Bülent Özer Hoca’ya Veda

Bülent Özer hocamızla ilgili bir anımı paylaşmak ve veda etmek istedim.

Oda’dan gelen maillerde hocalarımızdan birisinin adını görmek, vefat ettiklerini o şekilde öğrenmek korkularımdan biri. Sabah erken saatlerde çalan telefon bile daha insani geliyor.

Mezun olduğum okuldan bir hocamı kaybetmek, aynı okulda eğitim alan genç arkadaşlarımızın bir değerli insandan daha yoksun kalması yeterince kötü.

Önceki gün, Bülent Hoca’yı kaybettik. Arkadaşlarımızın paylaştıklarından da anladım, Bülent Hoca proje dersi vermediği halde, çok önemsediğimiz, çok sevdiğimiz, çok çekindiğimiz, çok şey öğrendiğimiz, kaybından dolayı kendimizi biraz daha eksik hissedeceğimiz bir hocaydı. Basit insan olmaktan korkardınız derslerinde. Okula girdiğimiz andan bitirene kadar kişiliğimizi etkiledi. En çok sizi etkileyen insanların taklidini yaparsınız, biz sizi çok taklit ettik hocam.

Yıllar boyu derslerini aldık; ders Mimarlık Tarihi idi ama sanat eğitimi de verdiler. 50 kişilik sınıfın çoğunluğu Anadolu’dan gelirdi, İstanbul’da doğmuş olanlar da sanatın tarihini mi bilirdi, bilmezdik. Öğrettiler. Avrupa’da yüzyıllar boyu değişmeyen kaldırım yüksekliklerini gösterirdi, hep anlattıklarını anlatırız biz de. Hep koyu renkler giydiğimizin ayırdına, başka ülkelerin sokaklarından dialar gösterdiğinde varırdık. Klasik taklidi yapıları anlattılar, öyle yapı çizmeye elin isterse varsın.

Tam şimdi anlatmak istediğim bir anım var, Bülent Hoca’ya kişisel teşekkürüm olarak. Bir gün Küçük Ayasofya Cami – Aya Sergios ve Bachos Kilisesi’nin plan tipinin “House in House” ekolünde olduğunu anlattı hoca. Bir sonraki ders, Mimari Proje grubunda tesadüf eseri Mete Hoca (Ünal) Küçük Ayasofya civarındaki projelerden birisi sırasında aklına geldi sordu: “Küçük Ayasofya’nın plan tipinin özelliği nedir?” Hemen atıldım, “House in House” ekolünde hocam. Bilen bilir, Mete Hoca beni yerin dibine batırdı. Çok yeni bir kavram ile kaç yüzyıllık yapıyı nasıl bağdaştırırdım ben öyle.

Mimarlık Tarihi kürsüsüne koştum, her şeyi yanlış mı anlamıştım? Kürsüde o an Bülent Hoca yoktu, diğer hocalarımız üzülmememi söyledi, doğru hatırlıyordum. Sonra ne oldu biliyor musunuz, konuyu kürsüden Bülent Hoca’ya aktardılar, Bülent Hoca 17-18 yaşında bir öğrencinin dertlendiği konu için Mete Hoca ile buluştu. Bir sonraki proje dersinde Mete Hoca, her yaşta yeni bir şey öğrenileceğini, benim aracılığımla da yeni bir şey öğrendiğini söyledi, teşekkür etti. Mete Hoca’nın iyi öğrencisi oldum, sonrasında da o beni bir parça bilgi alabilmem, araştırma yapmam için her kuruma yönlendirdi. Gelebildiğimiz her noktada, üzerimizde yüklüce emekleri vardır.

Biz böyle saygıdeğer hocalardan, bize ve mesleğine saygı duyan, öğrenmeye devam eden, hep mimarlık öğrencisi olacağımızı söyleyen insanlardan eğitim aldık. Şanslı olduğumuzun hep farkındaydım.

Güle güle Bülent Hocam, yolunuz açık olsun.

Etiketler

Bir yanıt yazın