Konya’nın Selçuklu Dönemi Mimari Mirası ve Günümüzdeki Durumu ile İlgili Notlar

Konya kentinin Selçuklu hakimiyetine geçişi 1071 yılında Anadolu’nun kapılarının Türklere açıldığı Malazgirt Muharebesi’nden birkaç yıl sonrasına gerçekleşmiştir [i]. 1079 yılında bugün Anadolu Selçukluları olarak bildiğimiz devletin başkenti olmuştur. Kentin ilk yerleşim bölgesi günümüzde Alaeddin Tepesi olarak bildiğimiz, kentin farklı dönemlerine ait yerleşim izlerini barındıran bir höyük niteliğindeki yükseltiyi çevreleyen İç Kale bölgesi olup Selçuklu döneminde saray ve ulu cami (günümüzde Alaeddin Camisi) gibi önemli yapıların inşa edilmiş olduğu yerdir ve kentin savunmasında Bizans döneminden kalan kent surlarından sonra ikinci aşamayı oluşturmaktadır [ii]. İç kale haricindeki yerleşimin iç kale çevresinde ve iç kalenin doğusuna doğru olan sur içi bölgelerde oluştuğunu buralardaki anıtların yapılış tarihlerine dayanarak söylemek mümkündür. Selçuklu dönemi Konya’sının bir diğer önemli kentsel referansı ise kent surlarıdır. 1221 yılında Sultan Alaeddin Keykubad tarafından yaklaşan Moğol tehlikesine karşı Sivas ve Kayseri kentlerini çevreleyen surlarla aynı dönemde, muhtemelen Bizans dönemi surlarının büyük bir kısmı da değerlendirilerek inşa ettirilen yapı, kentin önemli bir bölümünü içine almaktadır [iii]. Selçuklu dönemi Konya’sının içkale ve kent surlarının kısmen dışında bir alana yayılmış olduğunu, yazılı kaynaklar ve günümüze ulaşabilmiş bazı büyük ölçekli yapılardan öğrenmekteyiz [iv]. Bu yayılma alanı içerisinde farklı büyüklüklerde yapıların ve kentsel ticari mekânların hem sur içi hem de sur dışında yer almış olduğu da bilinmektedir [v]. Yukarıda özetle betimlemeye çalıştığımız bu kentsel yapının Karamanoğlu döneminde de korunmuş olduğu anlaşılmaktadır. Karamanoğlu Beyliği’nin Osmanlı Devleti ile mücadelesi sürecinde kuşatmalar geçiren ve hasar gören Konya’da, 16.yüzyılda Osmanlı Devleti’nin kente tamamen hâkim olmasıyla farklı bir dönem başlamıştır [vi].


1950’li yıllar itibariyle Alaeddin Tepesi ve yakın çevresinin durumu. Tepenin eteğindeki yapı 1927’de inşa edilmiş olan eski Ordu Evi binası, orta kısmındaki yapı ise Belediye Gazinosu’dur. Tepe etrafında çok katlı yapılaşmanın başlamış olduğu açıkça görülmektedir.


1960’lı yıllar itibariyle Alaeddin Tepesi ve yakın çevresi. Kılıçarslan Köşkü kalıntısını örten betonarme koruyucu üst örtü ve Alaeddin Camii.

Konya, Selçuklu döneminde gelişmiş ve büyümüş olsa da kentin anıtları, Osmanlı döneminde pek çok onarımlar geçirmiş, dağılma durumuna gelmiş vakıfları da ayağa kaldırılmıştır [vii]. Şüphesiz ki bu durum pek çok Selçuklu dönemi yapısının değişimler geçirerek de olsa günümüze ulaşmasında hayati rol oynamış olmalıdır. Osmanlı döneminin kente katkıları Selçuklu yapılarının onarımlarıyla sınırlı değildir. Tarihsel süreçte kentin ikinci tarihi odağı olarak nitelendirilen Mevlâna Türbesi’nin Mevlâna Manzumesine, etrafında gelişmiş yerleşimin Türbe Mahallesi’ne dönüşümü tamamen Osmanlı dönemi politikalarının bir sonucudur [viii]. Kente Osmanlı dönemi katkıları İmparatorluğun son yüzyılında bile devam etmiştir. 1896-1897 yıllarında demiryolunun kente bağlanmasıyla artan ticari hareketlilik ve göçlerle artan nüfus kentte yeni mahallelerin ve gelişim alanlarının oluşumuna yol açmıştır. Bu süreçte dahi kentte önemli bazı yapıların inşa edilmiş olduğu ve hatta bu faaliyetin malzeme ihtiyacı doğrultusunda surların büyük ölçüde ortadan kaldırılması pahasına yapıldığı bilinmektedir [ix]. İç kale surları ise kent surlarının yıkılmasından çok daha öncesinde, yine Osmanlı döneminde yapı malzemesi olarak değerlendirilmeye başlanmıştır[x]. Zira Osmanlı döneminde 16. ve 17. yüzyıllarda kentin yönetim ve ticari işlevlerini barındıran önemli yapılar İç Kale’nin doğusunda inşa edilmiş, İç Kale ise harap olmaya terk edilmiştir [xi].


1970’li yıllarda Alaeddin Tepesi ve yakın çevresi.


Alaeddin Tepesi çevresinde tramway hattı döşenmesi için temel kazısı çalışmalarından görüntü.

Cumhuriyet döneminin başından beri sürdürülegelen imar faaliyetleri pek çok kentte olduğu gibi Konya’nın da tarihi dokusunu olumsuz etkilemiştir. 1923 yılında yaptırılan ilk İmar Planı’nın etkileri tam olarak bilinmemekle birlikte, 1946 yılında yürürlüğe giren ikinci İmar Planı ile özellikle Alaeddin Tepesi ve yakın çevresine düzenlemeler önerildiği görülmektedir. 1920’li yıllarda üzerindeki yapı kalıntıları dönemin yerel yönetimlerince büyük ölçüde yok edilerek yeşillendirilmeye çalışılan tepenin üzerinde Alaeddin Camisi, Kılıçarslan Köşkü kalıntısı, iç kale surlarının ve Selçuklu sarayının kalıntıları haricinde Selçuklu Dönemi’nden günümüze ulaşabilmiş herhangi bir yapı kalmamıştır [xii]. Yine bu dönem itibariyle, 1920’li yılların sonunda, muhtemelen 1923 İmar planının önerileri kapsamında tepenin güneyinden yeni bir cadde açılarak tepenin küçültülmüş olduğu görülmektedir. Yine 1920’lerin ikinci yarısı ve 30’lu yıllarda İç Kale surlarından kalan son belirgin iz olan hendeklerin de doldurularak tepenin etrafındaki geniş caddenin oluşturulmuş olduğu görülür [xiii]. 1946 İmar Planı ise Alaeddin Tepesi’nin bir peyzaj alanına dönüşümünü onayıp yerleşime açmamakla birlikte, tepenin yakın çevresinde büyük ölçekli kamu yapıları ile yoğunluğu arttırmayı önermektedir. Zira 1941 yılında Alaeddin Tepesi’nde Türk Tarih Kurumu tarafından kazılar yapılmış ve tepenin arkeolojik potansiyeli ortaya çıkarılmıştır [xiv]. Kent bütününde pek çok kamulaştırma öneren 1946 İmar planı kısa ömürlü olmuş, 1954 yılında yeni bir İmar Planı yürürlüğe konmuştur. Bu planın Alaeddin Tepesi’nin kuzeybatısında yeni caddeler açılması ve tepenin etrafındaki mevcut bazı caddelerin genişletilmesi dışında, tarihi çekirdeğe yönelik yeni önerileri yoktur [xv]. Bununla birlikte, 1950’li yıllarda Alaeddin Tepesi’nin etrafında çok katlı yapıların inşa edilmeye başlandığı izlenmektedir ki bu bölgenin günümüzdeki görünümünün bu yıllarda oluşmaya başladığı söylenebilir [xvi]. 1968 tarihli imar planına kadar yapılmış olan tüm planlar ve uygulamaların kentin gelişimini eski doku ve eski ulaşım arterleri üzerinden kurgulamaya yönelik öneriler getirmeleri özellikle tarihi konut dokusunu olumsuz etkilemiş, kentin günümüzdeki görünümünün oluşmasında büyük ölçüde etkili olmuştur. 1968 İmar Planı tarihi çekirdeğin üzerindeki yoğunluğu ortadan kaldırmaya yönelik öneriler getirmişse de bunlar sınırlı bir biçimde uygulanabilmiş, dönemin anıt odaklı koruma anlayışına koşut olarak tarihi çekirdeğin kuzey ve kuzeybatısındaki mahalleler bu plan kapsamında gelişen süreçlerde fuar alanı düzenlemesi yapılarak ortadan kaldırılmıştır [xvii]. Döneminin koruma anlayışının ürünü olan bu yaklaşım biçimi, bu bölgede olması kuvvetle muhtemel olan Alaeddin Şifahanesi gibi bazı anıtların son kalıntılarının da ortadan kalkmasına yol açmıştır. 1982 yılında Alaeddin Tepesi sit alanı ilan edilmiştir [xviii].


2016 itibariyle Kılıçarslan köşkü kalıntısını örten üst örtünün kaldırılma çalışmaları.

1990’lı yıllarda Alaeddin Tepesi’nin çevresine Konya Hafif Raylı Ulaşım sistemi kapsamında, Bölge Koruma Kurulu’nun tüm itirazlarına rağmen hukuksuz bir biçimde, tramvay rayları döşenmiş, inşaat esnasında arkeolojik kalıntılar çıkmasına rağmen süreç durdurulamamıştır [xix]. Koruma Kurulu’nun açtığı dava ile takip eden yıllarda gelişen hukuki süreçte, yapılan yanlışlığın düzeltilemediği görülmektedir [xx]. 2000’li yılların başlarında Alâeddin Tepesi ve kuzeybatısında yer alan Fuar alanını etkileyen müdahalelerin yapılmaya başlandığı görülmektedir. Fuar alanının yeniden düzenlemesi sürecinin başlatıldığı, Büyükşehir Belediyesi’nin ısrarlarıyla, Alaeddin Tepesinin kuzey kısmında yer alan, Selçuklu sarayının kalıntısı ve iç kale surlarının uzantısı olan Kılıçarslan köşkü kalıntısı ve çevresinde arkeolojik kazılar yapılarak yapıyı örten betonarme üst örtünün kaldırılmaya çalışıldığı izlenmektedir. Bu kapsamda yapılmak istenen, Kılıçarslan köşküne bir dış iskelet yardımıyla rekonstrüksiyon uygulanmasıdır. 2000’li yılların bir başka önemli gelişmesi de Alaeddin Tepesi’nden Mevlâna Külliyesi’ne doğru uzanan bir alanı kapsayan koruma imar planının bazı hukuki sorunlara rağmen yürürlüğe konabilmiş olmasıdır.


Konya Tarihi Kent Merkezi Koruma Amaçlı İmar Planı (Konya Büyükşehir Belediyesi arşivinden).


Kılıçarslan köşkü ve çevresi için önerilen proje.

Selçuklu Dönemi Mirasının Günümüzdeki Durumu

Kentin bugünkü manzarasına baktığımızda, Selçuklu Dönemine ait anıtlar ve bunların kalıntılarından ibaret olan Selçuklu mimari mirasının, ağırlıklı olarak kentin tarihi çekirdek olarak adlandırabileceğimiz kısmında, yani Alaeddin Tepesi üzerinde ve çevresinde toplandığını görmekteyiz. Alaeddin Camii, Kılıçarslan Köşkü kalıntısı, İç Kale Sur kalıntıları, Karatay ve İnceminare Medreseleri buradadır. Bunun haricinde Zevle Sultan Mescidi, Sırçalı Medrese, Sahip Ata külliyesi gibi nispeten daha uzak konumlarda, farklı ölçeklerde anıtlar da bulunmaktadır. Bu anıtlar, her ne kadar fiziksel bağlamları değişmiş de olsa bakımları yapılmakta ve korunmaktadır. Kentte Selçuklu hakimiyetinin başlangıcı ile birlikte ilk yerleşim alanının Alaeddin Tepesi’ni kapsayan iç kale olduğu, ilk idari ve dini yapıların bu alanda yapılmış olduğu düşünüldüğünde günümüzdeki görünüm, yukarıda bahsi geçen tüm tahribatlara rağmen Selçuklu Medeniyetinin izlerinin günümüzde de mevcudiyetini koruduğu biçiminde yorumlanabilir.

Kentte tamamen Selçuklu yapısı olarak korunarak günümüze ulaşabilmiş mimari miras bulunduğunu söylemek güçtür. Selçuklu dönemi yapıları öncelikle Osmanlı daha sonra Cumhuriyet döneminde yapılan onarım ve ilavelerle günümüze ulaşabilmiştir. En önemli kayıp ise, yapısal olmanın öresinde kentsel referanslar olan iç kale ve kent surlarıdır. Dolayısıyla Konya kentinin Selçuklu dönemindeki sur içi bölgesi ve iç kale mahallesi de günümüzde mevcut değildir. Kentin Selçuklu mimari mirasının barındıran bölgelerinde çok katlı yapılaşmanın oluşmuş olması ve Alaeddin Tepesi’nin yoğun bir peyzaj uygulanarak park alanına çevrilmesi yüzünden Selçuklu Mirası bir bütünlük içerisinde algılanamamaktadır. 1950’li yıllarda başlayan ve süren çok katlı yapılaşmanın tarihi çekirdek etrafındaki varlığı Selçuklunun yanı sıra Osmanlı dönemi mimari mirasının algısıyla ilgili de olumsuz bir etki oluşturmaktadır. Bu süreçte korunabilmiş belli başlı anıtlar bir bütünlük olarak güçlükle algılanabilmektedir. Kentin sürekli gelişen yayılım alanı, kent dışı konaklama yapıları olarak bilinen, Selçuklu dönemi kervansaray yapılarını da içine almaya başlamıştır. Ankara yolu üzerinde bulunan ve çevresindeki yapılaşma nedeniyle zorlukla algılanabilen Horozlu Han bunlardan biridir. Bir diğer yapı olan Zazadin Han (Sadeddin Köpek Hanı) ise organize sanayi bölgesinin gelişim alanı içindedir.


Alaeddin Tepesi eteklerinin batı kısmında peyzajın arasında neredeyse kaybolmuş olan iç kale sur duvarı kalıntıları.

Koruma aygıtlarının kente uygulaması genel anlamda gecikmeli olarak gerçekleşebilmiştir. Bu bağlamda tek yapı tescillerinin 1980’li yıllarda yoğunluk kazandığı, Alaeddin Tepesi’nin ise 1982 yılında tescil edilebildiği bilinmektedir. Yukarıda kısaca bahsi geçen koruma imar planı ise çok gecikmiş bir önlem olarak yürürlüğe konulabilmiştir. Planın kapsama alanı kentin Selçuklu mirasının sadece bir kısmını içine alabilmektedir.

Konya’nın sadece Selçuklu mirasının değil, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi mimari mirasının da korunabilmesi için, bütüncül yaklaşımlarla hazırlanıp uygulanacak projelere ihtiyaç duyulduğu anlaşılmaktadır. Zira her ne kadar çoğunlukla yitirilmiş olsa dahi surların bulunduğu kesimler, Selçuklu dönemi kentinin yayılım alanları, defin yapılan bölgeler ve surlara bağlı bir yapı olan Zindankale, gibi önemli yapıların konumları bilinmekte olup kentin tarihi çekirdek olarak isimlendirebileceğimiz bölgesinde farklı dönemlere ait katmanlı yapıda olan bir kültür mirası yoğunluğu bulunmaktadır. Bugünküne benzer biçimde Alaeddin Tepesi ve Kılıçarslan köşküne odaklı parçacı yaklaşımlar ve seçmeci koruma anlayışları uzun vadede yarar yerine zarar getirecektir.

* Kapak fotoğrafı: 19.yüzyıl sonu itibariyle Konya Alaeddin Tepesi’nde Kılıçarslan Köşkü, Selçuklu Sarayı kalıntısı ve Alaeddin Camii. Friedrich Sarre fotoğrafı, Koyunoğlu Müzesi Arşivinden alınmıştır.

 


[i] Baykara, Tuncer,. (1985), Türkiye Selçukluları Devrinde Konya, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara, s.25.

[ii] Baykara, a.g.e. s.44-45, 48.

[iii] Baykara’ya göre 1221’den önce Konya kentini çevreleyen surlar mevcut değildir. Öte yandan haçlı kaynaklarına göre kentin muhtemelen Bizans döneminde inşa edilmiş surları bulunmaktadır. Bkz. Eyice, Semavi, (1981), “Friedrich Barbarossa’nın III. Haçlı Seferi ve Konya Savaşı ile Sibilia ve Mavga Kaleleri”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, Cilt: V-VI, Ankara, s:151, 178.

[iv] Selçuklu Dönemi Konya’sının güneyinde sur dışında yer alan Sahip Ata külliyesi bu yapılardan biridir.

[v] Baykara, Tuncer,. (1985), Türkiye Selçukluları Devrinde Konya, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara, s.66.

[vi] Önder, Mehmet, (1971), Mevlâna Şehri Konya, Güven Matbaası, Ankara, s.37

[vii] Zeki Atçeken’in şer’iyye sicillerine dayanan çalışmasında bu konuda pek çok bilgi mevcuttur. Bkz. Atçeken, Zeki, (1998), Konya’daki Selçuklu Yapılarının Osmanlı Devrinde Bakımı ve Kullanılması, TTK, Ankara.

[viii] Yavuz Sultan Selim’in Mevlana Türbesi’ne temiz su hattı bağlatması ve Osmanlı hükümdarlarının Mevlevi dergâhı ile olan iyi ilişkilerinin bu gelişim sürecinde önemli rol oynadığı hatırlanmalıdır. Bkz. Önder, Mehmet, age.

[ix] Demiryolunun kente ulaşmasından birkaç yıl öncesinde inşa edilen vilayet binasının yapımında surlardan sökülen taşların kullanıldığı anlaşılmaktadır.

[x] Önge, Mustafa, (2011), Conservation of Cultural Heritage on Alaeddin Hill in Konya from the 19th Century to Present Day, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Restorasyon Doktora Programı, yayınlanmamış Doktora tezi, Ankara, s.65.

[xi] Önge, Mustafa, age. s. 67.

[xii] Önge, Mustafa, age. s. 143.

[xiii] Önge, Mustafa, age.

[xiv] Akok, Mahmut, (1975), “Konya Şehri İçindeki Alaeddin Tepesi’nde Türk Tarih Kurumu Adına Yapılan Arkeolojik Kazıların Mimarî Buluntuları”, Belleten, Cilt: XXXIX, Sayı:154, T.T.K., Ankara.

[xv] Önge, Mustafa, age. s. 203.

[xvi] Ayrıca Alaeddin tepesinin stabilitesini bozarak tepe ve barındırdığı miras için önemli sorunlar oluşturan, Belediye Gazinosu ve havuzu da 1950’li yıllarda tepenin üzerine inşa edilmiştir. 1960’lı yıllarda inşa edilmiş olan Ordu Evi binası da sorunlu bir müdahaledir.

[xvii] Önge, Mustafa, age. s. 207.

[xviii] Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu Kararı, A-3861, 13.11.1982. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü Arşivi’nden temin edilmiştir.

[xix] Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Kararı No:886, 09.11.1990. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü Arşivi’nden temin edilmiştir.

[xx] Tepenin arkeolojik potansiyeline vermiş olduğu zarar haricinde pek çok kazaya da neden olan raylı sistem halen Alaeddin Tepesi’nin etrafında işletilmektedir.

Etiketler

Bir yanıt yazın