Panik Tasarım

Salona baktığımda bir dram yaşanıyordu. İş çıkışı konsere gidecekler, evde misafiri bekleyenler, çocuğu ağlayanlar, âlemlere akacaklar... Herkes çıt çıkarmadan sonucu bekliyor, onun gözleriyse piyangoyu kazanacak talihliyi arıyordu…

Gün boyu yaşanan adrenalin dolu şenliği mükemmel bir koreografiyle sunabilen ve sesiyle tüm çalışma alanını doldurabilen insanlara imreniyorum. Hatta şu küçücük hayatın başından sonuna her şeyi o ses tonuyla elde edebileceklerine inanıyorum.

“Yarına yetişmesi gereken bir iş var. Ne dersin?” diyerek omzumu yalandan sıvazladı bu karşı konulması zor sesin sahibi. Az önce etrafa emirler veren bölük komutanı, bu defa “gel şu işi tatlı tatlı halledelim canım kardeşim” tonunda rica ediyor ama ters bir şeyler söylesem patlamaya hazır bir surat ifadesiyle bakıyordu. Emir komuta zincirine alışık olmayan bünyem bu tarz reaksiyonlarda hep taviz veren taraf olduğu için teklifi hiç düşünmeden kabul ettim ve çılgın bir gece hayatının kapılarını sonuna kadar açtım.

Yanımdan süzülerek gidişini izlerken yavaştan pişman olmaya başlamıştım. Derin bir nefes sonrası çalışma arkadaşlarımın çıkış seremonisini izleyip dokunaklı “iyi akşamlar” bürokrasisini geçtikten sonra artık yalnızdım. Hemen güvenlik görevlisi edasıyla etrafta bir iki tur attım, “nasılsa fark etmez” diyerek çiçekten çiçeğe konan arı gibi her masadan eti formuydu, cici bebesiydi ne varsa götürdüm. Herkesin çıktığından emin olduktan da sonra sabahları naif müzik dinleyen ben, heavy metal kökleyerek yoluma devam ettim.

“Şimdi planları 3 saatte bitirsem, hemen modele geçip sonra arkadaşın bilgisayarında rendera bıraksam. 4 saat o sürse, arada plan ve kesitleri bitirsem. Biten renderları photoshoplasam…” diyerek kendimi rahatlatabileceğim bir denklem oluşturmaya çalışıyordum. Fakat iç sesim bir türlü huzur vermiyor ve devamlı “la oğlum bu işler nasıl bitecek 14 saatte? 2 saatini de az önce eti cici bebeyle yedin.” diyerek panik halinde benden mantıklı bir cevap bekliyordu. “Eehhh yetişmezse cepheleri modelden alırım napayım?” diyerek kendime yalandan bir gaz verip ortamı yumuşatmaya çalıştım ama projenin çıkış noktasıyla ilgili hızlı ve düşünerek yaptığım analizlerle, sallayarak yaptığım analizler arasında pek fark olmadığını görünce kendimi iyice koyverdim.

Uykunun yavaştan bastırmaya başladığı zaman diliminde bünye işi bitirmenin sorumluluğu nedeniyle kaldığı ikilemde saçmalamaya başlar. Kalabalık bir grupsanız anlamsız konuşmalar, gülüşmeler ve dedikodular havada uçuşur. Önemli olan tek şey uykuyu öteleyebilmektir. Eğer bu uyku-sorumluluk ikileminde yalnızsanız, Telegol ve bilimum kafa açıcı programlarla yola devam etmek gerekebilir. Her ne kadar işin kalitesini düşürdüğünü bilsem de, federasyon, şike gibi konular açacak o uykuyu!

Nihayet benim de İçimdeki Rıdvan Dilmen ve Tadao Ando da karşı karşıya gelmişti. Biri “hadi salla projeyi yeni transferler konuşalım!” diyordu, diğeriyse iş ahlakından ölecekti.

Sıçtın mavisi belirdiğinde planlar ve model bitmiş, kesitlerin az bir işi kalmıştı. Vaktim azaldığı için “artık olduğu kadar” diyerek çizimi bıraktım. Böyle anlarda, pek başarılı olamadığım umursamaz adam triplerine çaresizlikten çok rahat girebildiğimi farkettim ve o gazla abartıp “nasılsa kimse anlamaz” diyerek kabaca m²’leri de ekleyip “son1finalensonfinal2015son3” isimli dwg yi kaydettim. Photoshopları bitirip dosyayı ilgili makamlara ilettikten sonra kafamı masaya koyabildim.

Adım Tolga. 27 yaşındayım. Geceleri bilumum bulabildiğim eti form püskevitler, cicibebeler, beyaz leblebiler ve diyet kolayla besleniyorum. Fark ettiyseniz cepheleri teslim etmeyi de unuttum…

Etiketler

2 yorum

Bir yanıt yazın