Nevşehir’e Ağıt

2015 Türkiyesi'nde, hem yok ettiğimiz 400 yıllık bir tarihten utanmaya, hem de 1. sınıf mimarlık öğrencisini bile sınıfta bırakma sebebi olacak tıynette projelerle kahrolmaya layık mıyız gerçekten?

Zavallı Nevşehir… Kapadokya gibi olağanüstü değerlere sahip koca bir havzanın en önemli merkez kenti olabilecekken, geri dönülmesi imkansız tahribatı sürüyor. Değer bilmezlik, çarpık “modernleşicez” zannı ve haksız kazanç hırsı yüzünden son 10 yılda kenti çevreleyen bağ alanları dip dibe, çirkin apartmanlarla dolduruldu, merkezdeki Cumhuriyet dönemi taş apartmanları boşaltıldı, yıkıldı, yeni çirkin apartmanlar için emsaller arttırıldı… Kentin çok nitelikli eski apartmanları, bahçeli konut yapıları, 60’larda yapılmış özenli bir modern otel binası (şimdilerde bir tabela kulesine dönüştürülen Nihat Güner tasarımı Göreme Oteli) bugünün keşmekeşi içinde arşivler için fotoğraflanan yapılar olarak günlerini sayıyorlar.

Tarihi dokuya yapılanlar ise yürek paralayan cinsinden: Kale yamacındaki tarihi dokudan kalanlar, “zaten bitmişti buralar” kandırmacasıyla, son 10 yıldır taş taş söktürüldü, sattırıldı, koca bir geleneksel alan gözlerimizin önünde yok edildi. Niyet, burada açılacak alana TOKİ villaları yapmaktı. Olmadı… Evlerin mağara uzantıları izin vermedi. Ama bu süreçte, korumayı desteklemekle görevli kamu yöneticileri, bu kıyama seyirci kaldılar. Bir bölümü teşvikçisi oldular.  Karşı çıkıp ses çıkaranları geri püskürttüler, mahkemelerle uğraştırdılar. Halkımız ise, oturduğu yerden “galiba çok gelişicez” umarsızlığıyla, tv’de evlilik programı seyreder gibi seyretti kente yapılanları. İlber Ortaylı’nın kasabalılık diye tanımladığı sorun, Nevşehir’deki kentsel dönüşümlerde de trajik şekilde gösterdi kendini.

Nevşehir’in dillere pelesenk olmuş bir kuruluş şöhreti vardır: kent, 1700’lerin başından itibaren saltanatın damadı ve sadrazamı olan İbrahim Paşa’nın torpili ile bölgenin merkez yerleşimi olma statüsünü Ürgüp’ün elinden söke söke almıştır. Damat İbrahim Paşa Külliyesi’nin yapımı için, bizzat Padişah’a imzalatılan fermanlarla, bölgedeki tüm taş ocakları, tüm develer ve katırlar (nakliye meseleleri), tüm taş ustaları Nevşehir’in ve Külliyenin imarı için çalıştırılmıştır. Öyle ya da böyle, aradan geçen 350 yıl içinde, bölgenin en görkemli kalelerinden birinin yamacında, Kapadokya’nın en zengin kentlerinden birinin gelişti-rildi-ği açıktır. Büyük ve gösterişli konaklarla, camiler ve kiliselerle dolu sokakları, Osmanlı hanedanının başka bir orta Anadolu kentine lütfetmediği güzellikte bir külliyesi (Damat İbrahim Paşa Külliyesi) ile göz kamaştıran bir dokuya sahipti Nevşehir 30-40 yıl öncesine kadar.

Nevşehirliler eğer bunu –kısmen bile olsa- korumayı becerebilseydi, bugün ekonomisine ve sosyal hareketliliğine gıpta ile baktıkları çevre köylerin turizm gelirlerinden çok daha fazlası onların olabilirdi ama heyhat… Kale yamacından başlayarak Göre’ye kadar ayakta kalmayı başarabilmiş tüm tarihi evleri yıkıp yok etmeyi vadedenleri baş tacı ettiler. Kentte tarihin kırıntısını bırakmadılar. Şimdi, yıkılan evlerin altından çıkan mağara uzantıları “… 3000 yıllık yeraltı şehri…” diye yutturmaya kalkıyorlar.

Maalesef, gaflet bununla da kalmıyor ve bugün daha vahim bir hatanın eşiğinde Nevşehir: Yıkılan geleneksel mahallenin altındaki yeşil bağ alanlarının, “modern” (?) bir külliye ile hıncahınç doldurulacağı gün uzak görünmüyor. Belediye ve Müftülük tarafından yaptırılan dini külliye projesi, eski yeşil alanın tamamı üzerine kondurulacak olan 4000 kişilik bir “selatin cami”, binlerce m2 büyüklüğünde bir diyanet sitesi ve yeni bir imam hatip okulu yapılmasını hedefliyor. Kentin çevresinde bu ihtiyaca (?) imkan verecek başka bir yer bulunamazmış gibi, yeni dini siteyi, yok edilen tarihi dokunun önüne yapmak istiyorlar. Üstelik bir plan hilesiyle: önce planda yeşil alan yapılan, bağ arsaları sahiplerinden ucuza istimlak edilen, arsalar elde edildikten sonra imarı değiştirilen bir yöntemle. Bu alanda yapılan plan tadilatlarının hukuka nasıl “uydurulduğunu” araştıracak/denetleyecek müfettişler ve savcılar olsa keşke…

Peki kentin en son tarihi yeşil alan şansının tahrip edilmesine ve dahası,eski yeşil alan üzerine projelendirilen yeni “modern” külliyemizin mimari kalitesine ne demeli?

Bu alanı da tükettikten sonra, Nevşehir’in doyumsuz gözleri Uçhisar, Ortahisar, Avanos, Göreme, Ürgüp… gibi turizm merkezlerine dikildiğinde, bunu kim, nasıl durduracak?

2015 Türkiyesi’nde, hem yok ettiğimiz 400 yıllık bir tarihten utanmaya, hem de 1. sınıf mimarlık öğrencisini bile sınıfta bırakma sebebi olacak tıynette projelerle kahrolmaya layık mıyız gerçekten? Buna ses çıkarmadıkça layığız.

Etiketler

5 yorum

Bir yanıt yazın