Bir Mimarlık Jürisi: Öğrenci Tipleri Üzerine

Geçtiğimiz hafta bir arkadaşım tarafından bir vakıf üniversitesinin ikinci sınıflar için düzenlenen jürisine davet edildim. İlk defa bir jüriye katılacağım için heyecanlıydım. Uzun bir süredir mimarlıktan uzak olduğum için yeterliliğim konusunda kaygılarım vardı. İşte bu kaygılarla İstanbul’un şimdiye dek hiç gitmediğim bir bölgesindeki kampüse gittim.
Öğrencilerde kaygılı bir ifade…Saymakta zorlancağım kadar maket ve asılı pafta var.Yani sıradan bir stüdyoda ne varsa hepsi…

Hep bu kadar uzun süre birilerini dikkatle dinlemek zor olmuyor mu diye düşünürdüm.Cevabını aldım.

İlk jürim olduğu için her zamanki gibi bir juri diyemeyeceğim. Ama benden çok daha deneyimli kimseler için bu yazıyı katlanılmaz kılmak istemem. O yüzden, yalnızca,ilgimi en çok çeken şeyi aktaracağım.

Öğrenciyken hepimiz bir şekilde diğerlerinden farklı olduğumuzu ve bu farklılığın çalışmalarımıza yansıdığını düşünürüz. Ve tıpkı Descartes’in da ifade ettiği gibi, sağduyumuzdan asla kuşku duymayız.Dahası, sağduyumuzun, sanatçılara özgü gururla, diğerlerininkinden daha üstün olduğunu düşünürüz. Herhalde böyle düşünen biri için mimari tavrın sınıflandırılabilecek bir şey olduğunu görmek zor olurdu. Benim için öyle oldu.

Juri boyunca öğrencilerin aslında bir kaç tipte gruplanabileceğini farkettim. Mimari tavırlarının, küçük ayrılıkları yok sayarsak, büyük benzerlik gösterdiğini gördüm. Buna göre;

Kavramsal Tip: Bu gruptaki öğrenciler projelerine kolaylıkla kavramsal bir zemin oluşturabilmekle birlikte projede bir süre sonra tıkanıklık yaşarlar. Kavramlar dilsel; bina/yapı imgesel olduğu için bu dönüşümü yapmakta zorlanırlar. Olağanüstü bir yalınlık ve tutkuyla projesini anlatan bu gruptaki bir öğrencinin sonuç maketini görünce hayal kırıklığına uğradım. Projesiyle ilgili ilgi çekici bir metni kolaylıkla yazabilirdi. Ama bu metinden plan ve kesit ya da içinde özgürce dolaşılabilecek koridorlar yapmak; elbette,zordu. Bu öğrencilerin kendi ifade tekniklerini bulabilmesi ve cümleleriyle değil hayal güçleriyle bina yapmaları teşvik edilmelidir.

Sezgisel Tip: Sanırım, tasarımcı mimar olmaya en yatkın tip bunlardır. Geniş bir hayal gücü ve sezgiyle, bir bina( uyumlu bir bütün) oluşturabilmeyi zorlanmadan başarırlar. Sağduyunun bu türü öyle bir tutarlılıkla kutsanmıştır ki; projeleri erkenden olgunlaşır; incelir. Fakat henüz sezgileri güçlü bir ikinci sınıf öğrenci için bile malzeme seçimi ya da plan ve kesit detaylarında çeşitli zorluklar ortaya çıkar. Proje yürütücülerinin rehberliğine en çok bu konularda ihtiyaç duyarlar.

Gerçekçi/ Uygulamacı Tip: Bu gruptaki öğrencilerin ne kavramsal yetileri gelişmiştir ne de yeterince güçlü bir sezgileri vardır. Bu yüzden projelerine konu bulmakta ya da ona güçlü bir bağlam ( belki kavramsal bir zemin) oluşturmakta zorlanırlar. Ama mevcut bir projeyi uygulamak için gerekli eğitimi almaları dahilinde iyi bir uygulayıcı olabilirler . Bu öğrencilerin mimari tasarım açısından eğitilmeleri oldukça güçtür. Onlar için ise bu eğitim işkenceye dönüşür. Belki biraz soyutlama becerisi kazandırıldığı takdirde projeler iki taraf için de katlanılabilir bir hal alabilir.

Savrulan Tip: Bu kişilerin belirgin bir mimari tavırları yoktur. Eleştirileri ciddiye aldıkları için mi yoksa öylece sindirdikleri için mi bilinmez; projeleri juriden juriye büyük değişiklik gösterir. Ne oldu da ordan oraya geçildiğine şaşıp kalırız. Woody Allen’ in Bay Zelig’i gibi kolaylıkla biçim değiştirir projeler… Kendi istedikleri şeyin ne olduğunun ortaya konulması için yürütücülerin onları sıklıkla uyarması ve ilk projenin iyileştirilmesine çalışılmalıdır.

İnatçı Tip: Hepimiz biraz inatçıyız. Fakat bu öğrenciler, en başta rastlantı eseri etkilendikleri bir şeyde diretirler de diretirler. Ağır ağır, sindire sindire öğrenirler.Belki, “Amerikayı keşfetme gerek yoktur” ama yanıldıklarını öğrenmeleri için bunu yapmalarına izin vermek gerekir.

Karışık Tip: Bir çok kişi bu gruba girer. Çünkü mimari tavrımız yalnızca doğal eğilimlerimizden değil dışsal faktörlerden de etkilenir. Bu yüzden bir çok gruba ait olabildiğimiz gibi zamanla gruptan gruba geçiş yapabiliriz.

Lise öğrencileri, mimarlık seçmeyi düşünüp bir meslek olarak onu tarttıklarında bu işte yeteneğin payını çokça sorarlar. Çoğu zaman çalışmayı ya da azmi bir erdem olarak öne çıkarmak istediğimiz için mimarlığa doğal bir yatkınlığı inkar ederiz. Sevgili lise öğrencileri ve biz mimarlar, mimarlığı yalnızca tasarımcılıkla sınırlandırmadığında yukarıda sınıflandırılan her doğal eğilime uygun bir “iş” çıkacaktır. Çalışma azmini çoğu zaman doğal eğilimlerimiz yönünde gösterdiğimizi de unutmamak gerekir.

Fotoğraf: Bauhaus’ta bir kostüm partisi,  Karl Grill tarafından çekilmiştir. https://www.curbed.com/2017/10/25/16547486/bauhaus-design-style-school-costumes-parties

Etiketler

1 Yorum

  • İsa KAYA says:

    Henüz bir öğrenci olarak her zaman jüri karşısında nasıl göründüğümü ve çizdiğim imajı merak etmişimdir.Yaptığınız gözlem ve tespitler daha geniş bir çerçeveden jüri anını değerlendirmeme vesile oldu.Teşekkürler 🙂

Bir yanıt yazın