Türkiye’nin İkinci Büyük Camisiyle Ne Kadar Övünseler Az

Yine Gaziantep, yine Şahinbey... Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla Gaziantep Şahinbey Belediyesi tarafından Türkiye'nin en büyük ikinci cami, Akkent Hz. Abdullah Camii yapılıyordu.

Müteahhit’in darbe sonrası hapse girmesinden sonra bir müddet inşaat o şekilde durmuş sonra yeniden başlatılmış. Yeni müteahhit kim bilmiyoruz ama inşaatın oldukça masraflı olduğu belli.

Hem belediye kendi bütçesinden neden cami yapar orasına aklım ermiyor. O belediyeye vergi verenlerin ilk ihtiyacının dini tesis olduğuna nasıl karar veriliyor? Cami yapılacaksa imar planlarına uygun yerde (yeşil alan olarak bırakılan yere cami kondurmadan) bırakın Müslümanlar kendi imkanlarıyla yapsın, zaten yarışıyorlar bu konuda. Hristiyanlar bırakın kendi kiliselerini yapsınlar, Yahudiler sinagog…

Ne diyorum yahu ben, benimki de ayrı bir hayal.

Hem Çamlıca Camii bir dernek tarafından yapıldı değil mi? Evet, evet öyle oldu. Belediye öylesine bir dernek de kurdurabilirdi, onun üzerinden geçer giderdi inşaat masrafları. Bir yol bulunurdu. İnceleyen mi var? Sonuç en büyük olacağız diye böyle bir masraf, böyle bir savrukluk…

Gaziantep Türkiye’nin en kalkınmış illerinden biridir, ona da bu camiden ufağı yakışmaz değil mi? Peki öyle olsun 2018 yılı LGS sıralamasında Gaziantep 63. sırada yer alıyor. Evet, evet, Türkiye Ortalamasından 12 puan altta.

Yürekleri kaldıran bir haber geldi bu sefer bu inşaattan. Türkiye’nin en büyük ikinci camisinin kubbesi için çatılan ahşap kalıp çökmüş ve altında inşaat mühendisi Korkut Küçükcan kalmış durumda. Bu yazı yazılırken 24 saat geçmişti, kurtarma çalışmaları için “iskele ustası” anonsu yapılıyordu Whatsapp gruplarından. Yazı bitince haber geldi ki 33 saat enkaz altında kalan mühendis hastanede yaşamını yitirmiş.

Gaziantep’te ahşap iskeleleri hep değişik bulmuşumdur. Türkiye’nin farklı yerlerindeki ahşap iskeleler birbirine benzerken, bu yörelerde daha farklı malzeme tipi kullanılır. İskeleyi oluşturan elemanlar genelde kütükten kesilmiş dikdörtgen kesitli ahşaplardan değil, yuvarlak çaplı daha cılız ve tabii tam düzgün silindir olmayan parçalardan oluşur.

Antep’te bir ara sokaktan geçerken, tai evin dış cephesinin iskelesi de böyle uzun parçaları muhakkak dar çaplı ağaçlardan oluşurdu. Geniş açı ile altına geçip çekmiştim. İşte bu devasa caminin, kubbesi için de böyle ahşap iskele kurulmuş. O da çökmüş.

İskelenin yapıldığı ahşap parçalar işte size tarif ettiğim şekilde.

İskeledeki çaprazlamalara bakınız.

Bu iskelenin taşıdığı yaş beton yükünü hesap etmek lazım. Zaten cami cami değil, bildiğin betondan bir yığın. Hiçbir mimari işçiliğe sahip değil. Kalıbı çakıyorlar içine donatıyı koyup basıyorlar betonu. Basıyorlar betonu. Şekilcilikten başka bir şey değil. Ciddi bir maddi transfer işte o kadar. Talimat verenler ve talimatı anından uygulayanlar için EN BÜYÜK İKİNCİ CAMİ’nin manası nedir?

Daha büyük cami, daha büyük sevap, daha iyi Müslümanlık, hepsini geçiniz, daha çok oy demektir.

Ha o enkaz altında kalan mühendisi de din yolunda yitirilen “şehit” ilan ederler. Kimsenin suçu yoktur. Onun kazanımı vardır. Böylece en büyük payeyi verme lütfunda bulundukları için de bundan nemalanırlar.

Bu devasa kubbeye ucuz ahşap iskele mi dayanır. Göz var, nizam var.

KUBBE NASIL YAPILIR?

Bir kere malzemeyi anlarsanız. Kubbe en önemli “büyük açıklık geçme” formudur. Muhafazakâr İslamcı yazarların atfettiği gibi sırf İslam’a özgü bir mimari form hiç değildir. Bununla ilgili bir makale okumak isterseniz https://www.arkitera.com/gorus/bir-modern-mimari-ornegi-olarak-kabe/

İşte önce bakarsınız elinizde ne malzeme var. Ağa Han Mimarlık Ödülü kazanmış bir ufak cami için yapım sırasındaki bir fotoğrafa bakalım isterseniz:

Sayın Hocam Zeynep Ahunbay’ın “Mimar Sinan Yapılarında Kullanılan Yapım Teknikleri ve Malzeme” isimli makalesinde, örtü kısmı şöyle geçer:

“Mimar Sinan’ın kullandığı başlıca eğrisel örtü biçimleri tonozlar (beşik, sivri, aynalı, çapraz, manastır) ve kubbelerdir. Örtünün oluşumunda ana malzeme tuğladır, bazı tonozların yapımında taş kemerlerin de yer aldığı gözlenmektedir. (Atik Valide Medresesi dershane altı tonozu, Mesih Paşa Camisi dış yan galeri örtüsü). Beşik tonozlarda, tuğlalar tonoz eksenine paralel olarak kemer eğrisi üzerinde dizilmişlerdir. Bazı uygulamalarda tepede tek tuğla genişliğinde, eksene dik yerleştirilmiş bir dizi yer almaktadır.”

Yani Mimar Sinan da tuğla kullanmış. Sayın Kutluğ Savaşı’ın “Kubbelerin Yapım Sistemlerinin Yük Aktarım Prensiplerine Göre İrdelenmesi” isimli çalışmasında aşağıdaki ifadeler ve çizimler bulunuyor. Değerli bir makale.

“Bir yönde 30,80 metre ve diğer yönde 32,6 metre açıklık geçen Ayasofya’nın kubbesi halen dünya üzerindeki en büyük açıklık geçebilen yığma kubbe olup diğer örnek olarak Selimiye Camisi’nin kubbesi gösterilebilir.”

Sinan kubbelerinde malzeme kullanımı hakkında Hüseyin Bilgin’in “Mimari Sinan Yapılarında Kubbeli Örtü Sistemlerinin Yapısal Analizi” isimli makaleye başvurabiliriz.

Sinan Kubbelerinde Malzeme kullanımı hakkında “Geleneksel mimaride kubbe ve kubbeli örtü sistemleri Horasan Kagirinden yapılmıştır. Horasan; kırılmış, öğütülmüş kiremit ve tuğla benzeri pişmiş kildir. Horasan harcı ise, Horasan ve kireç ile üretilen harca denir.

Bizans, Selçuklu ve Osmanlı yapılarında geniş ölçüde Horasan harcına rastlanır. Sinan Strüktürlerinde kubbe, tonoz ve kemerler, Horasan kagirinden, duvar ve ayaklar taştan oluşur.”

Hatta bir tuğla fabrikası sırf kubbe için özel ateş tuğlası çıkardı.

Aslında kubbenin çapına göre eğim değişmeli ama harçla aşıyı ayarlıyor galiba usta.

Yığma tuğla yapımı için çizdiğim eskiz. Merkezin yerini değiştirince kubbenin basıklığı da değişiyor. Şablon tel ile her tuğlayı ona göre koymak gerekiyor.

Örme işlemi bitince çatkının üzerine (bence göz kararı) donatı konulup sıvanıyor. Sonra üzerine kurşun işçilik yapılıyor.

Bu devasa camide tuğla ile yığma kubbe yapmak neredeyse imkânsız. Siz Ayasofya’ya Selimiye’ye bakmayın. Selimiye’nin kubbe kesitinde, kubbenin en üstteki kalınlığı 75 santimetreyi bulur. Bu tuğla ile öyle açıklık geçilemez. Onu yapacak usta da yok. Baksanıza iskele bile kuramıyorlar daha.

Konuyu Malatya Ulu Camii’nin kubbesinin alttan fotoğrafı ile kapatıyorum. Bundan iyi kapak olamaz zaten.

Malatya Ulu Camii kubbesi

BETONARMEDEN KUBBE OLUR MU?

Olur. Sadece Betondan bile olur. Roma’daki Pantheon’un kubbesi…

Evet, “Betonarme” kelimesindeki beton un yanında “arm” onu güçlendirecek şey genelde demirden donatıdır. Pantheon sadece içi boş testilerle doldurulmuş beton malzeme ile yapılmıştır.

Giriş çatısının planlanandan düşük olması dışında kubbe bayağı oturaklı gösteriyor binayı.

İçerideki kaset süsler de ayrıca bu büyük kubbeye zenginlik ve güç katmaktadır. Yaklaşık 30 fotoğrafın dikilmesiyle oluşturduğum panorama.

ÇAMLICA CAMİİ NASIL YAPILDI?

O da betonarme. O da gereksiz büyük ve mimari olarak başka özelliği olmayan bir yapı. Öyle olduğu için uydurmasyon sayılarla bağlar kuruluyor. “Kubbenin yüksekliği ‘İstanbul’da yaşayan 72.5 millet’ deyişini, çapsa İstanbul’un plakasını simgeliyor.” Bunu İstanbul Çamlıca Camii ve Eğitim Kültür Hizmetleri Yaptırma ve Yaşatma Derneği Başkanı Ergin Külünk söylüyor öyle yetkisiz biri değil. AKP eski Milletvekili Metin Külünk’ün abisi, Yeni Zelanda’daki terör saldırısının hedefinin Erdoğan ve Ayasofya olduğunu belirten biri Metin Bey. Abi kardeş böyle bağlar kurmayı seviyorlar.

O kadar anlamsız ki. 72,5 içindeki buçuk var ya onlar millet olamamış “çingene”leri belirtir. Bağ kuracağım diye hem cahilliği hem de ırkçılığı körüklüyorlar. 34 plaka numarasının bağlanması ise askerlikte “toprağım” kavramına bir gönderme olsa gerek.

Çamlıca’da para sıkıntısı olmadığından sanırsam metal iskele kullanıldı.

Olması gereken “METAL” iskele…

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın iskele tebliği var. Dış cephe etkilerine maruz iskeleler için detay çizimlerinin yapılması ile ruhsat eki statik projeler dâhilinde idareye sunulmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemekte.

Bu iskelenin ruhsat ekine konulup konulmadığını enkaz altında kalan mühendisin avukatları sormalı. Ancak bir dakika, bir habere göre caminin ruhsatı yok. Evet, yok. Aman benimki de ne gam? Şimdiden başkanlık boş durmamış ve gerekirse eski tarihli bir ruhsat dosyasına eklenmiştir. Müsteselsilen (dolaylı yoldan ama mecburi) sorumlu olan Belediye ruhsat veren olduğu için bir cebinden öbür cebine ruhsatı koyuverir. Tarih de ufak bir teferruat zaten.

ÇÖKÜŞÜN DETAYI

Bir haber sitesindeki görgü tanığın ifadesi var. Buraya bırakmak lazım.
“Ahmet Kurt o anları anlattı. Kurt, göçük olduğunu fark ettiklerini ve yardım için camiye gittiklerini ifade ederek, “Göçük olduğunda biz de oraya gittik. Baktık ki tahtaların altında biri var. Yasin diye bir arkadaşla beraber gittik. Elinden tutup çıkarmaya çalıştık. Ancak ikinci göçük meydana geldi. Bu sırada biz de hafif yaralandık. Bir arkadaş gelip bizi çıkardı sonra ambulanslar bizi hastaneye götürdü. Göçük altındaki arkadaş ikinci göçükte tahtaların altında kaldı”

Yani iki ayrı göçük oluyor. İnşallah göçük altında kalan mühendis çizmiş ve imzalamış gibi onu suçlayan bir çizimi dosyaya koymazlar.

SONUÇ
1- Cami hem de en büyük cami yapımı takıntı haline gelmiş bir siyasi güç gösterisi ve oy toplama aracıdır artık.
2- Betonarme takıntılı bir yapım biçimidir. Aslında oldukça plastik ve doğru kullanıldığında harikalar yaratan bir yöntem olsa bile dünyada bunu suiistimal eden en öndeki millet bizizdir.
3- Talimat verilir, ruhsatsız cami yapılır. İskele için ucuz malzeme kullanılır.
4- Biz de ancak bu şekilde yazı yazarız, okuyan okur. Okumayan zaten ciddiye bile almaz.
5- Hah şimdi başta övünebilirsiniz. Kasım kasım kasılabilirsiniz.

Şahinbey Belediye Başkanı Mehmet Tahmazoğlu, Başkan Recep Tayyip Erdoğan’la Kahramanmaraş’da Abdülhamithan Camii’ni gezerken aralarında bir diyalog geçtiğini ifade ederek, “Orada Sayın Başkanımız Gaziantep’e büyük bir cami yapılması talimatını verdi. Bizde bunun üzerinde çalıştık. Akkent Mahallemizde 100 bin metrekare parkımızın içinde bizim bir cami alanımız vardı. Bu alan için caminin yapımına karar verdik, camimiz hızla yapılıyor” (DHA Haberi)

Belediye başkanı olmak üzere bu camiye talimat verenle birlikte, Türkiye’nin ikinci büyük camisini yaparken Türkiye’nin en büyük iskele kazasına da dolaylı yoldan sebep olduk diye daha fazla övünürsünüz artık. Korkut Küçükcan’ın ailesi ise size dava açarsa vatan haini olurlar, açmazlarsa kahraman din şehidi.

Not: Bu yazıdaki görseller çeşitli haber sitelerinden alınmıştır. Aynı fotoğraf farklı sitelerde olduğundan kimin orijinal fotoğrafın müellifi olduğunu bilemediğimden (öyle bir teamül yok artık basında) ben de gerçek krediyi veremedim. Tekzip gelirse hemen eklerim müelliflerden. Diğer fotolar üreticilerin sitelerinden ya da benim müellifi olduğum fotolardır.

Etiketler

Bir yanıt yazın