İstanbul’un Delik Deşik İskeleleri

Denizlerle çevrili İstanbul'un neredeyse yer kıyısında bir iskele bulunuyor. Birçoğu artık olmasa da, bizimle olanları korumamız gerekiyor.

Bir Adalı olarak yıllardır vapur kullanırım. İstanbul’da yaşayanların “motor” dediği garip balıkçı teknelerine de olabildiğince binmemeye çalışırım. Önceden önemsemeyip sadece yanından geçip gittiğim yerleri, üniversiteye geçip sanat tarihi okumaya başladıktan sonra daha dikkatli incelemeye başladım. Son zamanlarda beni en çok ilgilendiren konu ise mimarlık.

Prens Adaları, İstanbul’un belki de en önemli mimari bölgelerinden biri. Asla bitmeyen betonlaşma nedeniyle bozulan mahalle kültürü daha Adalar’a uğramadı, ama eli kulağında. Dört büyük ada içinden Büyükada, diğerlerine göre çok farklı bir konumda. Bunun sebeplerinden biri, iskelesi.

Büyükada İskelesi (Kaynak: sehirhatlari.istanbul)

1914 yılında, Osmanlı’nın son günlerinde inşa edilen bina, Neo-Klasik üslupta yapılmış. Mimarı, Osmanlı Ermenisi Mihran Azaryan.1 Kendisi aynı zamanda İzmir Saat Kulesi’nin de mimarı. Binanın içinde ve dışında bulunan çinilerini, İstanbul’un sayılı çini ustalarından biri olarak bilinen Kütahyalı Hafız Mehmed Emin Efendi yapmıştır. Kütahya ve İstanbul’daki birçok önemli yapının da çinilerini yapmış olan sanatçının İstanbul’daki örneklerinden bazıları; Haydarpaşa Garı, Sirkeci Garı, Beşiktaş ve Bostancı İskelesi’dir.2

Demem o ki, Büyükada İskelesi olarak işlev gören yapı, İstanbul’un sayısız kültürel hazinesinden biridir. Buna rağmen, yakın zamanda düzgün bir restorasyondan geçmemiş, aksine durumu her gün daha kötüye gitmekte. Cephelerinde yer alan çinileri yer yer dökülmüş, iç mekânda duvarlar kabartmış ve kalem işi süslemeler zarar görmüş. Bütün bunların yanında geçtiğimiz gün dikkatimi çeken bir başka olay beni oldukça üzdü.

İskelenin yan cephesinde (yolcuların çıkış kapısının olduğu cephe) klima takılı olduğunu fark ettim. Sadece klima değil, birçok başka boru ve kablo da üst kattan alt kata en kaba ve çirkin haliyle sarkıtılmıştı. 153’ü arayıp konu hakkındaki şikayetimi dile getirdim. Bir sonuca ulaşamadım. Verilen cevapta “klimaların binaya herhangi bir zarar vermemesi adına uygun bir şekilde kablolama çalışması yapılmıştır” denildi.

 

Klima, bir gereklilikse bile bu şekilde bir çözüm olmamalı. 100 yaşını aşmış, kültürel ve tarihsel açıdan paha biçilmez bir binanın cephesi böyle gözükmemeli. İstanbul deniz olmadan, deniz ulaşımı olmadan eksik kalır. İskeleler ise deniz ulaşımının en değerli unsurlarından biri. Koruma ve sürdürme anlayışımızın değişmesi gerekiyor, yoksa çok mu yanlış düşünüyorum?

Kaynaklar: 

1 https://www.arasyayincilik.com/basindan/ermeni-kaynaklarina-gore-istanbul-mimarlari/
2 ARLI, H., Kütahyalı Mehmed Emin Usta ve Eserlerinin Üslubu, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: 1989. 

Etiketler

Bir yanıt yazın