Dosya: Mimari ve Tasarımda Gelecek

Liseliler bilmez, bilim kurgu alanında Retro tasarımı baştacı eden en başarılı fütüristik çizgi filmdi Jetgiller. (Orijinal adı The Jetsons)

Gelecekte neler olacak; yakın geçmişte bu zor soruya verilecek cevap daha “rahat” tahmin edilebilirdi. Bilim kurgu daha bir serbest, daha bir kuralsızdı. Böylece geleceği görebilen dâhiler insanlığı gani gani şaşırtabildiler.

Örneğin, Jules Verne 1865’te “Ay’a seyahat” isimli eğlenceli bir bilim kurgu öyküsü yazdı. Türünün ilk örneklerinden olan bu öykü, Amerikan İç Savaşı sürerken Baltimore’un zengin ailelerinin kurduğu Silah Kulübü üyelerinin, iç savaş bitince kaynaklarını Ay’a gitmek için bir uzay gemisi yapmalarını konu eder. 1865’te yazılan öykünün 1902’de siyah beyaz bir filmli yapılır ve kitaptan 104 yıl sonra 1969’da aya insanlı seyahat mümkün olur. Bilim kurgu zamanından hep öndedir, önde olmalıdır.

“Nerede o eski bilim kurgular” diyecek halimiz yok. Yok da “şimdi”lerde daha büyük “endişeler” sarmış etrafımızı. Yapay zekâ, hem de “derin öğrenme” ile önündeki zorlukları bir bir geçebilen dişli bir “rakip” ile karşı karşımızda.

Mimari tasarım kendi içinde enformasyon, bilgi ve sanat içerir. (Bilgi ve enformasyon ayrı şeydir) Yapay zekâ artık bunların üçüne de sahip. (Evet, sanat da var) O yüzden Jules Verne, fiziki bir zorluğu aşmanın (aya varabilmek) kurgu hikayesini ortaya atarken, günümüzdeyse çoğu fütürist yaklaşım “Acaba işsiz kalacak mıyız?” sorusunu içeriyor. Pek bir tatsız.

Bir de geleceği tahmin için gerekli zaman aralığı daraldı. Eskiden başarılı bilim kurgu 104 yıl sonra gerçeğe dönüşürken, artık gelecek tahminleri 14 yıl sonrasını bile öngöremiyor.

1910 yılında Villemard isimli bir illüstratör çoğu doğru çıkan tahminlerle “Utopie” başlığı altında kartpostallar çizmiş.

Örneğin, helikopteri ve cep telefonunu (görüntülü konuşma), motosikleti, elektrikli treni, scooter’ı oldukça iyi tahmin etmiş. Robot berber, kadınlar için bakım aletleri, otomatik evi temizleyen makine, müşteriye özel robot terzi fabrikalarını da öngörmüş.

Bazı hoş fikirleri de var. Uçan araçlar yaygınlaşacağı ve trafik havada olacağı için uçan trafik polisleri ve uçarak yukarıdan yangına müdahale eden itfaiye, suda mahsur kalan denizcilere havadan ulaşan yardım servisleri hayal etmiş ve çizmiş. Helyum balonuna bağlı gemi, interaktif sinema da var futuristik işlerinde.

Aynı illüstratörün en korkunç gelecek tahminiyse Radyum yakan parıl parıl parıldayan bir şöminenin başında sonsuz ısı elde ettikleri için mutlu insanların tasviri. Radyum kullanarak kemikleri radyoaktif ışımaya doya doya ısınmayı düşünmüşler. Ondan 40 yıl sonra Radyum temelli diş macunu ile günlerce süren diş parlaklığını sunan markalar da varmış. Çene ve gırtlak kanseri ise yanında hediyesi

Eğitim ile ilgili olanı ise çok daha ironik. Öğretmen bir kazana kitaplar boca ediyor. Bir çocuk makinenin kolunu çeviriyor (motor yok elle çeviriyor) Makine kitaptaki bilgileri tasnifliyor, çocuklar sınıfta masalarında oturmuşken, kafalarında ufak tencerevari kasklar ve kulaklıklar var ama tellerle bu makineye bağlı. Belli ki bilgi aktarılıyor. Böyle bildiğiniz klasik basılmış kitabı (sayısal formatta değil) bilgi haline çeviren alet, bilgiyi ancak kabloyla aktarabiliyor.

Kablosuz bilgi aktarımı oldukça fütürist bir illüstratör için bile imkânsız belli ki.  

Son olarak mimari ile ilgili olanını ayrıca inceleyelim.

Taşlar yontuluyor üst üste konuyor ama yine ortalık kablodan geçilmiyor. Bari yer altından döşenmiş olsaydı, altyapı yapılırken.

Mimar var, bir kulübede, masasının üzerinde çizilmiş bir plan var. Önünde bir tablonun düğmelerine basıyor. Böylece alet edevat da binayı yapıveriyor.

Peki neden mimara ihtiyaç var? Ya da masasındaki planı kim çizmiş?

BİNAYI BASMAK

Villemard’ın 1910’da çizdiği gibi binaları üretmek, büyük 3 boyutlu yazıcıların beton hammadde kullanarak “bastıkları” binalar sayesinde gerçeğe döndü.

Ronald Rael başkanlığındaki Kaliforniya üniversitesi Berkeley araştırma ekibinin 3 boyutlu beton hammaddeli yazıcıyla oluşturulmuş kabuğu.

Yani asıl sorun Villemard’ın gösterdiği binanın üretimi değil. Yapı üretimini otomasyona sokan başka bilişim dalları var ve bizim tasarımlarımızı muhakkak etkileyecek. Fakat sorun inşa aşamasındaki insan işgücünü kullanıp kullanmamak değil.

BIM ve ÇİZGİ

Building Information Modelling’in kısaltması, yapı bilgi sistemi. Mimari tasarımın “temsili” olgusunu tümden eviren kavram aslında.

Mimarlar elle eskiz çizerler. Bunun için aslında yaptıkları şey, afili kalemlerini kâğıda maharetle sürmek, kömürün, mürekkebin kâğıtta çıkardığı izle bir tasar yaratmaktır. Tabletin üzerine ekranda elle çizmekten farklı değildir. Aynı şekilde bilgisayar destekli çizim yazılımlarında bir çizgi çizmek de öyle. İz bırakmak, iki nokta arasındaki en kısa mesafeyi “çizmiş” olmak. Böylece bu çizgilerin oluşturduğu kompozisyonsa sonuç tasarım oluşturuyor.

Bu çizgilere anlam yükleyen tasarımcı oluyor aslında. Birisi çizgi duvarı tanımlıyor, bir başkası cephedeki yırtığı ve nokta nokta çizgiyle olan çatının yerdeki izdüşümünü…

Hangi çizginin neyi temsil ettiğini daha çizmeden önce tanımlamak nasıl olurdu. Aslında o iki nokta arasındaki en kısa mesafeyi tanımlayan çizgi, kalınlığı, içten dışa katmanları, ağırlığı, ısı yalıtımı katsayısı belli malzemeyi, yangın ve nem geçirgenliği betimlenmiş bir duvarı temsil ediyorsa. Yani o duvarın, poz numarası, metrekaresinin maliyeti belliyse. Hatta ve hatta bu çizginin oluşturduğu duvarın malzemesinin şantiyeye ne zaman getirileceği, ne kadarlık stoklarla hangi depolama alanında tutulacağı, ne zaman yerine monte edileceği, bir katmanı kuruduktan sonra diğeri katmanı ne kadar zaman sonra yapılacağı, tüm bu işleri hangi taşeronun hangi sırayla yapacağı belliyse. Belki de bu duvarın yapılmadan önce yerinde olan kırılacak duvarın özelliği ve molozunun hangi şekilde şantiyeden uzaklaştıracağını da ekleyebiliyorsak. İşte bu çizgi temsili değil, bildiğin yapı elemanının benzetimi (simülasyon) olarak karşımıza çıkıyor bu durumda. İşte buna BIM (Yapı Bilgi Sistemi) deniyor.

Mimari çizimin içindeki enformasyon sınırsız formatta tutulmakta. Sadece uzayda x,y,z koordinatları değil dördüncü boyut yani zamanı bile içeriyor. Bu durumda mimari tasarımın temsili farklı formlara dönüşüyor.

MİMARİ TASARIMDA AKIL YÜRÜTME ve BİLİNÇ

Bu zamana kadar Yapay Zeka’nın mimari tasarım yapamayacağı yönünde insan mimarları rahatlatan kabuller birer birer çürütülüyor. 19, 20 ve 21. Yüzyıldaki sosyal konutların tiplojilerini çok iyi bilen ve bunları yorumlayabilen, çok iyi konut tasarlayabilen yapay zekâ programları var. Artık bu angarya TOKİ’nin 3+1 dairesinin gereksinimi olan yoğuşmalı kombinin kalori hesabını yapan mühendislik hesabı kadar basit bir hesaplama.

Kısaca mimari tasarımın özel bir tasarım dalı olduğuna inanmayanlar (hırslı müteahhitler ve çılgınca inşaat yapma dürtüsüyle yanıp tutuşan belediye başkanları) için kaprissiz bir mimara kavuşmak kadar hoş bir seçenek.

“Akıl yürütemeyen aletler bunlar” diyenlerin, derin öğrenme işinde insanı taklit edebilen sistemlerin ne kadar akılcı çözümler ürettiğini görmeleri durumundaki yüz ifadelerini merak ediyoruz.

PEKİ YA, BİLİNÇ?

Bireyin kendisi dışındaki nesnelerin ya da içindeki olguların farkında olmasına bilinç deniyor. Arapçasıysa “Şuur”.

Tasarımın içindeki bilincin, insan doğasından gelen bir özellik olup olmadığını ya da mimari tasarımın geleceği için nasıl bir ayrıştırma getireceğini bilmiyoruz.

Şimdilerde yapılmış sadece fonksiyona özgü değer içeren “şuursuz” mimari tasarımlar, gelecekte mimari tasarım alanını kaybedebilecek insanoğlu için bir “suç delili” sayılacak mı?

Jules Verne, yattığı yerde sola dönerse evet, sağa dönerse hayır, saklanmayan ebe…

Editörün notu: Bu makale ilk olarak İstanbul Art News’te yayına alınmıştır.

Etiketler

Bir yanıt yazın