Mahallenin Delisinden, “Timsah Gözyaşları Döken” Meslektaşlara

Bu ülkede tatile bile gitmeyeceksin, Ankara'dan çıkalı 3 gün oldu, ortalık karıştı.

Bilineni bilmeyen, söyleneni duymayan, yapılanı görmeyen bir yönetim, bilinen söylenen, görülen bir durum ortaya çıktı diye “sürpriz, gece yarısı baskını, TMMOB’den gezi intikamı alınıyor” diye ortalara çıktı.

Ama asıl kazığı yiyen, bu mesleğe inanarak uğraşan, emeğinin hem Oda hem de kamu / özel sektör tarafından yağmalanıp sömürülmesine karşın inatla bir şeyler yapmaya çalışan mimarlar ne olacak?

Benim gibi mahallenin delileri, yıllardır bağırdıkları durum ortaya çıkınca, gene “deli olup” sorsunlar, ne işe yarayacaksa…

– Oda telif hakkı için ne yaptı?

Evet, Oda daha yakın yıllara kadar mimar- mühendis ayırımı olmayan bu ülkede, hukuk yollarını kullanarak, ayırımı mahkeme mahkeme uğraşarak elde etti, bu hakkını teslim etmek gerekir. Ama “telif” hakkı denilen hak, Oda’nın mücadelesinden çok, Telif Hakları Yasası hazırlanırken devreye giren ve Ankara’da yaşayan bir grup mimarın yasaya “mimarlık” kelimesini eklemesi ile ortaya çıkmıştır. Bu konuda rahmetli Merih Karaaslan’ın bizzat nasıl uğraştığını biliyorum. Şimdi bunu başka yerlere mal etmenin anlamı yok.

– Elde edilen bu hak, kanunda açıkça belirtildiği gibi, “eser” tanımına bağlıdır ve “sivil bir kurumu” şart koşar. Bu da BİRLİK’tir. Bu BİRLİĞİ müzik insanları kurdular hem de birden fazla kurdular ve haklarını takip edip başardılar. Ama hem Mimarlar Oda’sı hem de (ne yazık ki) SMD bu örgütlenmeyi yapmadı. Kanun, AB müktesebatı ile uyumlu olarak hazırlandı, AB o tarihte ( doğru hatırladığıma eminim, ama yanlış olduğuma inananlar düzeltsin) Oda’yı NGO kabul etmediği için, BİRLİK kanun tanımında yer alır, ODA değil. Ben de yıllardır Oda NGO değil diye bağırıyorum ama duyan yok.

– Oda hakkı olmayan bir yetkiyi gasp ederek, “vize” adı altında kendine kaynak yarattı ve bu durum çok kolaydan para getirdiği içinde proje yaparak yaşayanların BİRLİK kurmasına yardım etmedi, bu yöndeki çabaları da “Oda’yı güçsüzleştiriyorsunuz” ithamı altında bir tür ” ihanet” olarak damgaladı. ŞİMDİ BÖYLE OLMAMIŞ GİBİ DAVRANMAYA KİMSE KALKMASIN. Ne yazık ki, Proje yapan “serbest büroları” toparlamak için kurulan SMD de bu işlevi sağlayamadı. Çünkü, kuruluş “elitist” bir bakış açısı içeriyor, ne yazık ki hala öyle. Bunu yazınca pek çok dostum kızacak, ama artık bunun zamanı değil, şimdi hasar onarımına geçtik. Kırılmalara zaman yok. Onlar da BİRLİK durumunu biliyorlar, ne zaman konuşsak ve gelmekte olanı tartışsak (görünüyordu) “600 kişiyi örgütlemek gerekiyor, en az 5 yerde kurulu olmalı gibi” gerekçelerle var olanla yaşandı.

– Oysa durum çok açık, telif hakları yasası hiçbir zaman kamu yapılarına uygulanmadı. Oda “vize” ücreti almadı, onay için projeleri istemedi, onaya getirmeyenlere yaptırım uygulamadı. Böylece elitlere dokunmadan, kümesteki kazlarla yaşadı. Kamuya iş yapan “elitler” de duruma ses çıkarmadılar. Proje vizesi yaptırmadılar. Ben de yaptırmadım. (Ben, 12 Eylül den bu yana, prensip olarak Kamuya iş yapmam. Özerk kurumlarla çalışırım, bu tanıma Üniversite ve Belediyeleri dahil ediyorum. Kast etiğim buralara çizdiğim projelerdir. Bunun dışındaki özerk kurumlarda oda onayı yaptırdım) Telif hakları yasasına sığınarak, hiçbir biçimde telifi etkilemeyecek değişiklerde bile “mimarlığın, diğer sanat eserlerinden farklı olarak, içinde yaşanılan, değişiklik gerektiren, sosyal boyutu da olan” bir alan olduğunu unutup davalar açtılar, yasa ile muhatabı korkutup para aldılar. Çalışmayan düzenlemeyi hem çizip hem şikayetleri dinlemeyen hem de yapılan en ufak bir duvar oynamasını bile para kazanma fırsatı sayan bir zihniyet “zorbalıkla” para kazanır oldu. Bu da yetmedi, ilçe düzeyinde bile ” çanak” sistemi kurup başka yerden proje çizilmesini engelleyen, ancak merkez devreye girince “duruma razı olan” zorba yöntemler ortaya çıktı. Halen varlar. Siz bu telif konusu boşuna mı geldi sanıyorsunuz ?

– Tabii bu arada Kamu “telif haklarından vazgeçme” koşulunu projecilerin önüne dayadı. TOKİ başka türlü mü çalışıyor? Hemen herkes de bunu kabul etti. Peki bu durumu Oda bilmiyor mu? Tabii ki biliyor, sağır sultan duyduğuna göre onlarda duymuştur. Hatta kamuya çalışan varsa, aynı belgeyi imzalamıştır. Ama, Oda, buna karşı durmayıp, Kamuyu rahatsız etmeden kümesteki kazlarla, yani kamuya da çalışmayan, sivil mimarlarla geçinip gidiyordu. Bu telif meselesinin arkasında Kentlerin biçim ve kimliğine müdahale etmek isteyen özel her şeye kendi ” tosun burada da hizmetinizde” demeyi seven bir anlayış mutlaka var. Bu açık. Ama ne yazık ki, sadece bu olsa daha kolay püskürtülecek bir cephe yerine, yukarda sayılanlar yüzünden bir ” geniş cephe” oluşturmayı başaranlar, “kümestekileri seven Oda’cılar ve yasayı silahlı soygun aleti” gibi kullanan kişi / kurumlarla, bu duruma bilerek göz yuman ve hakkı olmayan telif yetkisini asıl sahiplerine vermeyen, vermemek için kamu ile ittifak kurup, “birbirlerinin sırtını kaşıyan” Oda yönetimleridirler. Bu ittifak oyunu, artık, yeterince güçlendiğini düşünen siyasi yapı tarafından bozuldu. Ezilen gene benim gibi, sadece “iyi mimarlık” yapmaya çalışan, sırtını kamu yerine kendi yetenek ve becerisine bağlayan, profesyonel Odacılık yapmayan “saf ve bakir Anadolu çocuklarına” oldu.

Şimdi bu asıl mağdurlar seslerini duyuramıyor…

Etiketler

Bir yanıt yazın