

Küllerinden Yeniden Doğmak

Ruhr’un, diğer bir çok endüstri kenti ile birlikte paylaştığı bu kader bugün küllerinden yeniden doğmasına olanak tanıdı.


1993 yılına kadar kimsenin giremediği bu alan kışın buz pateni pisti olarak kullanılıyor.

Ruhr, sanayinin başat sektör olduğu dönemde 200.000 işçiye ev sahipliği yapıyordu. Bugün ise bölgede iki yüz bine yakın öğrenci var. Bölgedeki kentlerin çok merkezli bir sistemin parçası olarak rol aldığı metropol modeli, yüzünü bilim ve kültür odaklı bir ekonomiye çeviriyor. 1960’a kadar hiç üniversite bulunmayan bölgede açılan 9 üniversite ve onlarca enstitü aslında bu ekonomik dönüşümü sembolize ediyor.

Büyük şehirlerin dünya çapındaki rekabet ortamında önemi daha da artmış durumda. Bu gücün arkasında büyük yatırımlar ve finans olduğu kadar kültür, yaratıcılık ve yaşam kalitesi de yer aldığı biliniyor.

Peki yaratılan bu değişimlerin ekonomik önemi ne kadar? Bu soru yanıtını çok yakın zamanda bulamayabilir. Ancak bölgenin yatırım çekme gücünü arttırması beklenen bu dönüşümlerin yaşayanlar ve ziyaretçiler için özgür ve esnek kullanımlı mekanlar yarattığı şimdiden görülebilir.

Etiketler

Bir yanıt yazın