“Maalesef Bir Fikrin Tasarımcı Açısından Özgün Olması O Ürünü Benzersiz Yapmıyor”

Başak Bakkaloğlu ve Cem Cemal Çobanoğlu ile mobilya üzerinden başlangıç yaptıkları markaları ABRA'yı konuştuk.

Aslı Uzunkaya: Bir araya geliş hikâyenizden başlayalım. ABRA* nasıl kuruldu?

Başak Bakkaloğlu: Cemal ile üniversite yılları boyunca bir arkadaşlığımız vardı. Ben İ.T.Ü. mimarlık, Cemal ise İTÜ iç mimarlık mezunu. Sonrasında farklı ofislerde çalıştık, ama iletişimimiz sürdü ve birlikte yapabileceklerimize dair düşünceler, sorular hep gündemimizdeydi. Birlikte tasarlamaktan keyif alıyorduk ve farklı disiplinlerden geldiğimiz için de birbirimize katacağımız çok şey vardı. Şartlar ikimiz için de olgunlaştığında artık bir araya gelmeye ve birlikte çalışmaya karar verdik.

Ortak payda olarak mobilyada buluşmanız nasıl oldu?

Cemal Çobanoğlu: Ben yüksek lisansımı, biraz da mobilya üzerine uzmanlaşmak için İMİAD’da yaptım. Bu süreçte Finlandiya’ya gittim ve mobilya tasarımı üzerine çalışmalarımı sürdürdüm. Lisans sonrası araştırmalarım bu yönde oldu ve tezimi de İskandinav tasarımı ve yüzyıl ortası mobilya tasarımı üzerine yazdım. Başak’ın da çalışma sürecinde mobilya tasarımına olan ilgisi arttıkça birlikte çalışmaya karar verdik. Sadece mimarlık-iç mimarlık ofisi olmaktan ziyade, aklımızda olan tasarımları da hayata geçirelim istedik.

Başak Bakkaloğlu: Ben de mezun olduktan sonra mimari ofislerde çalıştım, büyük mimari projelerde yer aldım. Bu esnada ölçek küçüldükçe yaptığım işe olan hâkimiyetimin arttığını ve daha çok keyif aldığımı fark ettim. Son çalıştığım ofiste ise daha çok iç mimari projelerle ilgilendim ve proje kapsamındaki mobilyaların tasarım ve üretim süreçleri ile yakından ilgilendim. Mobilyaya olan ilgim o noktada arttı ve mobilyaya olan ortak ilgimiz üzerinden Cemal’le buluşmuş olduk.

“Her tasarımımızın kendine has küçük bir ‘numara’sı, bir şaşırtıcılığı olduğunu düşünüyoruz.”

ABRA isminin hikâyesi nedir?

Başak Bakkaloğlu: Yola çıktığımızda “ABRA” ismi aklımızda yoktu. Bizi en iyi anlatan isim ne olabilir diye düşünmeye başladık. Bir gün Cemal ABRA fikri ile geldi. Abra eski Türkçe’de denge ve aynı zamanda dengeyi sağlayan/bozan madde anlamına geliyor. Akılda kalıcı olması ve fonetiğinin hoşumuza gitmesinin yanında ABRA tasarım anlayışımızı da yansıtıyordu. Aslında yaptığımız bütün işlerde bir yerde bir denge arayışı var. Kullanıcının tasarım ürünü ile kurduğu ilişkideki denge, ürün ile mekân arasındaki denge, mobilyanın formu içindeki denge…

Peki ya Abra Kadabra?

Başak Bakkaloğlu: Bunu bize sık sık soruyorlar. Aslında ilk başta böyle bir şey düşünmemiştik. Sonrasında insanların Abra’nın üzerine yüklediği bu anlam da çok hoşumuza gitti çünkü her tasarımımızın kendine has küçük bir “numara”sı, bir şaşırtıcılığı olduğunu düşünüyoruz.

“Tasarım ve üretim süreci tamamlandığında ‘ilk fikir’ hala yalın ve güçlü ise tasarımımın karşısına geçip mutlu oluyorum.”

Mimar-iç mimar oluşunuz sizi mobilya tasarımında farklı bir yere koyuyor. Bunun yanı sıra; Cemal senin tezin mobilya üzerine ve bildiğim kadarıyla farklı mecralarda da konuyla ilgili olarak yazıyorsun. Bu yönün sizi nasıl besliyor?

Cemal Çobanoğlu: Mobilya tasarımı literatürüne hakim olmak yaptığımız işle ilgili farkındalığımızı arttırıyor, neden sonuç ilişkilerini daha rahat kurabiliyoruz. Aynı zamanda çok da etkileyici ve heyecan verici hikayelerle dolu. Bu bilgiler için illa ki tez yazmak gerekmiyor tabii, ama çok fazla araştırma yapmak gerekiyor. Ben tez yazarken bu fırsatı buldum. Neredeyse iki sene boyunca, özellikle yüzyıl ortası mobilya tasarımı üzerine araştırmalar yaptım. Onun dışında 3-5 senedir Home Art’a mobilya tasarımı ağırlıklı olmak üzere yazılar yazıyorum. Bir süredir Arkitera’da yazıyorum. Tabii literatürün yanı sıra, güncel duruma da hakim kalmak istiyoruz. Bunun birkaç sebebi var; yeni malzeme ve üretim tekniklerini yolumuzu sürekli açıyor, bu ilerlemeyi yakalamamız gerekiyor. Bir diğer sebebi de şu, yaklaşımımızın dünyadaki mobilya tasarım anlayışının neresinde durduğunu bilmek istiyoruz. Maalesef bazen bir fikrin tasarımcı açısından özgün olması onu benzersiz yapmıyor, tasarım tamamen ona ait olsa da başka bir tasarıma fazla benzeyebiliyor. Yazmak için sürekli araştırmak gerekiyor, bu da bizi bahsettiğim bu durumdan koruyor.

Mobilya için neden özellikle yüzyıl ortası önemli?

Cemal Çobanoğlu: Yüzyıl ortası mobilya tasarımı, bugünkü tasarım anlayışının doğuşu olarak kabul ediliyor. Yüzyıl başı da çok önemli tabii ama günümüzdeki mobilya anlayışı aslında yüzyıl ortasından, yani 1940, 50, 60’lardan çok fazla referans alıyor. Bu yüzden o dönemki tasarımları ve tasarımcıları tanımanın önemli olduğunu düşünüyorum.

Arka plana hakim olmak önemli tabii. Bunun dışında hangi yönlerinizle birbirinizi besliyorsunuz?

Cemal Çobanoğlu: Bakış açılarımız koleksiyonumuza bakıldığında benzer duruyor ama aslında başlangıç noktalarımız çok farklı.

Başak Bakkaloğlu: Mobilya ölçeğinde tasarım yaparken, her zaman tek ve güçlü bir fikri benimsiyorum. Bu fikir bazen bir malzemeden ya da formdan, bazen de bir kullanıcı davranışından ortaya çıkabiliyor. Bu noktadan sonra, diğer tüm bileşenleri, bu fikre hizmet edecek en etkili şekilde kullanmayı amaçlıyorum. Tasarım ve üretim süreci tamamlandığında bu “ilk fikir” hala yalın ve güçlü ise tasarımımın karşısına geçip mutlu oluyorum. Mimarlık eğitimimin, makrodan mikroya doğru giden bu çalışma metodumda büyük bir rolü olduğunu düşünüyorum.

Bütüncül bir bakışın var…

Başak Bakkaloğlu: Evet, aslında daha çok tümden gelim yöntemini benimsiyorum. Cemal’in ise benden farklı bir bakış açısı var. Bu farklılık aşırı odaklandığımızda, birbirimizin işine karışıp tünel görüşünden kurtulmamıza da yardımcı oluyor.

Cemal Çobanoğlu: Ben daha çok tüme varıyorum. İyi bir gözlemci olduğuma inanıyorum. Tabii gözlemlerim sadece tasarım üzerine olmuyor; çıktığım seyahatlerden, izlediğim bir filmden, bir detaydan… Çok fazla veri topluyorum. Bunlar bazen iki sene sonra ortaya çıkıyor ve bir masa tasarımımın formuna ilham veriyor, bazen de beş dakika sonra bir sandalyemin birleşim detayını çözüyor.

Bu yaklaşımınız ve kurduğunuz denge markanın ismine de uyum sağlıyor.

Başak Bakkaloğlu- Cemal Çobanoğlu: Evet, kesinlikle.

“İnsanlar bu mobilyanın üzerinden kentle iletişime geçiyorlar, onu bir üst ölçekten yaşamış oluyorlar.”

Nelerden ilham alıyorsunuz? Mesela Design Spirit’te sergilenen Pervititch kentsel öğeleri ve haritalamayı barındırıyor, sokakları anlatıyor. Mesleğinize dair göndermeler var tasarımlarınızda sanıyorum.

Cemal Çobanoğlu: Her tasarımımız, Pervititch Serisi’nde olduğu gibi mesleğimize güçlü referanslar vermese de ister istemez böyle bir etkileşim oluyor tabii…

Başak Bakkaloğlu: Yaşadığımız kentten de birçok açıdan etkileniyoruz. Bu etkiler her tasarımımızda bire bir okunmayabilir ama dolaylı da olsa kendini gösterecektir. Pervititch’e gelirsek, mesleğimiz gereği kente kuşbakışı bakmaya alışkınız. Kentle bu ölçekte kurulan bir ilişki insanın bulunduğu bölgeye dair algısını pekiştiriyor. Son kullanıcının da kentle-İstanbul’la tasarımımız üzerinden bu etkileşimi tecrübe etmelerini istedik.

Cemal Çobanoğlu: Aslında günlük güzergahımız dışında bir bölgenin tamamına kent ölçeğinde hakim olamıyoruz. Pervititch kullanıcıya biraz da bu yüzden ilgi çekici geliyor. Bizi mutlu eden başka bir nokta da var, insanlar sehpaların yanındayken, ” Bak benim evim şurası.”, “Aa ben şurada çalışıyorum.”, “Şu sokakta başıma çok komik bir şey gelmişti.” gibi çok fazla cümle duyuyoruz. İnsanlar bu mobilyanın üzerinden kentle iletişime geçiyorlar, onu bir üst ölçekten yaşamış oluyorlar.


Pervititch Serisi

Şu an kaç bölgeye ait harita hazırladınız? Bunları arttırmayı planlıyor musunuz?

Cemal Çobanoğlu: Şu an beş bölgeyi ele aldık. Kadıköy (Çarşı-Moda), Beyoğlu (Galata-Karaköy-Tophane-Taksim), Tarihi Yarımada, Beşiktaş, Boğaz… Bunlardan iki tanesinin üretimini tamamladık, üçü üretim aşamasında. Başka bölgeler için talepler alıyoruz, insanlar kendi iş yerlerinin, restoranlarının olduğu yerleri gösteren sehpaları kullanmak istiyorlar. Biz de istedikleri lokasyonlar üzerine çalışıyoruz.

Bu aslında var olan tasarımınız üzerinde değişikliklere açık olduğunuzu gösteriyor. Bir nevi uyarlama… Peki, özel istek üzerine tasarım yapıyor musunuz?

Başak Bakkaloğlu: Koleksiyonumuzda bulunan tasarımlarda farklı ölçü, renk ve malzeme seçenekleri sunuyoruz. Bunun dışında kişiye özel mobilya tasarımları da yapıyoruz. Günümüzde kişiye özel mobilya tasarımı aslında iç mimarlığın kapsamına giriyor denebilir. Biz mimarlık-iç mimarlık çalışmalarımızın yanında, kapsamlı müdahalelere ihtiyaç duyulmayan mekanlarda da o mekana özel mobilya tasarımları yapıyoruz.

Anlaşılıyor ki ABRA sadece mobilyayla sınırlı kalmayacak…

Cemal Çobanoğlu: Abra aslında bizim tasarım ürünlerimizi bünyesinde barındıran markamız. Ama biz “Abra Design Studio” olarak mimarlık, iç mimarlık ve ürün tasarımı konularında çalışmaya devam ediyoruz.

Süreç nasıl işliyor? Sadece tasarımı yapıp bırakmaktan ziyade, üretimle de ilgileniyorsunuz sanırım.

Başak Bakkaloğlu: Süreç tabii aklımıza gelen ilk fikirleri yazıp, çizmemizle başlıyor. Bu fikirler kafamızda belirli bir olgunluğa ulaştıktan sonra da masa başında onu biraz daha somutlaştırıyoruz. Bir yandan malzeme ve detay araştırmalarımızı yapıyoruz. Uygulama aşamasına geçmeden zanaatkar ve üreticilerle uzun görüşmeler yapıyoruz. Çünkü bazen üretim tekniği, bazen de malzemenin kısıtlamaları tasarımı değiştirebiliyor. O yüzden zanaatkarları bu noktada işe dahil etmek bizim için çok önemli. Kimi zaman onlar tasarıma katkıda bulunuyorlar kimi zaman da biz üretim sistemine müdahalelerde bulunuyoruz. Aslında son ürün böyle kolektif bir çalışmayla ortaya çıkıyor.

“Birlikte çalıştığımız zanaatkârlar bizim ortaklarımız gibiler; onlardan çok fazla besleniyoruz, biz de onları besliyoruz.”

İşin/tasarımın içine üreticiyi, zanaatkârı da katıyorsunuz. Son dönemde bu tip üretimler fazlaca gündemde. Sizin bu tavrınız zanaatkârların da işlerini sürdürebilmesine yönelik mi?

Cemal Çobanoğlu: Zanaatkarların işlerini sürdürebilmesine önem veriyoruz tabii ama aslında bu durum o kadar ajite edilecek bir boyutta değil bizce. Bizim çalıştığımız alanlardaki zanaatkarların çoğu, en azından piyasanın günümüz koşullarına adapte olmak isteyenler, çok iyi işler yapıyorlar. Yani “zanaat bizim sayemizde ölmüyor” tavrı biraz abartılı bir tavır. Onları şöyle bir duruma sokmak bize saçma geliyor. “Biz iki insan geldik, bizim sayemizde iş yapıyorlar, tasarımcılar sayesinde zanaatları ölmedi” şeklinde bir durum yok.

Başak Bakkaloğlu: Zanaat ürünü tasarımların önemini kavramış, değerini bilen kişiler azımsanamayacak kadar çok, bizim bu konuda bir ümitsizliğimiz yok.

Cemal Çobanoğlu: Bir yandan da birlikte çalıştığımız zanaatkârlar bizim ortaklarımız gibiler. İki tarafın da vereceği ve alacağı şeyler oluyor. Onlardan çok fazla besleniyoruz, biz de onları besliyoruz.

Mobilyalarınızın uygun olduğunu düşündüğünüz belli bir mekân tipi var mı?

Başak Bakkaloğlu: Tasarımlarımızın ilk bakışta konut, restoran, otel gibi daha sıcak mekânlar için tasarlandığı düşünülebilir. Ama artık ofisler de böyle şekilleniyor, daha sıcak, rahat, evi andıran çalışma ortamları… Ofislerde de çok mekanik mobilyalar kullanılmıyor artık. O yüzden bu konuda bir sınıflandırmaya gitmek istemeyiz aslında.

Tüm mobilyaların birer ismi ve hikâyesi var sanırım. Biraz anlatır mısınız?

Cemal Çobanoğlu: Tabii, her mobilyamızın tasarım sürecinin bir yerinde aklımıza gelen ya da fikrin ilk geldiği andan beri onunla andığımız isimleri var. “Gabo” sehpa, buna bir örnek aslında. Ben konstrüktivist heykeltıraş Naum Gabo’nun işlerini çok severim. Kinetik sanatı, geometrik formlarla üçüncü boyutta yanılsamalar yaratması, bana Gabo’yu tasarlarken ilham vermiştir. Ortaya çıkan ürün ile Gabo’nun eserleri arasında benzerlikler var diyebilirim.


Gabo sehpa

Mairea serisi de, sade formu ve doğal malzeme kullanımıyla softmodernizm etkileri taşıdığından adını Alvar Aalto’nun softmodernizme geçiş eseri olarak kabul edilen Villa Mairea’dan alıyor mesela…


Mairea Serisi

Başak Bakkaloğlu: “Pier” kitaplık da oranlarını De Stijl hareketinin ortaya çıkardığı yatay ve düşey çizgilerin hiyerarşisinden alıyor. Piet Mondrian bu hareketin öncülerinden. Onun “Pier and Ocean” adlı tablosuna bakınca “Pier” kitaplık üzerinde olan formsal etkisini görebilirsin. Tabii her zaman bu kadar net referanslarımız yok. Mesela “Voi” klasik bir sandalyede bulunan oturma, sırt ve ayak bileşenlerinin bir araya geliş biçimlerine bir alternatif yaratma isteğiyle ortaya çıktı. Tüm bu parçaları iki ana bileşende topladık: Arka ayaklar ve sırt bölümünün oluşturduğu çerçeve, ve ön ayaklarla birleşen oturma fontu…Adının bir anlamı yok aslında, kulağımıza hoş geldi…


Pier Kitaplık


Voi Sandalyeler

Mobilyalarınızda sadece görsellik-fonksiyona eğilmemişsiniz, ek olarak hepsi arka planında güçlü referanslar barındırıyor.

Başak Bakkaloğlu: Bu Cemal’in bahsettiği teorik altyapının bizi beslediği nokta.

Cemal Çobanoğlu: Araştırmalarımızın, kafamızda yer eden gözlemlerin ve birikimin de bir nevi geri dönüşü aslında.

Peki ileriye yönelik planlarınız neler?

Cemal Çobanoğlu: Kısa vadede tasarlamaya devam edeceğiz, aklımızda çok fazla fikir birikti. Aynı zamanda, yurtdışından bir marka ile görüşüyoruz, önümüzdeki günlerde bu markaya bir koleksiyon çalışacağız. Bu gibi başka markalar ile çalışmalarımıza da ağırlık vermek istiyoruz. Tasarımı biz yapıyorsak üretimini de mutlaka biz yaparız gibi bir düşüncemiz yok. Yeni üretim tekniklerine karşı oldukça meraklıyız ve elimizdeki üretim olanakları dışında da diğer olanakları değerlendirmeyi hedefliyoruz.

Başak Bakkaloğlu: Cemal’in bahsettikleri Abra’nın dışarıya açılmasıyla ilgili öngörülerimiz. Bir de dışarıyı ABRA’ya nasıl dahil edeceğimiz konusunda hayallerimiz var. İleride bizim gibi genç başka tasarımcıların mobilyalarını da bünyemize almak istiyoruz. ABRA, yalnızca Cemal ile Başak’ın tasarımlarından oluşmasın, kolektif bir marka olsun istiyoruz. Abra’nın kuruluş süreci biraz zorlu bir yoldu, bu yolu tercih etmeyen birçok başarılı genç tasarımcı var. Onların tasarımlarını da onlar adına tanıtmak ve son kullanıcıyla buluşturmak istiyoruz.

Cemal Çobanoğlu: Tabii mimarlık-iç mimarlık çalışmalarımız bir yandan sürüyor. Kendi mesleklerimizden kopmak istemiyoruz, mobilya bunun sadece bir dalı…

Son olarak bu sıralar sizi nerelerde görebiliriz?

Başak Bakkaloğlu: Koleksiyonumuzdaki tüm ürünleri Moda’daki stüdyomuzda görebilirsiniz. Ek olarak, Pervititch serimiz, 2 Nisan’a kadar Eski Şapka Fabrikası’nda Design Week kapsamındaki Design Spirit Sergisi’nde olacak. 26 Şubat’ta yine IDW atölye programında, genç tasarımcıların İstanbul için kült bir hediyelik eşya-ürün tasarlayacağı bir workshop var. Workshop öncesi seminerlerde “Şehrinden İlham Alan Tasarımın Hikayesi”ni anlatacağız. TAK’ta “Pecha Kucha Global Night”ta sunumumuza da bekleriz. Bizim haricimizde 40 ülke ve 100 şehirden konuşmacıların katılacağı, toplam 24 saat kesintisiz devam edecek bir tasarım etkinliği olacak.

Gerçekten keyifli bir söyleşi oldu, teşekkürler…

Başak Bakkaloğlu- Cemal Çobanoğlu: Biz teşekkür ederiz.

*ABRA’ya dair tüm bilgiler ve ürünlere http://www.abradesignstudio.com adresinden ulaşılabilir.

Etiketler

Bir yanıt yazın