Taksim’de…

İstanbul Büyükşehir Belediyesinin açıklamasına göre, Taksim'de tüm erişim taşıt tünelleri ile sağlanacak, trafik yeraltına alınacak.

1939’da yıkılan Taksim Kışlası yeniden yapılacak, Gezi Parkının altı ise katlı otopark olacak.

Size, sevgili dostum, evet size soruyorum!

Siz, bir Ekim akşamı, Taksim’de renk renk aydınlatılmış Maksem’den sular akarken, kaskadlı havuzların önünde dizilip, bir elinizde annenizin eli diğerinde bir maytap ile hiç Cumhuriyet Bayramı töreni izlediniz mi?

Eskiden, çok eskiden, “the Marmara”nın yerinde faaliyet gösteren Ankara Pazarı’nın naftalin kokan dükkanından, iki liraya, bir düzine ahşap askı satın aldınız mı?

Sonraları, oraya yapılan otelin kafesinde gazete okudunuz mu, Onat orada öldürüldüğünde ağladınız mı?

Taksim Anıtı’nın önünde, arkadaşınızla el ele tutuşup şipşak fotoğraf çektirdiniz mi?

Peki, emprime entarili annenizle fötr şapkalı babanızın 1940’larda anıtın önünde belki başka bir şipşakçıya çektirdiği artık biraz solgun gözüken fotoğraf hala aile albümünüzde duruyor mu?

Annenizle, pasajlarda uygun bir düğmeyi aramak için saatlerce dolanıp, bu uzun yürüyüşün ödülü olarak Japon Mağazasından plastik bir oyuncak veya Meydan’da bir külah dondurma kazandınız mı?

Siz, bir Mayıs sonrası, parkın ortasına dikiliveren devasa süngü anıtı fark ettiniz mi, o ucubenin yanından ürkerek geçtiniz mi?

Önce saatin altında, sonra gerçek bir tramvay durağında, sonra AKM’nin önünde, sonra hamburgercinin orada, çok daha sonraları da metro çıkışında arkadaşınızı, belki sevgilinizi beklediniz mi?

Sahiden, siz hiç Kristal Büfe’den hamburger yemiş miydiniz?

Bir yaz akşamı, Park’ın altındaki otobüs duraklarında Ataköy’deki sevgilinizle buluşmak için hiç kuyruğa girdiniz mi?

AKM’nin en üst katındaki sanat galerisinde bir arkadaşınızın yapıtlarının sergi düzenini hazırlarken, galerinin camına alnınızı dayayıp, aşağıda akşamın alacakaranlığında koşturan insan kalabalığını hüzünle seyrettiniz mi?

AKM’nin yanındaki dolmuş duraklarının kahyasının “Taksim-Sarıyer” diye bağıran, boğuk, rakılı sesini hatırlıyor musunuz?

Yıllarca ve yıllarca, Taksim’de otobüsten inip, önce sekiz yıl Galatasaray yönünde, sonra beş yıl da Fındıklı yönünde okulunuza, üniversitenize gitmek için yağmur kar demeden yürüdünüz mü?

Sizin hiç Zoğrafyon’da, Papyon’da okuyan arkadaşınız oldu mu?

Bir Noel gecesi, entel arkadaşlarınızla Saint Antuan’dan çıkıp, Rejans’ta limonlu biberli votka içtiniz ve sonra hafif sallanarak, Meydan’ın ardındaki umumi tuvalette işediniz mi?

Veya başka geceler, Yakup’ta, Refik’te, Cumhuriyet’te, Pasaj’da Kimene’de arkadaşlarınızla kafayı bulup, biraz bulanıklaşmış vitrin ışıklarını izleyerek Taksim’in yolunu gözlediniz mi?

Haydi diyelim Park Otel’de Yahya Kemal’i, Divan’da Atilla İlhan’ı göremediniz, yaşınız yetmez; ama siz Çiçek Bar’ı, Kaktüs’ü ve “müdavimlerini” nasıl bilmezsiniz?

Cadde’de, Meydan’da marjinal gazete sattınız, bildiri dağıttınız mı; gay, biseksüel, travesti, Cumartesi Anneleri, Greenpeace, Emek’i Yıktırmayacağız gibi eylemlere katılıp biber gazı, cop filan yediniz mi?

Yemediniz mi? Peki ya Balıkpazarı’ndan aldığınız lakerda, çiroz veya pavuryayı?

Arşivci olmadığınız malum, ama seyretmeye gitmemiş olsanız da Tarlabaşı yıkımlarının fotoğrafları gözünüzün önüne geliyor mu?

Narmanlı Han’daki Noter’de beklerken çevrenizdeki antika eşyaları uzun uzun incelediniz mi?

Siz hiç Gümüşsuyu’nda, dişçinizden çıktıktan sonra, uyuşturucu iğnenin etkisi geçsin diye çınar ağaçlarına dayanıp, bir sigara yakıp meydanı seyrettiniz mi?

Meydan’da kestane, simit, mısır, piyango bileti, “salut les copins” dergisi, veya kör gazeteciden “meyhane baskısı” gazete satın aldınız mı?

Bir kış günü, Sıraselviler Caddesi girişinde size yaklaşan karanlık bir tip, hiç “abi, bir ihtiyacın var mı?” diye sordu mu? Gezi Parkı’nda tek başınıza dolanırken hiç “ahlaksız teklif” aldınız mı?

Bir gece geç vakit, Meydan’ın kuytu bir köşesinde peşinize hiç tinerci bir çocuk takıldı mı?

Siz bu Meydan’da hiç açık hava konseri izlediniz mi, izlerken sahneyi daha iyi görebilmek için Anıt’a tırmanmaya kalkıştınız mı?

Anıt’ın etrafını dolanan, “nostaljik” tabir edilen tramvay’a “hokkabaz’a döndürmüşler benim güzel tramvayımı” diye hüzünle baktınız mı?

Herhangi bir vesile ile o Anıt’a çelenk koydunuz mu?

Siz AKM yangınını seyretmeye gelmiş miydiniz?

Karlı bir gece, Talimhane’deki bir akrabanızın evinden çıktıktan sonra, Meydan’ın kaldırımlarında taksilerin peşinde koşturdunuz mu?

Fransız Kültür Merkezi’nde “400 Darbe”yi seyredip, Hacı Baba’nın arka terasından Aya Triada’nın avlusuna bakıp çocukluğunuzu düşündünüz mü?

Sıraselviler’de aynı eski binanın altıncı katında Ankara Sanat Tiyatrosu’nu, zemin katında Devekuşu Kabare’yi seyredip, Bodrum katta Kulüp 12’de Günay Bey’le tanıştınız mı?

Siz, hiç bir 1 Mayıs ertesinde Park’ın basamaklarına oturup Meydan’a bakarak kendinizi sorguladınız mı?

Siz acaba, Kabadayı (Ömer Vargı), Güz Sancısı (Tomris Giritlioğlu), Issız Adam (Çağan Irmak), Beyoğlu Piliçleri (Türker İnanoğlu) filmlerini seyrettiniz mi?

Acaba, Beyoğlu Rapsodisi (Ahmet Ümit), Kazancı Yokuşu (Ferhan Şensoy), Düş Şatoları (Burçak Evren), İntermezzo (Fikret Adil), Şişhaneye Yağmur Yağıyordu (Haldun Taner), Tüneldeki Çocuk (Sait Faik), Fatih- Harbiye (Peyami Safa) kitaplarını okudunuz mu?

Hachette’ten, Kitap Sarayı’ndan, Denizler Kitabevi’nden, Simurg’tan, Mephisto’dan aldığınız kitaplara sarılıp, İnci’de profiterol yediniz umarım; sinema günlerinde Emek’in kapısında belki bilet de dilenmişinizdir. Daha ilk gençliğinizde de Atlas’ta Sylvie Vartan, Fitaş’ta Cem Karaca konserine de gitmişinizdir belki; ama çok daha öncelerinde art arda dört seks filmi oynatan sinemalarda sizi hiç görmedim. Ne günlerdi bir bilseniz.

Ama artık biraz yaşlandık değil mi, iş güç sahibiyiz. Deneyimli yöneticiler, plancılar, mimarlarız.

Paramız da var artık, bu akşam Taksim’e, rüzgara karşı yürümek biraz zor geliyor, hazır Meydan’da trafik ışıkları taşıtlar için kırmızıya döndü, acele bir taksi bulmalı.

İyi geceler beyefendi, umarım rahat rahat uyuyacaksınız.

Etiketler

1 Yorum

Bir yanıt yazın