Deprem, Konut Üretim Sürecinde İlişkilerin Değişmesi Gerektiğini Gösteriyor

Üretim bir ilişkiler silsilesidir.

Ne üretirseniz üretim sürecinin tamamında insanlar (aktör) hem insanlarla (aktör) ve hem de insan olmayan (aktant) (B.Latour)* her şeyle etkileşim halindedir. Bu etkileşimler sürecin gidişatını farklılaştırır. Farklılıkları ortaya koyabilmek için üretim sürecinin sonuçlanması; ürünlerin kullanıcı ile buluşması, kullanılması ve memnuniyet ile ilgili geri dönüşlerin olması gerekir. Konut da bir üründür; üretim süreci ve kullanım süreci ile kullanıcı memnuniyeti değerlendirmeleri vardır. Yani konutun üretim sürecini oluşturan tüm ilişkileri, kullanıcının memnuniyet ölçülerine göre değerlendirmemiz mümkündür.

6 Şubat Depremleri ile yaşanan felaketin etkilediği 10 şehirde ve kırsallarında yer alan konutların ortaya koyduğu gerçek, kullanıcı memnuniyetlerini araştırmamıza çok gerek bırakmamıştır. Yıkılan, ağır hasarlı, orta hasarlı olan konutlar artık kullanılmaz halde az hasarlı ve hasarsız konutlar ise kullanılabilecek olsalar bile güvensiz hale gelmişlerdir. Ne olursa olsun kullanıcıları için memnuniyet ölçütü olumsuzluk düzeyindedir. Hal böyle olunca konutların üretim süreçlerinde insan (aktör) ve insan olmayanlar (aktant) arasındaki etkileşimlerin hangilerinin bu olumsuzluğu oluşturduğunu araştırmak çok önemlidir. Her konutun üretim sürecinin kendine özgü olduğu gerçeğinden de hareket edersek bu araştırmanın da çok çabuk ve kolay olamayacağı aşikardır. Oysaki her türlü yazılı ve sözlü iletişim kaynaklarında yer alan görüşlere baktığımızda; ortaya çıkan bu olumsuzluğu aynı nedenlere dayandıran, aynı etkileşimlerin aynı sonuçları doğurduğunu belirten ifadeleri görmekteyiz. Konut üretim sürecinde yer alan tüm aktantlar; yasalar, yönetmelikler, sözleşmeler, normlar, standartlar, malzemeler, finansmanlar, vb., ile tüm aktörler; kurumlar, kuruluşlar, meslek odaları, dernekler, meslek insanları, kullanıcılar, vb., yer ve zaman ayırmadan aynı etkileşim ile aynı olumsuzluğu yarattığı sonucuna varılmaktadır. Bu toptancı yaklaşım ile doğru tespitler yapmak ve bu tespitler ile ileriye dönük doğru adımlar atmak çok da mümkün görünmüyor.

6 Şubat Depremlerinin etkilediği coğrafyada konut üretim sürecinde yaşanan ilişkilerin böylesi bir yıkıma yol açmasını toptancı bir yaklaşımla değerlendirmemiz bizi gelecekte de aynı sonuçlara götürecektir. Felaketin o coğrafyadaki insanlara yaşattığı acıları unutturmak imkansızdır ancak insanların hayatlarına devam edebilmeleri için öncelikle olması gereken barınma mekanlarının yani konutların da bir an önce üretilmesi gerekmektedir. Konut üretimi için atılan adımlara bakıldığında ise yıkıma yol açan üretim süreci ilişkilerinin aynı şekilde kurgulandığını görmekteyiz. Üretim kararından başlayıp, kullanıcının nasıl bir mekanda barınacağına onun adına karar vermeye kadar değişen hiçbir şey yok. Oysa ki üretim sürecinin yeniden kurgulanmaya ihtiyacı var. Üstelik de deprem coğrafyasının her noktası ve her konut kullanıcısı için ayrı olacak şekilde.

Depremin etkilediği coğrafyanın her metrekaresi ayrı özelliklere sahiptir. Her konut kullanıcısı da aynı şekilde ayrı değerlendirilmelidir. Konut üretim sürecinde yer ve kullanıcı dışında kalan tüm aktör ve aktantlar ise aynı olabilir. Bu kabullerde bir sorun yok. Sorun olan tüm aktör ve aktantlar arasındaki ilişkilerin her yer ve her kullanıcı için aynı şekilde kurgulanmasındadır. Konutun yere olan bağımlılığı onu biricik yapar. Her konut, tasarım ürünü olarak aynı gibi görünse de yer ve kullanıcısıyla olan ilişkisinin tanımladığı üretim süreci onu tek ve benzersiz kılar. Bu durum üretim sürecini belirleyen temel aktörler tarafından böyle görülmüyor. Tasarlanan ürün her yerde ve her kullanıcı için aynı ilişkiler kurgulanarak üretiliyor. Üretim sürecinde aynı ilişkiler aynı etkileşimlerle olsun isteniyor. Bunun ortamları hazırlanıyor. İlişkilerin aynılığı tüm yerel ve özgünlüğü de ortadan kaldırıyor. Ortaya çıkan konutlarda sadece tasarımsal aynılık değil memnuniyetsizlikler ve felaketler de aynı oluyor.

Konut üretiminde aynı aktör ve aktantlar ile yere ve kullanıcıya göre değişen ilişkilerle farklı konutlar üretilebilir; yerin coğrafyası, sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel yapısı, ekosistemi, vb. ile kullanıcının sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel, sosyo-demografik yapısının çeşitliliği üretim sürecinde yer alan tüm aktörler; kurumlar, kuruluşlar, meslek odaları, dernekler, meslek insanları, kullanıcılar, vb., ve tüm aktantlar; yasalar, yönetmelikler, sözleşmeler, normlar, standartlar, malzemeler, finansmanlar, vb. ile gireceği ilişki özgündür ve tektir.

Kahramanmaraş’ın Tekstil Sektörünü oluşturan Sanayi Tesislerinde deprem ile oluşan hasarlar hızla onarılmaya ve makinelerin bir an önce çalıştırılıp üretim çarklarının döndürülmesi için yoğun bir çaba var. Sanayiciler bir taraftan makinelerini çalıştırmaya çabalarken diğer taraftan da onu çalıştıracak işgücünün fabrikalarda yerlerini alması için neler yapabileceğinin arayışında. Şehirden giden işgücünün geri dönmesi için öncelikle barınma ihtiyacının giderilmesi yani konutun üretilmesi gerekmekte. Sanayicilerin büyük bir çoğunluğu ihtiyaçları olan bu işgücü için gerekli olan konutların üretimini kamu inisiyatifi ile karşılamak düşüncesinde. Sanayi sermayesi için vazgeçilmez olan işgücünün üretimdeki yerini alması çok önem arz ederken temel gereksinimi olan barınma ihtiyacının karşılanmasının şimdiye kadar kullanılan üretim yöntemleriyle olması çabası baştan itibaren yanlıştır. Dünyada sanayileşme ile güçlenen ülkelerin tarihine baktığımızda (İngiltere, Almanya) büyük sanayi tesislerinin sadece fabrikalardan değil aynı zamanda işgücünün yeniden üretim sürecinde kullandığı konut dahil tüm yaşam mekanlarının da olduğu yerleşim alanlarını da içerdiğini görmekteyiz. Yani sanayici sadece üretim mekanı olan fabrikayı kurmuyor aynı zamanda bu üretim alanında çalışacak olan işgücünün yeniden üretim alanı olan konut yerleşimlerini de kuruyordu. Türkiye’nin sanayileşme tarihinde de zaman zaman gördüğümüz bu üretim alanı ve yerleşim alanının birlikte üretilmesi modeli son 50 yıldır terk edilmiştir. Kahramanmaraş sanayicilerinin tekrar ayağa kalkma ve üretime kaldığı yerden devam etme çabasında olduğu bu günlerde işgücünün makinelerin başında yerlerini alması için öncelikle sağlamaları gereken konutların üretiminde kendilerinin çok önemli rolü olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Konutun üretiminde, kamu inisiyatifine bel bağlamadan ve yeni üretim ilişkileri kurgulayarak atılacak adımlar için sanayicilerin çok yönlü aktör ve aktant ilişkisine ihtiyaçları var. Sanayiciler, bir çok aktörle; devlet – hükümet – belediye – muhtar – kullanıcı – sivil kurumlar – arazi sahibi – müteahhit – kiracılar – mal sahipleri – şehir plancıları – hayır kurumları – bağışçılar – arazi sahipleri – kurumsal geliştiriciler – proje geliştiriciler – aracılar – politikacılar – toplumsal gruplar – dar gelirliler – yatırım şirketi – mimarlar – konut aktivistleri – orta sınıf – beyaz yakalılar – denetleme şirketleri – yerel liderler – inşaatçılar – karar vericiler – tasarımcılar – idareciler – sivil toplum kuruluşları – akademik kuruluşlarla – vb. ve aktantla ; kentleşme hareketleri – barınma hakları – yasalar – ekonomik işlevler – kapitalist sistem – TOKİ sözleşmeleri – ipotek sistemi – ulusal finansman – sağlık koşulları – konut maliyeti – planlama ve arazi kullanım politikası – sosyo-ekonomik koşullar- yaşam kalitesi – planlama – politikalar – kalkınma – medya – günlük rutinler – yerleşim – binalar, yollar, elektrik şebekeleri – teknoloji – mekansal yoğunluk – sosyal çevre – tasarım yarışması – fonlar – banka – fikirler – projeler – toplanan veriler – belgelerle ilişki içinde olmalıdır.

Böylesi çok yönlü ilişkiler ile işgücünün ihtiyacı olan konut üretimi, yere ve kullanıcıya özgün tarafları da ortaya çıkartacak biçimde gerçekleşir. Yeni konut üretim modelleri oluşur. Mülk konut olmayan konut arzının da olabileceği görülür.

*Bruno Latour, Toplumsalı Yeniden Toplama, Tellekt-2021 (Çev.:Nüvit Bingöl)

Etiketler

Bir yanıt yazın