Yaşam Hakkı Temalı Kongrenın Ardından

Yaşam Hakkı temalı Özürlüler Kongresi'nin 6.'sı, 13-14 Mayıs 2016 tarihinde, Edirne'de, Balkan Kongre Merkezi'nde yapıldı.

Engelliler ile ilgili konular, mimarinin yanı sıra, tıbbi, ruhsal, hukuki, sosyal ve benzeri birçok disiplinde tartışıldı. Farklı disiplinlerde tartışmalar olan kongrenin içinde mimari konuların konuşulması, katılımcı ve izleyiciler açısından oldukça faydalıdır. Örneğin; mimarlar konunun sosyal ve hukuki boyutunu izlemeye olanak bulurken, bir fizik tedavi uzmanı mimari panelde kendisini ilgilendiren konularda bilgilenebiliyorlar.

Başarılı bir erişilebilirlik için “eşitlikçilik” hayati bir önem taşıyor. Fiziksel veya zihinsel yeteneği ne olursa olsun tüm insanlar için, ayırımcı olmayan, aynı zamanda da güvenliği sağlayan tasarımların gerekliliği tartışmasızdır. Bu toplumda yaşayan herkes, eşit erişimi hak ediyor. Biz tasarımcılar, uygulamacılar, işletmeciler bir bütünün parçalarıyız ve bizler herkesi dâhil edip, herkes için çalışmalıyız. Bu konudaki başarısızlığımız, gelecek nesillere ihanetimiz olacaktır. Konunun rampa veya engelli tuvaleti gibi çözümlere indirgenmesi, üstelik uygulamaların çoğunun da bilinçsizce ve hatalı yapılması, sorunu çözmekten öte, çözümsüzlüğe doğru yol almamıza neden oluyor. Hatalı yapılan uygulamalar ve standartlar, zamanla doğru uygulamalar olarak görülmeye başlanıyor. Doğru çözümlerle engelsiz kentler yaratma konusunda karşımızdaki en büyük tehlike de budur.

Şehirleri erişilebilir kılmak için zaman ve sermaye gerektiği bilinendir. Ancak bundan daha önemlisi, ilk adımlar için, artan bir toplumsal bilinç, anlayış sınırlarını genişletmek ve ortak ihtiyaçların tespitinin yapılması şarttır. Toplumsal talepler ve kampanyalar kişilerin bilinçlerinin değişimine yol açacaktır. Bu anlamda, erişilebilirlik sorununun bilimsel ortamlarda tartışılması gereği vardır.

İki günlük kongrenin ilk gününde 3 oturumda düzenlenen mimari panellerde çeşitli ana fikirler tartışıldı. İlk oturumda, mimari erişilebilirlik algısını değiştirmek, konunun salt rampa, engelli tuvaleti veya zemindeki hissedilebilir yüzey uygulamaları olmadığını vurgulamak amacıyla, görme ve yürüme dışında insanın diğer organ ve hislerinin mekânı kavrama ve kullanmaktaki becerileri üzerinde durulmak istendi. Mekânın konforlu kullanımı ile o mekânın erişilebilir olması doğru orantılıdır. Bir mekân ne kadar kolay algılanabiliyor, yaşanabiliyorsa, o mekân o kadar erişilebilirdir, dolayısıyla konforludur.

İTÜ Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Doç.Dr. Göksenin İnalhan, “İşitsel Peyzaj ve Sağır Mekânlar” kavramından bahisle sunumunda, “Sağır Mekân” kavramıyla, işitme engellilerin sağır olma durumlarının, bir eksiklik ve sadece duyma yetisini görme yetisiyle ikame etmekle ilgili olmadığını; bu tip mekânların zengin ve çok yönlü duyumsamaya açık, hareketi kolaylaştıran, tanımlı ve mutlu eden mekânlar olarak mimarlığımızı değiştirebilme potansiyelleri üstünde durdu.

2010 yılında İstanbul’u ziyaret ettiğinde, “Tarihi mekânlarda bulunmaktan keyif alıyorum. Mimari öyle olağanüstü ki, akustik ve kokular sayesinde mekanı algılayabiliyorum.” diyen ve kongreye Portekiz’den katılan Dr. Carlos Mourao (mimar), 2006 yılında görme yetisini kaybettiğinde mimarlığı yeni bir yön kazanmıştır. Mekânın işitsel, dokunsal ve koku yönleri dikkatini çekmeye başlar. Artık, mimarlık bir “form”dan daha fazlasıdır onun için… Dr. Mourao konuşmasında sürdürülebilir tasarım prensibinden bahisle çoklu duyumsal algıdan söz etti.

Bu oturum, “engelli tasarımı” kavramının, doğru tasarım prensiplerinin öğrenilmesinin öğrenciler önünde bir engel olduğu gerçeğini ortaya koydu. Okullardaki seçmeli veya zorunlu dersler ile mimarlık öğrencilerine öğretilmeye çalışılan “Engelliler için Tasarım” kavramının, mimarlar için ayrımcılığın başladığı nokta olduğunu düşünebiliriz. Öğrenilmesi gereken, toplumda yaşayan her insan için, erişilebilir, yaşanabilir mekanlar ve mutlu olunacak alanlar yaratmanın ilkeleridir.

Aynı panelde Yrd.Doç.Dr. Gülay Yedekçi, 5378 sayılı kanun çerçevesinde, toplumdaki erişilebilirlik algısından söz etti.

GÖRÜNMEZ ALANLAR ATÖLYESİ

Kongrenin ikinci gününde Portekizli mimar Carlos Mourao ‘nın yürütücülüğünde ve Yrd.Doç.Dr. Özlem Belir’in koordinatörlüğünde bir atölye çalışması yapıldı. Farklı üniversitelerin mimarlık ve peyzaj mimarlığı bölümlerinden 29 öğrencinin katıldığı atölye çalışması tüm gün sürdü. Duyusal potansiyelleri zengin olan, Edirne’deki Sultan II. Bayezid Külliyesi’nde gerçekleştirilen çalışmada, akustik, koku ve dokunsal algıyla elde edilen bilgi bütününün çözümlenmesi amaçlandı. Kısaca, tasarım sürecinde, görünmezlik boyutunun uygulanabilme deneyimi olarak açıklayabileceğimiz atölye çalışmasında, çoklu duyularımızla mekânı okumak, biçimlendirmek ile ilgili farklı deneyimler yaşandı. Öğrenciler öncelikle tarihi mekânda göz bağları ile mekânı tanımaya çalıştı, sonrasında ikişer ve üçer kişilik 10 farklı gruba ayrılarak deneyimlerinden edindikleri tecrübe ile Külliye içindeki fodlahane’de (ekmek pişirilen fırın) tasarım stüdyosu çalışması gerçekleştirdiler. Oluşturdukları yeni tasarımlar ve tespit ettikleri sorunların çözüm önerilerini ortaya koydular. Ürettikleri çalışmaları gruplar halinde Dr. Mourao ile paylaştılar ve kendisinden kritikler aldılar, tartıştılar.

Öğrenciler bu atölye ile mekânın ve dolayısıyla mimarlığın sadece “görsel” niteliği olmadığını, yaşayan / canlı bir organizma olduğunu kavradılar.

Etiketler

Bir yanıt yazın