Lefkoşa Köşklüçiftlik’te Hoş bir Yürüyüş: “BOŞ’un Keşfi – BOŞ’um Keyfi”

Devrim YÜCEL BESİM, Zeytinlik- Girne

Boş’un Keşfi- Boş’um Keyfi- Herkes için Sanat Projesi (Yücel Besim, 2021)

Salgının şaşkınlığıyla geçen bir yılı aşkın durgunluktan sonra Kıbrıs’taki sanat etkinliklerinde hareketlenmeler olmuştu yüreğime birazcık serpinti veren. Bunlardan biri EMAA’nın (Avrupa Akdeniz Sanat Derneği) düzenlediği, ismi beni heyecanlandıran “Herkes için Sanat” projesiydi. Lefkoşa Türk Belediyesinin de paydaş olduğu AB destekli bir programın parçası olan projenin farklı bölümleri vardı. Dinlemem, tartışmam, uygulamam yetmedi; içinde olduğum bölümün aşamalarını bir de yazmak istedim…

İşe, “kamusal sanat” konulu bir seminerle başladık. Kışı aratan mart ayı akşamlarında, çevrimiçi ortamda, Selim Birsel ile buluştuk. Farklı alanlardan gelen donanımlı katılımcılarla “kamusal olanı” tartıştık önce; sonra da Kıbrıs’takileri eleştirdik. Bizden, hayal ettiklerimizi tasarlamamız istendiğinde, heveslilerimiz azalsa da çoğumuzun heyecanı artmıştı.

Projeye kafamın içinden geçen kelimelerle giriştim. “Boşluk”, bir mimar için her an düşünülen bir kavram olarak geldi gitti zihnimde. “İçinde bulunduğum mekân” ve “mekânın içindeki ben” ilişkisine “içimdeki boşlukları” ekledim. Bunların hepsini, yapmayı en sevdiğim ve pek de aksatmadığım bir eylemle örüntüledim: ‘Yürümek’ …

“Kıbrıs’ta yürümek pek sevilen bir eylem değil. Herkes özel arabalarının içinde; yollar insansız, kaldırımlar araç dolu. En bilinen meydanlar ve caddeler de bu sevmezliğin bir kurbanı… Varlar ama yoklar… Kentin (hoş) boşlukları hak ettikleri gibi kullanılmıyor. Dolulukları ise başka bir yalnızlık içinde…”

Projemde göstermek istediklerim sergileyeceğim yerin bir parçası olmalıydı. Daha gerçekçi, daha içten… Zaten çok kez arşınladığım, yaşadığım kentin en sevdiğim mahallesini seçtim: ‘Köşklüçiftlik’ …

“… Lefkoşa, bölünmüş başkenti Adanın! Hep yorgun bir hâli var bizimkinin. Kimseye örnek olacak hâli yok… Üstelik yaşlanan tek yeri tarihi kent dokusunun olduğu Surlariçi değil. Yaralanan tek yeri sınıra yakın olanlar değil.- SINIR’ın ötesinde çok sorunu var bu kentin. Can suyu gereken yeni dikilenleri değil konumuz. Ne eski ne de yeni sayılabilecek, yakından, kentin göbeğinden, hüzünlü bir parça…”

Projedeki hedefim, kıpırdanmaya istekli görünen kentin bu gizemli parçasına elçi olmak. Ama sadece bilgisini belgelemek değil, görgüsünü koymak ortaya. Son on beş yıldır sokaklarında yaptığım her yürüyüşümde hissettirdiklerini aktarmak. Derinine baktığımda eskilerinden doğan yeni bir bellek yaratmak isteyişini göstermek …

“… Daha geçen yüz yıl başında başlayıp 1970li yıllara kadar görkemini sürdüren Köşklüçiftlik’te “başka bir hayat” varmış. İnanası gelmiyor insanın… Yenilikler, heyecanlar, umutlar şuracıktaymış… Kıbrıs’ın mevkili nüfusunun modern yaşayışı hissediliyor mekânlarında. Şimdilerde birçoğu boş olan evlerinin tavırlarında bir büyüklük var, yüksek tavanlı oldukları belli içerilerin …”

Yaz aylarının başına geldiğimizde ‘Herkes için Sanat’ın cesaretlileri benim gibi uğraşıyordu. Çizgiler, metinler, fotoğraflar, modeller yetişmiyordu; ilginç fikirler çarpışıyordu tartışmalarımızda. Benim de kafam karışmıştı. -B-O-Ş-L-U-K harfleri başrolde, bir sürü kavram gelip geçerken düşünce yolumda onlara eşlik eden eskizler düşüyordu kalemimin ucuna. Hiç ‘BOŞ’ olmadığım hâlde, bir şekilde kendime kalmış, plansız, kısacık zamanlarda yapabildiğim ‘HOŞ’ dolanışlarımın birikimi olacaktı projem. Bana sadece kenti öğretmeyen, aslında kendimi aratan yürüyüşlerimin dışavurumu: “Keşif ve Keyif” bir arada; boşluksuz!

“… Büyük bir boşluk içinde tuttuğum yer yani bedenim, bir doluluk olsa da hafızasında yer almadığım mekânlarda yürürken bir boşluğum aslında. Tanınmadan yürüdüğüm bir güzergâhta varlıklarını sürdüren, bir zamanların zengin müstakilleri de benim için bir boşluk. Öte yandan başka canlılar için yaşamın sürdüğü bu mekânlarda onları inşa ettirenler artık orada yaşamıyor. Bir evi yuva yapan değerler, sahipleri ve anılarıyla gitmişler. Kentin dolulukları olan yapılar boşalmış…

Kentin boşlukları sayılan bahçeler, evlerin çevresinde başka bir kabuk olmuş. Bir zamanların ferahlığı oldukları belli olan önde dar, arkada geniş olanlar dolmuş taşmış ağaçların budanmayan dallarıyla… Dökülen ve toplanmayan meyvelerle kaplanmış yerler… Cephelerin boşluğu, balkonlar bile kapanmış deli saranlarla.

Ev ve sokak arasındaki bahçe duvarları (kentin sınırı gibi) yıkılmamış; ki onlar yüksek değilmişler, ortakmışlar kentle kentliye. Haddini bilen engeller, biraz dur, yavaşla diyen. Bahçedekini selamlatan, yoldan geçeni dinlendiren… Mahrem olanla değilmiş dertleri eskiden de. Şimdi de ayıbını örtmemiş dolu gibi görünüp boş olanın…”

Projem ilerlemişti, Kıbrıs’ın yazına ait kavurucu sıcaklarına rağmen. Güneşin altında, sokaklarda yürümek zor olsa da kafamın içindeydi gölgeli adımlar. Köşklüçiftlik’i aktarırken bir kurgu gerekliydi. İster istemez yakında okuduğum kitap satırları eşlik etti bana: “Kent İmgesi” (Kevin Lynch, 2019) ve “Yürümenin Felsefesi” (Frederic Gros, 2020). Bir de uzun yürüyüşlerinde besteler yapan Bach benimleydi hep.

Hayatlarında düşünceyi söze, yazıya, müziğe ve nicelerine dönüştürerek yürüyenlere minnetle, ben de başka anlatılara devrettim çizgilerimi. Alışık olduğum akademik olma zorunluluğuna pek takılmadan- toy bir öğrenci gibi- özgürce tasarlayıp bakışımı başka bir yöne çevirdim. (Sanatımsı) bir eyleme giriştim, korkusuzca

İki aşamada gerçekleştirdiğim projenin ilk aşaması kısa bir film çekimiydi. Varsıl Köşklüçiftlik, koca bir geçmiş… Kâğıda dökmekten zormuş, dakikalara sığdırmak seni. Oysa görüntünün ve sesin bir arada olması işimi kolaylaştırır sanmıştım. Hakkında pek çok araştırma yapılabilecek bir kent parçası, her biri için ayrı kitaplar yazılabilecek, belgeseller çekilebilecek tamamlayıcıları…

Bu aşamada, teknolojiyi kullanmayı iyi bilenler koştu yardımıma. Bazen göz seviyesinden, bazen drone bakışıyla çekilenler, hafif bir müzik ve kendi titrek sesimle birleşti. Oralardan -yakın zamanda- geçemeyeceğinizi düşünerek, yaş alırken çok değişmiş olan bu mahallenin masalcısı oldum; anlatmaya çalıştım evlerini, bahçelerini, duvarlarını…

“…Köşk gibi evler, çiftlik gibi bahçeler yer alıyor burada ismindeki gibi. Bir zenginlik kokusu geliyor zaten burnunuza… Sokaklara taşan turunçların ayaklarınızın altına serili beyaz çiçekleri değil bunun tek sebebi. Geniş yatay penceresiyle kendisini belli eden mutfaklardan tütenler de ulaşıyor…

Kendi içlerinde anlaşmış gibi evler, genellikle tek katlı veya iki… İçeri gelene hoş geldin, evden çıkana hoşça kal dedirten içe çekilmiş mozaik karo kaplı girişlerin vurguları o kadarcık. Sokak seviyesinden köşeleri yumuşatılmış birkaç basamakla yükseltilmiş girişlerin bir de daire kesitli kolonları var arkadaşlık eden. Biraz daha cesur olanlar yuvarlak salonlarını öne doğru uzatmışlar, meraklı bir kafa gibi.

Bu evlerin ortaklıkları sadece mimari dillerinde değil, komşularla paydaşlıklar da çok burada. Özenli ilişkilere işaret birbirine uzak duruşlar… Ön cephede kahveli sohbetlere yer olan güneşlikler ise sıcak bağların işareti.

Geniş giriş holüne ulaşmadan önce, yasemin sarılı bahçe kapıları, şimdi bile açık herkese. Kilitsiz, tek elden çıkma gibi duran gancelliler… Yan tarafta arabalar için yapılmış daracık bir yol, üstünde boylu boyunca talvar. Üzümlerin sultanisini ya da verigosunu hayal etmek mümkün sarkan karışık saçlarından asmanın.

Bahçelerinin vazgeçilmezi Akdeniz ağaçları… Bırakın; eğilip almayın karıncaya yem olan çürümüş limonları, narları… Göğe bakın, dallarda yıldızlar gibi parıldayan yenidünyalara… Alçak gönüllü duvarlar sınır olamaz size. Girin içeriye… Derine bakın, Kıbrıslıların yeni dünyalarına!”

Yıllık iznime sarkan projemi bitirmeye gayretliydim. Teslim tarihine neredeyse bir gün kala hâlâ çalışıyordum. Ne de olsa mimarlık okulundan kalma alışkanlık, projeler için son dakikaya dek çırpınmak… Diğer yandan çevrimiçi ortamda paylaşılacak olan bu film yetmemiş, hızımı alamamıştım. Bir de işaretleme yapmalıydım, küçük bir iz Devrim’den…

‘Ben, direnenlerdenim, ev kıyafetimle bekliyorum seni’ diye seslenenlerin önüne gittim elimde siyah sprey boya ile. Bir mühür gibi projemin adını kaldırımın bozuk taşlarına yazdım. Yasadışı bir şey yaparmışçasına beni heyecanlandıran bu iş, eminim uzun kalmamıştır orada, solmuş, silinmiştir. Yine de sokaktan geçen birinin durup o kelimeler üzerinde düşünme olasılığı mutlandırmıştı beni. Tıpkı geçirdiği tüm değişimlere rağmen Köşklüçiftlik’in umudunu kaybetmeyişi gibi …

“…Geçen yıllarda evler yenilendi, kılık değiştirdi Köşklüçiftlik’te. Özgün sözlerine yabancı, bilmediğimiz özlerine uzak olanlar çok. Mahalle etrafındaki hareketlilik sokaklarına, evlerine kadar taşındı. Kimisi kiraya verildi, kimisi mirasçıları için yeni iş yeri oldu. Kreş olanlar neşelendi, duvarları renklendi. Diş kliniği, emlakçı, sigortacı olanların cepheleri ciddileşti, girişlerine vitrinler eklendi. Kafeye dönüşenlerin bahçesi yetmedi, ağaçların dibine dek döşendi ahşaplar. Önler, arkalar, yollar, kaldırımlar tekerlekli canavarlara kaptırıldı…

Direnenler az, değişemeyenler aciz gibi… Uzaktan yalnız gibi duranlar zavallı görünmediler bana. Paslanmış demirlerine, kırılmış camlarına karşın can vermeye devam ettiklerini izledim. Hikâyeleri çoğaldı saçaklarındaki her kırlangıç uçuşunda…”

Son olarak Lefkoşa akşamlarının keyfinin sürdüğü 2021 Eylül ayında, Dr. Fazıl Küçük Parkı’nda buluştuk EMAA ekibiyle. “Herkes için Sanat” projesinin kahramanları olarak mutluyduk. Denemelerimiz, unutulmaz deneyimlere dönüşmüştü. Benimkisi mesleki kimliğimin dürtüleriyle “kentsel” ölçekte olan bir haritalamaydı; kentimi, kendimi… Kamusal sanatın en önemli niteliklerinden “çevreyle ilişki kurma” zorunluluğu ve “izlemi kavrayıcıya bırakma” özgürlüğünü ortaya koymaya çalışmıştım.

Kentle eylemsel bir ilişki kuran bu girişimimle zihnimde biriktirdiklerime yeterince dikkat çekebildim mi? Kentin belleğinde silikleşmeye başlayan, öte yandan ekonomik değeri azalmayan, bir zamanların “can tanesini” kaydetmenin ötesine geçebildim mi? Hafızasını tazelemek gereksiz miydi yoksa…

Kaygılarım var, kuşkularım azalmıyor henüz belirsizliği geçmemiş bu günlerde… Ama siz beni BOŞ verin! Her anı benim için başka bir keşif ve keyif olan bu deneyimimi de HOŞ görün. İnsanı tanıtan, insan tanıyan yerlerde yürüyün; kimseyi yargılamadan yapacağınız, kendi GEZİ’nize doğru…

Kaynaklar:
‘Boş’un Keşfi ve Boş’um Keyfi’ video filmi. https://www.youtube.com/watch?v=VM7hfEFQEOI
EMAA, Herkes için Sanat Projesi. https://emaa-cyp.org/herkes-icin-sanat-hakkinda/
Tuna Veysi, 2021. Mimar, Sözel görüşme, Lefkoşa.
Etiketler

Bir yanıt yazın