Mimarlar Odası, Dün, Bugün, Yarın

Üyesi olduğum İzmir Mimarlar Odası yıllar sonra yeniden birden çok grubun adaylığında yönetim kurulu seçimlerine gidiyor. Ortada birden çok aday olunca aktif üyelerin vazgeçilmez “oda muhabbetleri” günlük hayatta hak ettiği yeri geri kazandı. Toplumsal olarak, daha az düşünüp, dinlemeden daha çok konuştuğumuz günümüz hayatında, konuyla ilgili yıllardır mimarlık camiasında okuduklarım, dinlediklerim ve izlediklerimden damıttığım görüş ve önerilerimi, konuşmanın bir adım önüne götürüp, tartışmalara pozitif katkı sağlaması amacıyla, en önemli gördüğüm konularla sınırlı kalacak şekilde, acemice ve hızlıca da olsa kaleme alarak kayda geçirmeye karar verdim.

Doğrudan hiçbir gruba destek vermediğim bu seçimler sonucunda seçilecek yönetim kurulu üyelerine şimdiden yürekten başarılar dilerim.

Ülkemin ve meslektaşlarımın yarının, bugünden güzel olması dileğiyle
Söz uçar, yazı kalır…

Meşruiyet, dün, bugün, yarın…

• Bilindiği üzere, Mimarlar Odası, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olarak 1954 yılında kanunla kurulmuştur. Mimarlar Odası’nı kuran esas irade üyeleri değil, ülkenin toplumsal, ekonomik ve mesleki ilerlemesinin getirdiği talepler doğrultusunda olsa gerek, bu kanunları çıkaran yasa yapıcıdır. Odanın meşruiyetinin kaynağı da anayasa ve ilgili kanun maddeleridir.
• Oysa geçen yıllara bugünden hızlıca bakınca, 1960 Anayasasının estirdiği toplumsal özgürlük havasının ve sonrasında yetmişli yıllarla birlikte ülke genelinde gelişen siyasal atmosferin etkisiyle olsa gerek, TMMOB üyesi tüm odaların yönetici iradeleri, kendilerini kamu kurumundan öte birer toplumsal muhalefet örgütü olarak konumlandırmış ve faaliyetlerini ağırlıklı olarak bu eksen doğrultusunda kurgulamış oldukları görünmektedir. Sonrasında geçen elli sene zarfında da 12 Eylül’e rağmen bu irade, kendi sol politik geleneğinin verdiği örgütlü güçle, yönetim kadrolarını ellerinde tutmayı bir şekilde hep başarmış ve odaların temel faaliyet eksenini STK görünümlü bir “toplumsal muhalefet örgütü” çizgisinde sürdürmeye devam etmiştir.
• STK’ların meşruiyetlerinin kaynağı da aynı odalar gibi temel hak, özgürlükler ve bunları teminat altına alan yasalardır. Öte yandan STK’lar odalar gibi kamu kuruluşlarından farklı olarak, gücünü ve etkinliğini kanunlardan değil, üyelerine dayanan üretken örgütlü yapılarından alırlar. Oysa oda üyelerinin büyük kısmı odalara mesleki veya politik bir bilinçten öte salt mesleki faaliyetlerini sürdürebilmek için kanunun getirdiği zorunlulukla üye olmaktadırlar.
• Mevcut zorunlu üyelik yapısına ve toplam üye sayısına kıyaslandığında dar kalan tabanlarına rağmen oda yönetimleri, on binlerce üyeli birer STK kimliğiyle, yıllardır toplumsal aktör olabilmek için çaba ve emek harcamakta ama maalesef kamuoyu ve kamu yönetimi nezdinde arzu edilen etkinlik seviyesine ulaşamamaktadır.
• Şurası bir gerçektir ki apolitik kalmaya çalışan bir STK’nın toplumsal dönüşüm ve ilerlemeye kayda değer katkı sağlaması son derece güçtür. Bu doğrultuda Mimarlar Odası da faaliyetlerini her zaman için sağlam politik temeller ve eleştirel düşünce üzerinde inşa etmelidir. Fakat toplumsal kutuplaşmanın sürekli beslendiği mevcut siyasal sistemde taraf veya karşı taraf olarak alınan ve geniş bir üye tabanına dayanmayan her türlü politik konum, sonuçları itibarı ile oda yönetimlerinin, aidiyet duyguları zaten zayıf üye çoğunluğu ile bağlarını daha da zayıflatmaktadır. Öte yandan harcanan onca emek ve çabaya rağmen bu politik duruşun getirdiği somut kazanımlar olduğunu söylemek de son derece zordur. Bütün bunlara bir de yerel ve merkezi politikacılar tarafından toplum nezdinde kolaylıkla oluşturulabilen “istemezukçu” negatif kurum algısı da eklenince durum daha da çaresizleşmektedir.
• Bu çaresizliğin en acı deneyimlerinden birisini odalar 2013 yılında yetkilerini kısıtlayan torba yasa karşısında yaşamıştır. Bir gecede odalar, en önemli etkinlik alanlarından ve gelir kaynaklarından birisini kaybetmişlerdir. Aktif üyelerinin tüm güçleriyle karşı çıktığı ve odalara büyük bir darbe niteliğindeki bu yasa değişikliğine en büyük desteği ironik bir şekilde yine değişiklik karşısında sessiz kalan veya doğrudan destekleyen oda üyeleri vermiştir.
• Görünen o ki artık Anayasa Mahkemesi kararlarının bile uygulanmasında muğlaklık yaşanabilen mevcut adalet sistemimizde, Mimarlar odası ve diğer meslek örgütlerinin var olmaya devam edebilmek için kendilerine yasaların yanında yeni toplumsal meşruiyet zeminleri yaratmaları hayati bir zorunluluktur.
• Aksi takdirde bir başka gece bir başka torba yasa veya KHK ile esas varlık nedenlerinin yasal dayanaklarının da ortadan kalkmasının önünde pek de kayda değer engel bulunmamaktadır.

Mimarlar odası yaşamalıdır!

• Türk mimarların 100 yılı aşan örgütlenme deneyiminin yanında oda tüzel kişiliğinde, altmış yılı aşan süreç içinde gelişen kültürel, mesleki ve örgütsel bilgi birikimi ve gelenek, zamanın ruhuna uygun evrim süreçleriyle daha da ilerletilmeli ve gelecek nesillerin yaşayacağı kentlere ve mimarlık üretiminin önüne ışık tutmaya devam etmelidir.
• Bu birikimi korumak, her mimarın meslek onurunun gereğidir.

Ne yapabiliriz?

• Öncelikle İzmir Mimarlar Odası’ndan başlayarak Mimarlar Odası, mevcut üyelik yapısını pozitif anlamda sorgulayarak, üyeleriyle yenilikçi ve zamanın ruhuna uygun yeni bir bağ ve ilişkiler ağı kurmanın yolunu bulmak zorundadır.
• Gerçekleştirilecek her türlü etkinlik ve eylemde en geniş üye tabanın katılımı ve katkısı amaçlanmalı, belirlenecek her türlü politik duruşun üye tabanında gelişecek uzlaşı üzerinde yükselmesi ve üyelerce içselleştirilmesi sağlanmalıdır.
• Mimarlar Odası giderek daha da niteliksiz ve yaşanmaz bir çevre oluşturan kentsel politikalara karşı haklı, onurlu ve hukuki çabasını sürdürmelidir. Bu çabanın, statükoyu korumaktan öte somut kazanımlar sağlaması için ise sorunlar karşısında kendi somut mimari çözüm önerilerini geliştirebilmeli ve bu önerilerin halka ulaşmasını ve kamuoyu desteğini yanına almasını sağlamalıdır.
• Mimarlar Odası, çağın getirdiği yeni medya, iletişim ve örgütlenme yöntemlerinden, en aktif şekilde yararlanmalı, üyeleri ve tüm toplum kesimleri ile kurduğu iletişim seviyesini en üst düzeye çıkarmalıdır.
• Geliştirilecek yeni etkinlik perspektifi ve toplumsal iletişim araçlarının yardımıyla Mimarlar Odası, kanuna dayanan meşruiyet alanını, bilgi, teori ve mesleki pratiğe dayanan toplumsal bir meşruiyete evirerek genişletmeli ve gerçek bir sosyal aktör olmalıdır.
• Başka bir kent, başka bir mimarlık mümkündür ve bunu halka en iyi Mimarlar Odası anlatabilir/anlatmalıdır.

Meslek…

Ülkemizde maalesef mimarlık üretimi de diğer tüm üretim alanları gibi münferit örnekler dışında çağdaş uluslararası mimarlık vasatının altındadır. Bu durumu, Türkiye’nin genel gelişmişlik düzeyinden bağımsız bir şekilde daha yukarılara taşımak naif bir hayal gibi dursa da görece kayda değer iyileşmeler sağlamak imkânsız da değildir.
• Çağdaş bir mimarlık yasasının yürürlülüğe girmesi için en etkin çaba gösterilmelidir. Bu çabadan daha da önemli olarak oda, meslek yasasının gerekliliği konusunda önce kendi üye tabanını bilinçlendirmeli, bu talebin üyelerin ekseriyeti tarafından içselleştirilmesini sağlamalıdır.
• Ülkenin genel eğitim sistemiyle birlikte mimarlık öğreniminin niteliğinin de geldiği acıklı seviye ortadır. Öte yandan mesleğin ana işvereni olan inşaat sektörünün yaşadığı dönüşüm ve bu dönüşümün mesleki pratiğin niteliğine etkileri de son derece dramatik bir hal almıştır. Bu şartlar altında odanın sekter bir “doğrusu bu” kayıtsızlığıyla seyirci kalmak yerine, alışageldik yöntemlerini yeniden yapılandırarak geliştireceği yenilikçi mesleki gelişim ve denetim araçlarıyla duruma müdahil olması şarttır.
• Meslek üyelerinin çalışma koşulları, hak ve kazanımları her zaman için odanın doğal gündem maddesidir. Bu doğrultuda işverenlerinin çoğunluğunu sermaye kesiminin oluşturduğu serbest mimarlık pratiğinin, üretim niteliğinin ve kazanç seviyesinin geliştirilmesi için yeni politikaların geliştirilmesi ve etkinliği kısıtlı en az bedel tarifesinin yeniden kurgulanarak daha fazla çalışır hale getirilmesi şart gibi görünmektedir. Öte yandan işverenlerin çoğunu yine oda üyelerinin oluşturduğu bordrolu mimar üyelerin çalışma koşulları ise bir cümlede değerlendirilemeyecek kadar çetrefilli bir konu olarak odanın önünde durmaktadır. Odanın artık, asgari brüt mimar maaşı açıklamaktan öte yeni çalışmalar yapması ve sonuçlarını işveren üyeleri nezdinde geniş bir uzlaşıyla, uygulanabilir şekilde kabul ettirmesi gerekiyor. Çalışan maaşları ve serbest mimarlık gelirleri birbirinden bağımsız gelişebilir konular değillerdir.

Bu fasit daire artık kırılmak zorundadır!

Meslektaşlarımın katkı ve katılımının artması dileği ve saygılarımla.

Etiketler

Bir yanıt yazın