“Mimarlık merkezinin çıkış sebebi aidiyet duygusunun artması ve yurtdışındaki örneklerin bir benzerinin Türkiye’de de yapılmasıydı”

Türk Serbest Mimarlar Derneği (TSMD) 13. Dönem Yönetim Kurulu üyeleri Adnan Aksu, Yeşim Hatırlı, Enis Öncüoğlu, Hasan Özbay ve Selim Vanlı ile bir söyleşi gerçekleştirdik. TSMD'nin güncel projelerinden mesleki sorunlarına dek pek çok konuda konuştuk.

Emine Merdim Yılmaz: Bilmeyenler için Türk Serbest Mimarlık Derneği (TSMD)’nin kuruluş hikayesini paylaşabilir misiniz? Şu an kaç adet üyesi var?

Hasan Özbay: Kısaca tarihçeyi şu şekilde özetleyeyim. TSMD, 1987 yılında Ankara’da kuruldu. Daha sonra hızla hızla genişledi ve başta İstanbul, İzmir’den olmak üzere üyeler aldı. Kuruluşundan 4 sene sonra “Türk” ismini aldı. 2000 yılında ayrı bir yapılanmaya gidildi. İstanbul ve İzmir şubeleri kuruldu. Her ilde bir şube kurulması ve bunların bir federasyon çatısı altında birleştirilmesi hedeflendi. Çok yeni olarak olarak da Antalya Serbest Mimarlar Derneği kuruldu.

Federasyon olma yolunda Adana, Kayseri, Bursa illerinde de çalışmalar var. Bu şehirlerden bir tanesinde dernek kurulduğu zaman da federasyonu kurmayı hedefliyoruz.

EMY: Gözlemlediğim kadarıyla dernek olarak son birkaç dönemdir oldukça yoğun bir gündeminiz var. Farklı kurumlar ile birlikte projeler geliştiriyor, iş birlikleri yapıyorsunuz. Bu projelerden kısaca bahsedebilir misiniz?

Yeşim Hatırlı: Bunlar arasında en öncelikli projemiz mimarlık merkezi ve şu an inşaatı sürüyor. 14 Haziran’da AB projemiz ReACT in etkinlikleri ve sonuç ürünü Ankara Kent Maketi ile açılacak. Bu konudan daha detaylı bir şekilde söz etmeden diğer projeleri kısaca sıralayayım.

Kalebodur’un ev sahipliğinde SMD’ler çalıştayları düzenliyoruz. Bu sene 4.sünü yapıldı.

VitrA’yla ortaklaşa çağdaş mimarlığı belgelemek amacıyla yürüttüğümüz “VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi (VÇMD)” isminde bir çalışmamız var. Kitabı, sergisi, panelleri ve internet ortamındaki paylaşımıyla mimarlık ortamına ve kültürüne katkısı olacağını düşündüğümüz bir çalışma. İlk kitap Ticari Yapılar ve Ofis yapıları çıktı, şimdi ikincisinin çalışmaları başladı, Turizm ve Rekreasyon Yapıları…

Koleksiyon ile ortak yürüttüğümüz bir sergi projemiz var. Bu proje de ilk olarak Ankara’da başladı. Ankara’dan sonra İstanbul ve İzmir’de de aynı şekilde sergiler açıldı. Diğer SMD’ler ile iş birliği içerisinde olmayı ve ortak proje üretmeyi de çok önemsiyoruz. Bu sergilerde her ay bir üyemizin kişisel çalışmalarını paylaşıyoruz. Bu sergilerin diğer illeri de gezmesi hedefleniyor. İlkini 1. Uluslararası Antalya Mimarlık Bienali’nde sergiledik, daha sonra Kayseri’de Sinan Haftası’nda eklenen bir panelle birlikte sergilenmeye başlandı, en son olarak da Kayseri’de açıldı.

Enis Öncüoğlu: Yapı sektörü buluşmaları var. Bu etkinliğin amacı yapı sektöründe hizmet veren tüm firmaları mimarlar ile buluşturmak. Bu buluşmalar bundan önce ne yazık ki yapı fuarlarında ya da kişisel büro ziyaretlerinde olabiliyordu. Bunu tek bir günde hızlandırılmış network ortamı içerisinde değerlendirme fikri yürüttük. Bu proje neticesinde elde edilecek gelir ile mimarlık merkezinin desteklenmesi ve hayata geçirilmesi için önemli bir kaynağı da elde etmiş olduk. Bu finansman modeli sadece TSMD’nin değil tüm SMD’lerin işleyişine önemli bir ekonomik fayda sağlayarak devam edeceğini düşünüyorum.

YH: Belirtmem gerek bir şey daha var. Derneğimizin tüzüğünde yer alan bir hedefimiz var. “Mimarlık kültürüne katkı koymak ve toplumda mimarlık bilincini artırmak.” Bu hedeften yola çıkarak başlattığımız tüm projelerde akademisyenler, profesyoneller, mimarlık öğrencileri ve belki de en önemlisi mimarlık ortamının paydaşları ile bir araya gelme çabası güdüyoruz. Tabii öte yandan tüm bu etkinlikler hem meslek ortamında hem de dışarıda derneği daha bilinir kılıyor.

EÖ: Mimarlık merkezinin açılması bu etkinlikleri artmasına katkı saylayacak. Çünkü orası sadece TSMD’nin faaaliyetleri için değil mimarlık ve kent kültürünü önemseyen herkesin, yapı sektörünün temsilcilerinin de kullanacağı bir alan olacak.

YH: Derneğin yönetim kurulunun her dönem sonunda verdiği ödülleri var. Geçtiğimiz dönem Arkitera da Basın Yayın dalında ödül almıştı.

EÖ: 2012 yılında bunu geliştirerek yenileyeceğimizi, yapı sektörü ile ilgili herkesi bir araya getirecek bir etkinliğin ev sahipliğini yapacağımızı duyurmak isteriz.

EMY: Aralık’ta sahibini bulacak ödülün süreci ne zaman başlayacak? İlanı ne zaman olacak.

YH: Ödül jürisi çalışmalarına başladı. Önceden ilan etmiyoruz, Aralık’ta ilan edeceğiz.

EMY: Yanlış bilmiyorsam ödül aday gösterme yöntemi ile ilerliyor.

YH: Ödül yönetmeliğimizde jürinin tasarrufuna bırakılmış bazı maddeler var. Bu yönetmelik çerçevesinde model oluşturmak jüriye kalıyor. Sadece kendi üyelerimizin çalışmaları değil herkesin çalışmaları değerlendiriliyor. Genel kurulda seçilen 3 kişi ödül kurulu olarak çalışıyor. 1 kişi yönetim kurulundan atanıyor, ödül kurulunu seçtiği dernek dışından da 3 kişi jüride yer alıyor.

Geçmiş yıllarda farklı yöntemler izlendi ama bu yıl Arkitera’nın ve diğer mimarlık web portallarının da desteğini alarak internet ortamında açık çağrı yapıyoruz. Sonrasında gelen başvurular ve adaylar jürinin adayları ile birlikte değerlendirilecek.

EMY: Bu projelerden belki de en önemlisi az önce kısaca söz ettiğiniz Ankara Mimarlık Merkezi oluşturma çabanız. Bu fikir nasıl ortaya çıktı? Şu an ne aşamada?

YH: Dernek, bu seneki ödül töreni gecesinde 25. yılını kutlayacak. Son zamanlarda da önemli bir kurumsal altyapı kurma çabası içerisindeyiz. Şimdiye kadar çok önemli çalışmalar gerçekleştirilmiş. Çalıştayda da konuşulduğu gibi alınan kararların yürütülmesi konusunda arkada destekleyici bir altyapının olması için bir yerimizin, ekibimizin olması lazım.

Nasıl yaparız diye konuşurken buna destek olması amacıyla bir AB projesi yazdık. Bu proje yapısal destek veremiyor ama merkez için önemli bir kaynak oluşturuyor. Sonuç ürünü de modüler bir kent maketi. Türkiye’de ve Almanya’da yapılan paneller, sergiler, atölye çalışmaları ile de destekleniyor. Oldukça sürdürülebilir bir proje.

Bu projeden doğacak ve projeye eklemlenecek pek çok alt proje olacak. Dijital bir maket ve veritabanı oluşturmak istiyoruz. Bu proje, yapmak istediğimiz belgeleme ve arşiv çalışmasının altlığını oluşturuyor. Farklı kurumların yaptığı çalışmalar var, topladığı bilgiler var ama bunların hepsinin bir araya gelmesini, Ankara için bir dijital arşiv oluşturulmasını çok önemsiyoruz.

Açık Kapı Festivali’ni Ankara özelinde Arkitera ile birlikte yapmak istiyoruz. Maket üzerinde ön plana çıkardığımız, kapılarından içeriye giremediğimiz binalar var. Bu binaların kapılarını açtırmak, projeyi de bu şekilde sonlandırmak gibi bir hedefimiz var.

Merkezimizin açılışını da bu projenin sergisi, paneli ve kent maketinin açılışı ile gerçekleştireceğiz.

EMY: Enis Bey, Mimarlık merkezinin fiziksel ortamı ile ilgili biraz bilgi alabilir miyiz?

EÖ: Mimarlık merkezinin çıkış sebebi aidiyet duygusunun artması ve yurtdışında örneklerini gördüğümüz mimarlık merkezinin bir benzerinin de Türkiye’de yapılmasıydı.

Mimarlık, yapı sektörü temsilcileri ve öğrenciler tarafından kullanılacak bir merkez olmasını hedeflerken ortaya çıkan bir fırsat sonucu, daha önce projesini tasarladığım Kentpark AVM’ne eklemlenecek bir konumda bir bina yapma fırsatı ortaya çıktı. Bu fırsatı da sponsorlarımızdan aldığımız destekle eteğe kemiğe büründürdük. Burası, 400 metrekarelik bir sergi alanı olan toplamda 550 metrekarelik, yüksek tavanlı, esnek sergi, seminer, toplantı gibi etkinliklere ev sahipliği yapabilecek bir yer. TSMD’nin merkez ofisi, kütüphanesi ve çalışma alanları da bu binaya taşınıyor.

Bundan sonraki etkinliklerimiz için artık daha profesyonel kadroyla çalışacağımız ya da araştırmacılara ihtiyaç duyacakları mekanı da üretmeye çalıştık. Ayrıca ziyaretçilerin mekanda kalış sürelerini uzatmak için kafe oluşturduk.

Bizim önemsediğimiz bir özelliği de halktan kopuk olmayıp, onların çok içerisinde olması. İki alışveriş merkezinin arasındaki bir cadde üzerinde konumlandırıldı. Dolayısıyla mimarlık ve kent kültürüyle uğraşan kişilerin ötesinde buna ilgi duyanlar için de bir buluşma noktası olmasını hedefliyoruz.

Burası sadece bir mimarlık merkezi değil de bir sanat merkezi de olabilir diye düşünüyoruz. Hatta bununla ilgili çocuk vestiyeri diye bir çalışmamız da olacak. Belli saatlerde burası sanatsal aktiviteler ile uğraşıldığı, alışveriş merkezine gelen ailelerin çocuklarının temel sanat faaliyetlerini deneyimleyeceği bir alan olacağını düşünüyoruz.

Bu alan Türkiye’de bir ilk. İleride kamunun da desteğiyle daha da yaygınlaşmasını arzuluyoruz.

EMY: Mimarlık merkezi neden AVM’nin içerisinde diye bir soru gelmedi mi?

EÖ: Tam olarak içerisinde değil, dışarıdan giriş-çıkışı olan alışveriş merkezine eklemlenen bir alan. Açıkçası bunu ortaya çıkan bir fırsatın değerlendirilmesi ve bir başlangıç esasında. Böyle bir fırsatı Kentpark AVM Yönetimi sağladı. Onlar da artık alışveriş merkezlerinin birçok fonksiyonla katmanlanarak yaşam merkezi haline gelmesini ve sosyal sorumluluk projesi olarak gördükleri bu mimarlık merkezini çok önemsiyorlar.

Dezavantaj olarak düşünülen bu konumun aslında avantaja dönüştürülebileceğini düşünüyorum.

Adnan Aksu: Burayı sadece halkın mimarlıkla tanışması olarak da düşünmemek lazım. Türkiye’de üniversiteler dışında mimarlık adına düşünülebilecek, araştırma yapılabilecek bir yer yok. Mimarlık merkezi bu şansı da veriyor. Mimarlık adına söyleyecebileceğimiz sözü orada araştırıp, geliştirip belirli bir çerçevede mimarlık ortamına sunma fırsatı bulacağız.

Orada düşüncelerimiz gerçekleştirme şansı bulursak çok önemli bir artı değer ortaya çıkacak. Örneğin mimarlık kütüphanesi kurabiliriz, araştırma yapmak isteyen öğrenciler, akademisyenleri oraya çekebilirsek mimarlık adına bir sinerji oluşacak.

YH: İlk yola çıkarken farklı modeller düşündük: “Acaba bir arazi tahsis edilebilir mi?” dedik ve devlet kurumları ile iletişime geçtik, “bir yarışma mı açsak, burada bir bina mı elde etsek?” diye düşündük. Tabii bunlar çok kolay olmuyor. Öte yandan Enis’e katılıyorum. Sanat merkezi gibi algılanan bir yerde olduğunuzda sokaktaki sade vatandaş oraya gitmiyor. Oysa ki böyle bir alışveriş merkezinin hemen yakınında ama bağımsız bir girişli bir yer tasarladığınızda oraya gelen kalabalığı da Mimarlık Merkezi’ne çekmek mümkün olacak.

EMY: Sizi dinlerken kafamda bu merkezin sürdürülebilirliği konusunda endişeler oluşmadı değil. Bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz?

AA: Şu anda yaptığımız tüm bu etkinlik çalışmalarını tüm üyelerimiz destekliyor. Bu konuyla ilgili hiç eleştiri almıyoruz diyebiliriz. Bu şekilde tüm üyelerin desteklediği çalışmaların hangi yönetim gelirse gelsin sürdürülebilir kılacağı yönünde hiçbir endişemiz yok. Belki farklı politikaları olan yönetim kurulları olacaktır ama hiç sekteye uğrayacağını düşünmüyorum.

EÖ: Her türlü kurumun sürdürülebilirliğinin altında yarattığı finansman modeli geliyor. Finansman kaynaklarının sürekli olmadığı hiçbir proje, kurum, şirket devam edemiyor. Bizim burada sağlamaya çalıştığımız finansman modellerine çeşitlilik getirmek.

Bir başka önemli konu da aidiyet. Finansman modeli yaratılabilir, mekan da bulunabilir ancak sürdürülebilir başarı ancak üyelerinizin size verdiği destek ve koyduğu katkıyla olabilir. Biz sonuçta hepimiz profesyonel olarak mimarlık yapan kişileriz, bir derneğe ayırdığımız zaman kısıtlı. Bu kısıtlılığın içerisinde son dönemde yatan başarının altındaki gerçek ise ekip çalışması.

EMY: Deneyimlerinizi aktaracağınız profesyonel bir ekibin olması çok önemli. Yanılmıyorsam sizin iki kişilik profesyonel bir ekibiniz var.

YH: Evet çok doğru. Profesyonel ekip kadar danışma kurulu da çok önemli. Derneğin bugün 85 üyesi var belki daha sonra bu sayı daha da artacak. Bu kadar farklı kesimlere hitap edecek, yürütecek kişiler sadece yönetim kurulu olamaz. Bir danışma kurulu modeli üzerinde çalışıyoruz.

Burada akademisyenler de yer alacak ama arkasındaki kadro için en az 2 kişi daha düşünüyoruz.

HÖ: Bir konuya vurgu yapmak istiyorum. Şimdi bizim 85 üyemiz var ama bu kadar görmemek lazım. Çünkü ürettiğimiz tasarımlar ile yarattığımız bir değer var.

EÖ: Yaptığımız istatistiki çalışmalarda yıllık 4 milyon metrekareden fazla uygulama üreten bir ekibi temsil ediyoruz. Tabii verdiğim bu sayı sadece Ankara için geçerli. 4 milyon metrekare dediğiniz şey 4-6 milyar Dolar’lık bir bütçe gerektiriyor. Dernek bu bütçe üzerinde söz sahibi kişilerden oluşuyor. Toplam istihdam sayısı da bu 85 kişinin çok üzerinde. Mühendisleri, danışmanları da katarsanız ciddi anlamda bu konuda söz sahibi kişilerden oluşuyor.

Sadece Ankara için değil belirli bir standartın üzerindeki projeleri incelediğinizde, Türkiye firmaları arasında çoğunun serbest mimarlar derneği üyelerinden oluştuğunu görebilirsiniz.

Bu bizim aramızda oluşturduğumuz ve belki yazılı olmayan kurumsal geleneğin yansıması olarak düşünebilirsiniz.

YH: Biraz önce üzerinde çalıştığımız projeleri sıraladık ama bunların ötesinde derneğin uzun yıllardan beri yürüttüğü meslek hukuğu , yasa ve yönetmelikler ile ilgili çalışmaları halen devam ediyor. Öte yandan resmi kurumlar ile iş birliği içerisinde çalışma çabamız her zaman oldu.

2 hafta önce Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile yaptığımız görüşmede de vurguladık. Kentler ile ilgili kararlar alınırken süreçlerin içerisinde olmayı arzuluyoruz. Bunu anlatıp başarmak çok kolay değil ama yine de vazgeçmemek gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda da çalışmalarımız sürüyor. Mimar ve şehir plancısı milletvekilleri ile buluşma planımız var.

HÖ: Bir şey eklemek istiyorum. Adı üzerinde sadece serbest mimarların üye olduğu bir dernek. Ancak üyelerinin sadece çıkarlarını koruyan bir dernek olarak görülmemesi gerekiyor. Mimarlık toplumun hizmetinde olan bir meslek. Saydığımız bu projelerin tümü mimarlık mesleğinin standartlarını yükseltmeye, daha kaliteli kentsel ve yapısal çevreye yönelik, toplumun bilincini artırmaya yönelik olarak düşünülüyor.

EMY: Çalıştayda Murat Artu “Dernek üyeliğinin üyeler için gerçekten bir ayrıcalığı olması lazım ki üye olmak zorunda hissetsinler,” demişti. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

HÖ: Dernek doğrudan kimseye bir şey vermiyor. Dernek toplum içerisinde o prestiji sağlar.

EÖ: Mimarlığı önemseyen ve mimarlık pratiğini yoğun şekilde yapanlardan oluştuğu için onların arasında olmanın getirdiği bir paylaşım ortamı var.

YH: Mesleki anlamda bir sıkıntı yaşadığı zaman, üyemiz sorunu dernekle paylaştığında, üyesi adına onun takibini de yapıyor. Bunun geçmişte de örnekleri görüldü. Ancak ne kadar etkili olunabildiği tartışılır tabi. Hukuki yaptırımlarda temel bulmakta zorlanıyoruz. Gücümüz artıkça desteğin de boyutu artacaktır.

Ancak şunu da unutmamak lazım, derneğimiz bir sivil toplum kuruluşu. “Dernek bana ne veriyordan ziyade ben ona ne veriyorum” diye de düşünmeli. Derneğin de üyelerinden beklentisi var.

AA: Verdiğimiz ödüllerden tutun da çıkardığımız kitaplara kadar mimarlık ortamında bir duruş sergiliyoruz. Hep beraber ortak bir söz söylüyoruz, bu söz de bizim kimliğimizi oluşturuyor.

EMY: 4. kez gerçekleştirilen “SMD’ler Mimarlık Çalıştayı” ile ne hedefliyorsunuz? Geçtiğimiz seneler ile karşılaştırırsak verimlilik açısından ne noktada?

YH: Çalıştaylardaki ana hedef aslında diğer SMD’ler ile birlikte ortak akıl üretebilmek, mimarlık mesleğinin sorunlarını tespit etmek, tartışmak… İlk yaptığımız çalıştayda mesleğin sorunları tartışılmıştı ve belirlenmişti; 2. çalıştayda gündemli toplanmıştık tespit edilen sorunlara çözüm üretmek üzerine bazı kararlar almıştık; 3.sünde de nitekim öyleydi. Tabii alınan bu kararların yürütülmesinde bazı sıkıntılar yaşıyoruz. Üst örtü ve federasyon olmayı istememizin sebeplerinden birisi de bu. Böyle bir örgütlenme olmadan dernekler arasında iletişim kolay sağlanamayabiliyor. Bu sefer hakikaten verimli bir toplantı olduğunu düşünüyorum.

Bu arada bu çalıştaylara sadece SMD üyeleri katılmıyor. Diğer kentlerde SMD kurulması için çaba gösteren mimarlar, potansiyel üyeler, kimi zaman gündeme göre akademisyenler de davet ediliyor.

EÖ: Esas bunun çıkış noktası, kendi aramızdaki diyaloğu artırmaktı. Değişen mevzuat ve mimarlık metadolojisi üzerine ne Mimarlar Odası ne de SMD’ler istenen pratiği sağlayamadı.

Bunu tespit ettikten sonra benim kişisel inisiyatifimle bir araya geldik. Esasında ilk çalıştayın en önemli faydası bizim bir araya gelebileceğimiz olgusunu oluşturmak oldu. 2. ve 3. çalıştaylardan sonra SMD’ler arası koordinasyon kurulları kuruldu. Ama orada da sorunların çok fazla olduğunun farkına vardık. Sorunları 2-3 kişinin üzerine yükleyerek, 3 dernek arasında çözümleyerek reaksiyon vermek çok zor. TSMD olarak bile haftada bir toplanmamıza rağmen verdiğimiz tepki geç olabiliyor. Bunu önlemek için işin özüne inmeye karar verdik. Son çalıştayın da ana amacı bu. SMD’ler arasında ortak dili oluşturacak çatıyı kurup kurumsallaştırmak, bunun fiziki oluşumuna altlık oluşturmak, nasıl stratejiler geliştireceğimizi düşünmemiz açısından son çalıştay çok iyi oldu. Belki de 20 senedir konuşulan konular yeniden tartışıldı ama sanki çözüm yolllarının da üretildiği başarılı bir toplantı olduğu söylenebilir.

EMY: Federasyon olma konusu üzerinde önemle duruldu, artıları ve eksileri uzun uzun tartışıldı. Bunun için sizin önemi nedir?

HÖ: Federasyon kurmak istememizin sebebi, farklı illerdeki dernekleri bir çatı altında çalışmasını sağlamak, iletişimlerini artırmak ve daha güçlü kılmak. Çünkü gücünüz ölçüsünde bazı projeleri gerçekleştiriyorsunuz.

Tabii bunların yanından federasyonu sürdürmek de bir mesele. Bu sefer federasyonu ayakta tutmak için bir bütçesi olması gerekecek. Bunu sürdürmekte bir organizasyon ve maliyet getiriyor. Yine de ben bu çatının altındaki çalışmanın bu sorunları çözecek kadar değer yaratacağını düşünüyorum.

EMY: Uzun dönemdeki hedefleriniz, projeleriniz neler?

Selim Vanlı: Türkiye’deki mesleki sorunlara çözüm üretmek bir yana yurtdışındaki potansiyeli değerlendirmemizde de büyük bir eksiklik var. bugüne kadar Türk mimarlar yurtdışında müteahhitlere proje hizmetini vererek çalıştılar. Doğrudan yatırımcıların proje hizmetini verecek bir imkanı değerlendirmemiz lazım. Şu anda dünyada “Türk mimarlarını bulsak da onlarak proje yaptırsak diyecek” bir kesim yok. Bunu yaratmak için potansiyeli olan yatırımcılara ya da proje beklentileri olan ülkelere yönelik buluşmalar düzenlemeyi düşünüyoruz. Bunlar ile ilgili gerçekten büyük bir potansiyel de var. Türk mimarları yurtdışında proje hizmeti verdiği zaman elbetteki kendi yapı malzemelerini kullanmış olacaklar. Bu potansiyeli hem malzemeciler hem de müteahhitler de görüyor. Biz bu alanda organize olması gereken tarafız.

EMY: Son olarak eklemek istedikleriniz var mı?

YH: Daha önce görev almış başkanlar ve yönetim kurulları ile sürekli irtibat halindeyiz. Onlardan kendi bilgi birikimlerini paylaşmalarını istiyoruz. Federasyon olmak, yeni derneklerin kurulması yıllardır konuşuluyor, çaba sarfediliyor. Fakat artık çok iyi bir enerji yakalandı diye düşünüyorum. Bir anda 5 değil belki daha çok sayıda SMD kurulacak. Bu da bizim doğru yolda gittiğimizi gösteriyor.

Mimarlık politikası, meslek yasası olmayan bir ülkede biz bir savaş veriyoruz. Mimarlık mesleğinin ve kültürünün toplumda yeterince değerli bulunmadığını ve tanınmadığını biliyoruz. İşimiz hiç kolay değil, yolumuz çok uzun…

Bir şey daha eklemek istiyorum. Kişisel söyleşimde de söylemiştim. Arkitera Türkiye’de çok büyük boşluğu doldurdu. Çok önemli bir iş yaptığınızı düşünüyorum ve her zaman yanımızda olduğunuzu bilmek bizi daha güçlü kılıyor. Derneğimiz adına çok teşekkür ediyoruz.

EÖ: Arkitera bu işin bir çözüm ortağı. Mimarlık örgütlenmesinde farklı bir noktaya geliniyorsa sizin gibi kurumların bunda çok büyük katkısı var.

Etiketler

Bir yanıt yazın