Ankara Garı’ndaki Ginkgolar Üzerine

Bireylerin içinde bulundukları anlam arayışları, acıları, direnişleri bazı zamanlarda doğrudan toplumsal bir hafıza mekanı yaratır. Zeynep Sayın, Ölüm Terbiyesi kitabında yaşayanların ölüler üzerine bir araya gelmesiyle ölümün siyasallaşmasından bahseder. Siyasallaşan ölümlerin gerçekleştiği mekanlar ise doğrudan yeni bir kimlik kazanır. Ethem Sarısülük’ün ardından Kızılay Meydanı, George Floyd’un ardından Minneapolis sokakları, yeni bir kimliğe evrilir. Kolektif belleğin bu yeni mekanları, artık "ortak kimlik" taşıdığımız alanlara dönüşmeye başlar. Bu mekanlar sonraki kuşaklar ile aramızda "Bizler de yaşadık!" anlamında önemli bir temsil niteliği taşıyan paylaşımlara dönüşür.

“O ağaçların en ihtiyarı. Dinozorlar zamanından beri dünyada. Yapraklarının astımı engellediği, baş ağrısını dindirdiği ve yaşlılık marazlarını hafiflettiği söylenir. Ginkgonun kötü belleğe en iyi merhem olduğu da söylenir.  Ama bu, evet, kanıtlanmıştır. Atom bombası Hiroşima’yı kapkara bir cehenneme çevirdiğinde, ihtiyar bir ginkgo patlamanın olduğu yerin yakınında can verdi, yere düştü. Ağaç, ağacın koruduğu Budist tapınağı gibi kireçleşip kaldı. Üç yıl sonra, birisi yeşil bir ışığın kömürlerin arasından göründüğünü keşfetti. Ölü kütük bir tomurcuk vermişti. Ağaç yeniden doğdu, kollarını açtı ve çiçeklendi.
Katliamdan kalan bu ağaç hayatına orada devam ediyor. Bilinsin diye.”

Zamanın Ağızları, Eduardo Galeano

Ginkgo biloba, Türkçe adı ile “Mabet Ağacı”. Artık onun için klasikleşmiş bir dolaylı anlatımla: “yaşayan fosil”

Ginkgo, Galeano’nun da işaret ettiği üzere yaşlılık marazlarından özellikle hafıza problemlerine iyi gelmesiyle bilinir. Bu konuyla doğrudan ilgili bir hikayeden bahsedeyim. Goethe aşık olduğu Marienne’yi son kez Heidelberg Şatosu’nun bahçesinde görür ve ona  bahçede bulunan Ginkgo ağacının yapraklarıyla birlikte şiirlerini gönderir. Rivayete göre unutkanlığa iyi geldiğini bildiği bu ağaçtan bir yaprak yiyerek aşık olduğu kadını son kez gördüğü anı canlı tutar.

“Doğudan bahçeme emanet/ Şu ağacın yaprağı / Tadımlık, gizli bir mânâ verir/ Bilgeyi işte böyle sevindirir/ Canlı bir varlık mıdır bu?/ İçten kendi kendini bölmüş/ Yoksa onlar iki güzide midir/ Ki insan onları bir olarak bilir?/ Böyle sorulara cevap vermek için/ Galiba doğru anlamı buldum:/ Hissetmiyor musun şiirlerimde/ Tek ve çift olduğumu benim?”

Ginkgo sadece canlı fosil değil, mekanın hafıza ile olan güçlü ilişkisinin organik bir bedende ifadesi gibidir bir bakıma. Ginkgo’nun Hiroşima’da atom bombasından sonra yeşermesi veya Goethe’nin sevgilisini son kez gördüğü yerde ona eşlik etmesi örnekleri hafıza ile tekrar şekillenen mekanlar ile onu şekillendiren semboller ile birlikte mekanlar yeniden üretim sürecine girer. İlk hikayede Ginkgo, toplumsal olan ile tarihsel olanın birbirine bağlandığı mekanın itaatsiz bir sembolüdür. İkinci hikayedeyse zihinsel olanın kültürel olan ile buluştuğu sessiz bir dost.

Toplumlar kendi hafıza mekanlarını yaratırlar.  yaşama dair etkilendikleri, öfkelendikleri, sevdikleri ve hatta görmezden geldikleri her şeyi mekansallaştırmaya/nesneleştirmeye yönelik bir tutum içindedirler. Assman, mekanları “hafızanın saklama kabı” şeklinde tanımlar. Mekanlar üzerinde tanımlanmış bir nesne olmasına ihtiyacı bile olmadığı olur bireyin.

Gomidas’ın gölgesinde bestelerini yaptığı Kütahya’daki o ağaç, Erivan’da bir ağaç dalının üzerindeki heykelinin bulunduğu konservatuar bahçesi, Gomidas’ın derin ve kimsesiz bir suskunluğa karıştığı Şişli Le Paix hastanesi… Aralarında böylesine uzun mesafeler bulunan bu mekanlarda bulunan bireylerin zihninde Gomidas’ın aynı bestesi yankılanıyor olabilir. Tam da burada, bu mekanları algılayan  bireysel belleklerin, aynı toplumsal unsurlar tarafından oluştuğu gerçeğiyle karşılaşmaktayız.  Aksi ne mümkün? Yaşama dair algımız toplum bellekten bağımsız gelişemez.

Bireylerin içinde bulundukları anlam arayışları, acıları, direnişleri bazı zamanlarda doğrudan toplumsal bir hafıza mekanı yaratır. Zeynep Sayın, Ölüm Terbiyesi kitabında yaşayanların ölüler üzerine bir araya gelmesiyle ölümün siyasallaşmasından bahseder. Siyasallaşan ölümlerin gerçekleştiği mekanlar ise doğrudan yeni bir kimlik kazanır. Ethem Sarısülük’ün ardından Kızılay Meydanı, George Floyd’un ardından Minneapolis sokakları, yeni bir kimliğe evrilir. Kolektif belleğin bu yeni mekanları, artık ‘ortak kimlik’ taşıdığımız alanlara dönüşmeye başlar. Bu mekanlar sonraki kuşaklar ile aramızda ‘Bizler de yaşadık!’ anlamında önemli bir temsil niteliği taşıyan paylaşımlara dönüşür.

Mekanlar yaratan, onları koruyan, yeniden kurgulayan, onlara işlev kazandıran kişilerdir mimarlar. Bu paylaşım alanlarına yerleştirdikleri imgeleri, sanatın kendisine has güçlü ifade biçimini kullanarak tasarlayabilirler. Öyle ki, bu tasarılardan güçlü hafıza mekanları yaratırlar.

Bundan tam beş yıl önce, 10 Ekim 2015’te, Ankara Garı’nda DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin çağrısıyla düzenlenen Barış Mitingi’ne saldırı olduğunda Ankara’da üniversite öğrencisiydim. O güne dair her birimizin zihinlerinden asla silinmeyecek bir çok “an” kaldı.

TMMOB, tam da beş yıl önceki mitingin adını taşıyan “Emek, Barış, Demokrasi Anıt Meydanı ve Anma Yeri” için geçtiğimiz aylarda bir proje yarışması düzenledi ve Mimar Pınar Kesim Aktaş’ın ekip başı olduğu, Şehir Plancısı Özge Uysal, Peyzaj Mimarları Mehmet Cemil Aktaş, Şeyma Kahraman, Ecem Sevin, Rümeysa Konuk, Bengisu Doğru, Nagihan Damgacı, Okan Mutlu Akpınar, Hüseyin Hilmi Kezer, Lokman Turunç ve Emre Gökçe’nin hazırladığı proje birinci seçildi. Projede her şeyden önce dikkatimi çeken Ginkgo ağaçları oldu. Bir saldırı sırasında anında çoğalan, hafızayı diri tutan, savaşın canlılığa dair tüm izleri silmeye kurulu doğasına rağmen inadına yeşeren, tüm bu özellikleriyle yitirdiğimiz 103 canımızın şahsında yeşermeye devam edecek olan bu ağaca tasarımlarında “anıt” niteliği kazandırdıkları için meslektaşlarımı tekrar kutluyorum.

Emek, Barış ve Demokrasi Anıt Meydanı’nın hafızamızda ölümün yarattığı son meydan olmasını umuyorum.

Etiketler

3 yorum

  • Güzel Karadoğan says:

    103 kişinin katledildiği ,önceden tasarlanan ve 2 noktadan yapılan saldırı; rastgele oradan geçen insanlara yapılan saldırı değildi.Emekten yana,bariştan yana ve demokrasiden yana taraf olan insanlara yapılan bir saldırıydı.
    Bu gerçekliği ödül alan projelerde nereye koyacağiz.Sadece ölümlerle sonuçlanan sonuçlarımı okuyacağiz yada sonuçlar kadar orda olmamızı sağlıyan nedenlerde bizim için belirleyici olacak,ikiside.
    Anıtsal meydan düzenlemeler; -Hatırlamak -Unutmak-Anmak -Bizler -Öldüğümüz yer- bu determinantlar seçtiğiniz projelerde hangisinde hangisinde var olduğunuzu söylüyebilirsiniz.
    Cumhuriyet dönemi mimarlık eserlerinden Ankara Gar binası ve meydanı YHT için yapılan ve Ankara Gar binası arkasında kalan bina karşısında; ikinci planda kalan ve tali bir meydan olarak iktidar tarafından sanki lütufmuş gibi ‘Orada oynasınlar’ anlayışına karşı sadece ağaç dikerek mi meydan okuyacağiz.
    Sizler sadece ordaydınız.Ölen Bizdik.Ülkenin dörtbir yanından gelen, orada olmak için değil;Ankara da,Suruc da, Reyhanlıda ölenler adına gelenler öldüler.

Bir yanıt yazın