Twitter Müzesi

Sürekli belgesel izleyip caz dinlediğimizden olsa gerek, genelde restore edilecek çoğu eski eser ve inşa edilecek kamusal bina için bir kültür merkezi işlevi öneriliyor son yıllarda.

Hiç olmadı bir köşesine bir kültür fonksiyonu sıkıştırılıyor. Bu fonksiyon, geleneksel el sanatları ürünlerinin satış mekânlarından daha sofistike olan müzeciklere varan bir yelpazeyi kapsıyor.

Gezi Parkı’na yapılması düşünülen Topçu Kışlası için de bu öneriler yelpazesi, şaşırtıcı olmayan bir şekilde gündeme geldi. Taksim Meydanı ve Topçu Kışlası projesinin yoğun olarak gündeme geldiği günlerde, Haliç Metro Köprüsü’nün da mimarı olan Hakan Kıran’ın “alternatif” projesi basına yansıdı. “Her yeri yıkalım meydan kalsın” başlığı ile verilen projede, “Gezi Parkı’nın kot farkından yararlanıp yarı gömülmüş kafeler inşa edilebileceği, kitap, çiçek ve geleneksel ürün satışlarının yapılabileceği” belirtilmekteydi. (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20056728.asp)

Kendisi, yakın çevresi ve bir grup müteahhit dışında toplumun büyük kısmının sinirlerini hoplatan AVM seviciliği, Başbakan tarafından da, en azından söylemde bir nebze olsun terkedilmeye başlandı. Çok değil bir ay önce, Topçu Kışlası’nın AVM olacağını yineleyen Başbakan, Gezi Parkı Direnişi başladıktan sonra, kışlanın otel olacağını, altına şehir müzesi yapılacağını açıkladı. Ancak, AVM rüyasından tamamen vazgeçmemiş olduğunu ise şu cümlelerle ifade etti; “Buraya insanlar geleceği için alışveriş mağazaları da olmalı. Halı mağazası vs. Ama bunların modern olması lazım. Rastgele değil”. Bu cümlelerdeki “halı mağazası”, “modern mağaza”, “rastgele olmayan mağaza” tanımlamalarının ne olduğunu, akıl sağlığımızı yitirmeden boş bir vaktimizde anlamaya çalışmalıyız.

Genel bir tanımlama olarak kültür merkezi, daha spesifik olarak ise müze, “masum” bir işlev olarak sunuluyor, çünkü özünde ticari değil rant içermiyor. Fakat bolca kültür merkezi yapmak isteyen yerel ve merkezi hükümetin, ülkedeki kültür arzı ve talebi hakkında bir fikri olmadığını bilmek zor değil. Ek olarak, özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı bir müze bile, hem müzecilik alanında ne kadar bilgisiz ve beceriksiz olduklarını, hem de aslında müzelerin hiçte “masum” işlevler olmadığının güzel bir ispatı. Bahsettiğim müze Panorama 1453 – Tarih Müzesi. Hamaset dolu bir tarihin anlatıldığı bu müzede, ecdadımızın savaşçı fetih ruhu vurgulanıyor, çeşitli ideolojik ve dinsel öğelerle desteklenerek. Müzedeki tarih anlatımında ise çeşitli maddi hataların yapıldığı, alanında yetkin isimlerin eleştirdiği, müzenin başka sorunlu bir yönü. Bu müze bile tek başına gösteriyor ki, müzeler “masum” kültür mekanları değildir. Toplumun inşasında önemli rol oynayabilirler. Türkiye’de bulunan ciddi sayıdaki etnografya müzesi de bu durumu açıklar niteliktedir.

Sözün özü, Topçu Kışlası AVM değil de, “otel altı müze” veya “müze üstü otel” olacaksa bile, bu kullanım kışlanın inşaatını hiçbir şekilde masumlaştıramayacaktır ve meşrulaştırmayacaktır. Ayrıca, Suriçi’nin tarihini bilenenden 6500 yıl daha eski olduğunu ortaya koyan kazılarda çıkanlara “çanak çömlek” diyen bir zihniyetin kuracağı şehir müzesinden ne hayır gelebilir ki? Bu noktada, bazı basın mensuplarının da bir an önce bu “şehir müzesi” söyleminin arkasına takılmayı bırakması gerekiyor. Çünkü AVM, halı mağazası, otel, müze veya buz pateni pisti, Gezi Parkı’na ne inşa edilirse edilsin, Nagehan Alçı’nın iddia ettiğinin aksine, yeşil artmayacak, inşaat nedeniyle ağaçlar kesilecektir.

Gezi Parkı Direnişi, birçokları gibi beni de Twitter bağımlısı yaptı. Sanırım biber gazının da etkisiyle tavan yapan yaratıcılık sonucu yazılan twit’leri, hem gülmekten hem de bu yaratıcılığın ve destek ruhunun yarattığı umudun sonucu olarak ağlayarak okuyorum. Benim önerim Gezi Parkı’na illa bir müze yapılacaksa, açık alanda bir Twitter Müzesi yapılması. Her biri büyük bir yaratıcılık ve zeka parıltısı içeren binlerce twit’in sergilendiği bir müze hayal ediyorum. Böylece binlerce twit sanal dünyanın büyüklüğü içinde kaybolup gitmez. 

Etiketler

Bir yanıt yazın