Yolcu Salonu Yıkımında Neler Yitirildi?

Tophane Salıpazarı Limanı Turizm Tesis Alanı Projesi ya da bilinen adıyla Galataport Projesi, başından bugüne, bilinmezlik üzerinden biçimlenmiş bir süreçtir. Projenin kamu yararı medyada göz alıcı görsellerle savunulmaktadır. Oysa, perdelenmiş proje alanı bugün dahi alandaki kullanım ve biçimlenme senaryosuna ait – birkaç reklam panosu dışında- somut bir veri barındırmamaktadır. Bu yaklaşım, aynı zamanda tasarım ve koruma […]

Tophane Salıpazarı Limanı Turizm Tesis Alanı Projesi ya da bilinen adıyla Galataport Projesi, başından bugüne, bilinmezlik üzerinden biçimlenmiş bir süreçtir. Projenin kamu yararı medyada göz alıcı görsellerle savunulmaktadır. Oysa, perdelenmiş proje alanı bugün dahi alandaki kullanım ve biçimlenme senaryosuna ait – birkaç reklam panosu dışında- somut bir veri barındırmamaktadır. Bu yaklaşım, aynı zamanda tasarım ve koruma tartışma ve anlama olanağı yaratmamaktadır. Çağdaş liman kullanımı ve mekan yaratma gerekçesi ile olma vurgusu bağlamında kendini konumlandığı 20. yüzyıl katmanından fiziksel olarak ayrışmayı hedeflemiş görünmektedir. Liman ile bağlantılı işlevi, mimarlığını ve koruma anlayışını tartışma ve anlama olanaklarını yaratmamaktadır.

Proje kapsamında gerçekleşen yıkımlar, Salıpazarı antrepoları ile başlamış, 20 no’lu Antrepo ve tescilli Paket Postanesi ile devam etmiştir. Kamuoyunda tartışma yaratan son yıkım, yine bir kültür varlığı olan Yolcu Salonu’nda gerçekleşmiştir. İstanbul’un kıyı çizgisinin özgün bir kesitini, Karaköy rıhtımının silüetini değiştirecek bu süreç, mimarlık ve koruma alanına dair sorular ve yanıt arayışlarının tartışılması beklentisini yaratmış, ancak proje aktörlerinin tartışma ortamına katılımı, önceki aşamalarda olduğu gibi son derece sınırlıdır.

Bu süreçte  alanı koruma açısından değerlendirmek ve kaybedilen nedir sorusuna yoğunlaşmak yapılan müdahalelerin etkilerini  daha anlaşılır kılacaktır.

Kentsel Referans:

Yolcu Salonu’nun dahil olduğu dizideki yıkımlarla İstanbul kentsel referans noktalarından birini kaybetmektedir.

Kamuoyunun Yolcu salonu yıkımına tepkisi, nostaljinin hakim olduğu duygusal bir tepki değildir. Kentlinin aidiyet duygusunu, referanslarını yitirmekteyiz. Oysa, Yolcu Salonu kente bir referans noktası olarak üretilmiştir, tasarlanmış anıt kavramının modernist bir örneğidir: Kentin deniz ve kara ulaşım akslarından algılanabilir kulesi, bir referans noktasıdır. İstanbul’un deniz ulaşımın giriş-çıkış kapısı Yolcu Salonu’dur. İşlevi bağlamında tektir ve İstanbul’un ulaşım ve turizm  tarihinin parçası olacak, özellikle Liman Lokantası ile sosyal hayatta yer bulan mekanlardan biri olacaktır. İşlevinin biçimlendirdiği mimari, bir yarışma sürecinin sonucunda elde edilmiştir. Yarışmaya ilişkin tereddütler, projenin uygulama projesine dair revizyonlar ve yarışmanın aktörlerinin yorumları aslında bugün de olması beklenen tartışma ortamını – Arkitekt Dergisi’nin 1930’larda yarışma sonuçlarını yayınlaması ve sonrasında inşa edilecek yapının tartışmalı karar süreci- oluşturma çabasındadır.

Tarihi Kentsel Peyzaj Alanı:

Kıyı boyunca yapılan değişiklikler, İstanbul’un tarihi kentsel peyzaj alanında kayıplara neden olmaktadır.

Denizcilik İşletmeleri’nin kullandığı yapılar 20. yüzyıl başına tarihlenen Merkez Rıhtım Han ve Çinili Rıhtım Han, Eski Gümrük Merkezi (daha sonra Eski Paket Postanesi)’dir. 1938’de  diziye eklenen 20 no’lu Antrepo ve 1937-1941 yılları arasında inşa edilen Yolcu Salonu, yıkım öncesine dek özgün işleviyle kullanılması mümkün olan modernist yapılardır.

Karaköy sahili ve sahilin bir parçası olan Denizcilik İşletmesi yapılar grubu, 1993 yılından itibaren Beyoğlu Kentsel Sit Alanı kararı sınırları içinde değerlendirilmektedir. Çağdaş koruma anlayışı, kent ölçeğinde “Tarihi Kentsel Peyzaj”ı korumayı amaçlar: Kıyıdaki arazi kullanımı, Boğaz’ın özgün kıyı çizgisi ve İstanbul’un özgün topoğrafyasının bileşeni olarak bu veriler üzerinde yükselen 20. yüzyıla ait özgün yapılar grubunun oluşturduğu kent deseni, İstanbul’un gündelik deniz ulaşımında ve kent yaşantısının içinde var olmaktadır. Özgün Boğaz kıyı çizgisi ile 20. yüzyılın ilk yarısına dair mimari biçimlenmenin bir arada oluşturduğu peyzaj, kentin hafızasında tanımlanmıştır. Ölçek ve ritimler açısından ortaklıklar yakalayan dizge, kıyı silüetinde de, kara cephesinde de anıtsallığı ve niteliği ile dikkat çekicidir. Rıhtım Han, Çinili Han ve  Eski Paket Postanesi yüzyıl başının Art Nouveau ve Neo-klasik, eklektik örnekleridir. Modernist anlayışın ürünleri olan 20 No’lu Antrepo ve Yolcu Salonu bu diziye 1930’ların sonunda eklenir. Modern mimarinin mevcut silüet ile kurduğu ilişki  ve oluşturduğu tarihsel süreklilik korunmaya değerdir.

Yolcu Salonu’nun merkezde yer aldığı bu peyzaj alanında gerçekleşen değişimler ve kayıplar projenin en önemli aktörü olduğu iddia edilen kamuoyunda, belirsizlikten kaynaklanan endişeyi tetiklemektedir.

Kültür Varlığı Olarak Yolcu Salonu:

Yolcu Salonu’nun yıkımı, özgün niteliklerini koruyabilmiş bir kültür varlığının kaybıdır.

Türkiye Denizcilik İşletmeleri, kullanımında olan ve Yolcu Salonu’nu içeren yapılar grubu için, 1999 yılında mevcut durumun tespitine, belgelemesine ve değerlendirmesine başvuruldu.

1999-2000 arasında gerçekleşen ve YTÜ Mimarlık Fakültesi Restorasyon Anabilim Dalı tarafından yürütülen belgeleme çalışmalarının ardından, alanın ve tekil yapıların değerleri belirlendi. 20 no’lu Antrepo dışındaki yapılar kültür varlığı olarak tescillendi: 10.01.2001 tarih ve 12528 no’lu kararda, Karaköy Yolcu Salonu yapısının koruma grubu II olarak belirlenmiş, eklentilerden arındırılması ve restitüsyon projesi, buna ek olarak 1999 depremi ardından ortaya çıkan hasarlara ait teknik rapor istenmiştir. 02.10 2002 tarih ve 14294 sayılı tescil kararında ise kültür varlığı olarak tanımlanmıştır.

Yapı taşıdığı nitelikler ile “kültür varlığı” statüsündedir. Bu yasal durum, yapının yıkılamayacağını, yıkım gerçekleşmesini gerektiren şartlarda ise yapının rekonstrüksiyonunun yapılmasını, Türkiye Mimarlık Tüzüğü’ndeki ifadeyle “kendi parselinde daha önce bulunduğu yapı oturum alanında, özgün mimarisi, malzeme ve yapım tekniğiyle ilk durumuna uygun olarak projelendirilmesi ve uygulanması”nı gerektirir.

Yapının yeniden projelendirme sürecinde güncellenen bilgiler, 2014 yılında yapılan mimari değerlendirmelerde detaylı olarak belgelenmiştir. Bu tarihte, özgün cephe düzeni, kütle biçimlenişi, iç mekan organizasyonu, malzeme ve donatılarının korunduğu nadir örneklerden biridir. 1940’ların mimarlık kültürü bu yapıyı özgün bir belge kimliğiyle korumayı, başka bir deyişle, en az müdahale ile korumayı gerektirirken, tüm özgün malzemesini yitirerek yıkılmıştır.

Modern Mimarlık Mirasının Kaybı:

Yolcu Salonu, modern mimarlık mirası değerlendirmelerinde, uluslararası boyutta, modern mimarlığın korunması için kurulmuş  DOCOMOMO Çalışma Grubu (Modern Hareket’in Belgelenmesi ve Korunmasına Dair Çalışma Grubu)  tarafından tanımlanan estetik, teknolojik, sosyal, referans olma niteliklerine sahip bir yapıdır. 

Kültür varlığı,  barındırdığı nitelikler ile tanımlanır. Yapım tarihinin yakın geçmişte oluşunun önemi, 21. yüzyılın çağdaş koruma kuramında gerek kamuoyunda gerek yasal düzenlemelerde önemini büyük ölçüde yitirmiştir. Her mimarlık döneminin temsilcileri korunmalıdır. Yapı, modernist kent katmanının bir temsilcisi ve belgesidir. Üretildiği çağın teknoloji ve mimarlık alanında o çağın üretimine dair izler taşıdığı aşikardır.

Bu değerlerin kabulü döneme ilişkin temel koruma sorunudur. Değerleri konusunda ortak kabul sağlanamaması, bir sonraki aşama olan restorasyonu mümkün kılmamaktadır. Tercih, yapının tescile değer görülmemesi ve çoğunlukla da yıkılması yönünde olmaktadır.

Yapının estetik değeri, modernist dilin ögeleri ile biçimlenir. İşlevin strüktür ve malzeme ile biçimlenmesi, yalın bir dille ifade bulur ve kendini dizinin 20. yüzyıl başı yapılarından ayırt eder.

Mimari biçimlenişteki güçlü modernist kurgu, bugün var olmayan deniz cephesinde strüktürel elemanların biçimlendirdiği yatay-düşey vurgular ve yarı açık- kapalı mekan dengesinde ve net geometrik biçimlerin seçiminde kendini göstermekte idi. Yıkılan iç mekandaki özgün malzeme, renk ve donatıların günümüzdeki varlığı ve niteliği , estetik değerin yanısıra tasarım özgünlüğünü  vurgulamaktadır.

Dizi ile ilişki kurma çabası ise oranlar ve ritmin yorumlanmasındadır ve bu da estetik değeri güçlendirir. Yapının yalınlaştıkça estetik değerinin azalıyor oluşu anlayışı yaygınlığını yitirmelidir.

Yolcu Salonu ve 20 no’lu Antrepo, dizinin diğer yapılarından farklı olarak ferbetonun kullanıldığı karma sistem yerine betonarme yapım sistemi ile inşa edilmiştir. Betonarmenin hasar tespiti ve restorasyonu Türkiye’de en az uygulanan koruma biçimi olmaya devam etmekte. Kendine özgü taşıyıcılık yitimi sorunları olan sistemin restorasyonu çok az sayıda kültür varlığı için uygulanabilmiştir. Strüktürel hasarlara bağlı nedenlerle yıkım ve yeniden yapım tercih edilmektedir.

Modern antrepo yapısı, proje süreci içinde ilk kaybedilen modernist yapıdır, tescile değer görülmemiş ve yıkılmıştır.

Yolcu Salonu’nda taşıyıcı sisteminde 1999 depremi ardından gözle görünen hasarlar tespit edilmiş,  buna zeminden kaynaklanan, ayrıca son dönemde rıhtıma yapılan müdahalelerin de dilatasyon derzlerinde açılmanın artışı ile de gözlemlenen  taşıyıcılık kaybına ilişkin hasarlar eklenmiştir. Yapıda güçlendirme olanaklarının hangi detayda tartışıldığı bilinmemektedir ve karar , bu dönem yapılarında çokça rastlandığı üzere yıkım yönünde alınmıştır. Yapının rekonstrüksiyonu gündemdedir.

Yapının kaybı, İstanbul’un kent yaşantısında yeri olan bu referans noktasının ortadan kalkmasıyla toplumdaki değerini güncellemeyi sağlamıştır.

Yeniden Kazanım Olanakları:

Yıkım ile Yolcu Salonu’nun tüm özgün malzemesi yitirilmiştir. Yaşanmışlığa dair eskilik değeri ve sosyal değeri yitirilmiştir. Tarihi belge olarak varlığı ortadan kalkmıştır. Yapıyı, söz konusu rekonstrüksiyon uygulaması ile ne ölçüde geri kazanabiliriz? sorusu yeni gündem maddelerinden biridir. Modern mimarlık mirasının korunmasında, tasarımın özgünlüğünün okunabilirliği ve yeniden üretilmesi, özellikle referans değeri taşıyan, ikonik örneklerde uygulanmıştır. Korumanın yöntemi tasarım özgünlüğü üzerinden kurgulanıyorsa, kapsamlı restorasyon, tamamlama ve rekonstrüksiyon uygulamaları gerçekleştirilmektedir. Ancak bu, özgün malzeme ve strüktürün, işçiliğin korunabilir olduğu örnekler için olmamalıdır. Rekonstrüksiyonu yaygınlaştırmanın bir gerekçesi olmamalıdır.  Mecidiyeköy Likör Fabrikası ya da Karayolları Genel Müdürlük yapısı gibi kültür varlıkları mega projelerin yönlendirdiği kararlar sonucunda yıkılmış ve rekonstrüksiyonun tartışmalı uygulamaları olarak kent hafızasında yeniden yer almıştır.

Yolcu Salonu’nun kentsel referans olarak varlığı, bir simge yapı oluşu, yeniden üretim seçeneğini destekleyen nitelik. Ancak bu durumun bir kazanım olarak tanımlanabilmesi, yapının “kendi parselinde daha önce bulunduğu yapı oturum alanında, özgün mimarisi, malzeme ve yapım tekniğiyle ilk durumuna uygun olarak projelendirilmesi ve uygulanması” ile mümkün olacaktır.  Yapının  belgelenme sürecinde iç mekan biçimlenmesi ve donatıların tespiti ve tasarımın bu bütüncül yapısının niteliğini arttırdığı vurgulanmıştır. Sadece kütle ve cephe biçimlenmesinin yeniden oluşturulması özgün tasarımın yeniden üretimi için yeterli kabul edilemez. Ana karşılama salonundaki renkli asma tavan, mermer çeşme, tüm mekanlarda bütüncül tasarımın parçaları olan malzeme kullanımı, döşeme biçimlenişleri, aydınlatma elemanları, ahşap bankolar gibi yapı için üretilen özgün detayların yeniden üretimi, modernist bir tasarımın rekonstrüksiyonunda gerçekleştirilmesi beklenen uygulamadır.

Yitirilen diğer 20. yüzyıl katmanının yarattığı boşluklarda kamusal açık alanlarla desteklenen, çağdaş mimarinin nitelikli ürünleri ile yeni değerler kazanacak, ve tarihi kültürel peyzaja eklemlenecek yapılar üretilmesi beklenmelidir. Bu süreçte proje ve uygulamaların uzmanlar, kamuoyu ve tüm aktörlere açık olması ise en acil talep olarak değerlendirilmelidir.

Etiketler

Bir yanıt yazın