“Hakikatin Küçük Ölçekli Bir Oluşumu”

Atölye K maket atölyesinin kurucusu, Murat Tabanlıoğlu, Han Tümertekin, Emre Arolat, Nevzat Sayın gibi ülkenin önde gelen mimarları ile çalışan Murat Küçük ile mimari maket yapma pratikleri üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

Özüm İtez: Maket yapmaya nasıl başladınız, sizi bu işe neler yönlendirdi?

Murat Küçük: Ben ODTÜ Mimarlık mezunuyum. Üniversitede öğrenciliğim sırasında çok iyi maketler vermedim hiçbir zaman. Öğrenciliğimin sonlarına doğru bizim bir proje ekibimiz vardı. O ekiple yarışmalara girerken ben o ekipte maket yapımına yardım etmeye başlamıştım. Elimin hassasiyeti ve sabrım bu alana yönelmeme biraz yardımcı oldu sanırım. Sonrasında, ekip dışında, beni tanıyan bazı arkadaşlarımın yarışma maketlerini yapmamı istemesiyle biraz yarı-profesyonel bir şekilde bu alana yönelmeye başladım. Aradan bir süre geçtikten sonra da yaptığım maketlerin takdir edilmesi, beğenilmesi ile birlikte bu işi daha ciddiye almam gerektiğini fark ettim.

Sanırım maket yapmayı öğrendiğiniz bir ustanız olmadı hiç, kendi kendinize öğrendiniz?

Bir anlamda öyle oldu, evet. Ankara’da yaşıyordum. Ankara’da bir maket atölyesinde bir süre bazı maketler için çalışmışlığım var ancak herhangi bir atölyenin sisteminden geçmememden kaynaklı, farklı maket yapma yöntemleri geliştirdim. Birçok farklı malzeme ve yöntem denedim, araştırdım. İlk zamanlar benim çalıştığım herkes, yani işverenlerim, mimardı. Daha doğrusu şöyle anlatmam gerekir sanırım. 1999’da Ankara’yı bırakıp İstanbul’a geldiğim zaman burada bir maket atölyesi açma fikri de yoktu aslında aklımda ama Arolat Mimarlık ile iş görüşmesine gitmiştim, görüşmede mimari maket konusunda deneyimlerimden bahsettim. Eğer isterlerse ofislerinde bu konu üzerine çalışabileceğimi söyledim. Sonra Emre Bey bu konuya sıcak baktı ve onların ofisinde, 2,5 sene profesyonel-yarı profesyonel maketler ürettim.

O dönemlerde maketleri tamamen elle, maket bıçağı, kesici uçlar, şu an hala kullanılan bazı yapıştırıcılar ile yapıyorduk. Lazer, CNC gibi teknolojiler ağırlıklı olarak 1997’de İstanbul’a girdi. Ankara’da da birlikte çalıştığım atölyeye de CNC tezgahı alınmasına önayak olmuştum. Ancak Arolat Mimarlık’ta böyle olanaklarımız yoktu. Yaptığım maketlerde projenin ifadesini verebilmek için sürekli bir arayış içerisindeydim. Eğer yapıda ahşap kullanılıyorsa, boya ile değil, ahşabın doğal görüntüsünü verebilmek için, marangozlar için üretilmiş kaplama malzemesini alıp uyguluyordum. Bazen bilgisayardan çıktı alıp onun üzerine işlem yaptığımız da oluyordu. 2-3 sene kadar onların tasarımlarının maket hallerini ben oluşturdum. 1999 yılında Dalaman Havalimanı yarışması yapılıyordu, proje sayfalarında da kullanabilecek 1/200 ölçeğinde hem plan hem de kesit maket üretmeye karar verdik. O çalışma sırasında gerçekten elde ettiğimiz maket ve onların fotoğrafları paftalara yerleştirildiği zaman insanlar render olduğunu düşünmüşlerdi. Emre Bey’in Dalaman Havalimanı için çıkardığı kitapta da sanırım bu maket fotolarının bazıları yer alıyor.

2,5 senenin sonunda artık yavaş yavaş bir atölye kurarak, serbest bir çalışma düzenine geçme fikri oluştu. İlk atölyem Ortaköy’de idi. Öncelikle 1 kişilik atölyem vardı. Küçük ölçekli ancak hassas bir CNC makinesi aldım. Daha sonra her makette oluşan yeni ihtiyaçları, zaman içerisinde temin etmeye başladık.

Biraz ekibinizden bahsedebilir misiniz, nasıl bir ekiple çalışıyorsunuz?

Eskiden maket atölyeleri de mimarlık ofisleri gibi birer ikişer kişilik takımları vardı veya çok küçük gruplardan oluşuyordu. Bugün mimarlık ofislerinde gözlemlediğimiz çalışan sayısındaki artışı maket atölyelerinde de görebiliyoruz. Eskiden 1 veya 2 kişi ile yaptığımız maket çalışmaları, işlerin de büyümesi ve temposunun artmasından dolayı şu anda ciddi bir ekipleşme içinde. Bu ekipleşme atölyede çalışan insanların iş bölümünde de çeşitlenmesine yol açtı. Eskiden bir maketi bir 1-2 kişi alıp başından sonuna kadar yapardı. Bugün artık öyle değil. Maketi çizen, maketin montajını yapan, maketi boyayan, peyzajını yapan kişiler olarak ekip ayrışmaya başladı. Bunun faydası olduğu gibi zararları da var. Çünkü maketi bir kişi başından sonuna kadar yapıyor olsa, tüm maketi ve onun kompozisyonunu okuması farklı oluyor ve en nihayetinde süreç içerisinde alınması gereken kararlar daha kolay alınabiliyor. Bizde öyle değil ama diğer atölyelerden biliyorum, bir kişi sadece boya yapıyor ama neyi boyadığını pek de önemsemiyor. Montaj yapan hangi binanın montajını yaptığını çok da düşünmeyebiliyor. Bir tür fabrika bandı üretimi var. Biz mümkün olduğu kadar çalışan arkadaşlarımızın süreç içerisinde maketi nasıl olacağına, olması gerektiğine dair fikirleri varsa onu ifade edebilmesi ve kullanabilmesini sağlamaya çalışıyoruz.

Bize gelen işler genelde “bunu Atölye K çok iyi yapar” öngörüsü ile geliyor. Hem şanslıyız hem de zorlayan bir tarafı var. Zorlanmak keyifli ama her çalışmada, her yeni üretimde, yeniden deneyimlemek, nasıl ifade edeceğimizi araştırmak zorunda kalıyoruz bu da bizim maket sürecini etkileyen bir durum. Elbette satış maketleri için söylemiyorum bunu. Öyle tasarımlarla karşılaşıyoruz ki, o tasarımın makete dönüşme halini tasarlarken zorlanıyoruz veya biz kendi kendimizi zorluyoruz. Bunun için de sürekli kullandığımız araçların sınırlarını zorluyoruz. Nihayetinde de daha detaylı, ölçeğe rağmen daha büyük ölçekmiş gibi ifadeler yakaladığımız maketler üretebiliyoruz.

Mesleğe başladığınızdan beri, maket yapım teknolojiler, üslupları ve malzemelerinde büyük değişimler olduğunu tahmin ediyorum. Bunlar hakkında neler düşünüyorsunuz, 3B yazıcı gibi teknolojilerin atölyenizde bir yeri olacak mı?

Biz 3B yazıcıları atölyemiz bünyesine katmadık.

Sizi heyecanlandıran bir teknoloji mi?

Endüstriyel tasarım için prototip oluştururken çok başarılı bir teknoloji. Bir de mimari ofislerin tasarımlarının ilk aşamalarında hızlıca 3 boyutlu olarak görebilmeleri için iyi. Ancak bizim kullanımımız için yeterli hassaslıkta olmadığını görüyoruz. Birçok kez denedik, bazen dışarıdan 3B yazıcı ile parçalar ürettiriyoruz ancak üretim sırasında onun hala yeterli hassaslıkta olmadığını görüyoruz. Ancak zaman zaman çok büyük ölçekli, 1/2000, 1/1000 ölçekli kentsel maketlerde belki kullanılabilir. İki tür 3B yazıcı var biri kablo gibi bir sistemle diğeri tozla çalışıyor. Tozla çalışanın hassasiyeti çok yüksekse kentsel maketlerde küçük kütlelerin yapımında başarılı, yurtdışında, bazı fuarlarda, Venedik Bienali’nde bunun örneklerini gördüm. Bir yandan mimarların kendi ofislerinde bu makinaları kullanmaları oldukça faydalı oluyor. Bazı ofislerde var, kullanıyorlar.

Belki bir nevi 3 boyutlu eskiz gibi kullanıyorlar…

Aynen öyle kullanıyorlar, onlar için çok iyi ve bizim için de kütle kararlarının ilk aşamalarda alınıp daha sonra makete gelmesi iyi oluyor.

Peki, bu nasıl bir ilişki? Siz bir yandan çalışırken, mimarlar gelip makete müdahale ediyor mu? Bir diğer merak ettiğim konu da maketin oluşum aşamasında mimarın gördükleri onun tekrar projeye dönmesine neden oluyor mu?

Mimar kökenli olmamdan kaynaklı, bu işe başladığımda ilk iletişime geçtiğim kişiler mimarlardı. Onlar da bildik mimarlar, Han Tümertekin, Nevzat Sayın, Emre Arolat – zaten birlikte çalışmıştık –, Hasan Çalışlar ve Kerem Erginoğlu,… Bu kişilerle ilk çalışmaya başladığımız dönemde bir çalışma metodu geliştirdik. Maket yaptırma düşüncesi ilk oluştuğu zaman, henüz çalışmaya başlamadan önce, bir ön görüşme yapıyor ve o toplantı esnasında projenin tasarımına dair fikir alışverişinde bulunup hakkında konuşuyoruz. Maket aşamasına gelindiğinde bize proje gönderildikten sonra, gerekirse bir görüşme daha yaparak maket oluştururken hangi malzemeleri nasıl kullanacağım, onları nasıl ifade edeceğim üzerine bir fikir alışverişi yapıyoruz. Bunu takiben bir süre biz maketi çalışıyoruz, çalışmanın bir aşamasında ara bir toplantı yapıp ürün üzerinden tartışıyoruz. Bu tartışma esnasında biz de projeye neredeyse onlar kadar hakim olmaya başladığımız için eğer o süreçte tasarıma dair hala kararsız kalınmış yerler var ise, bu konuların nasıl çözümlenebileceğine dair konuşuyoruz. Her ne kadar o ana kadar birçok 3 boyutlu görselleştirmeler üretiliyor olsa da maket bir tür hakikat haline gelmeye başlıyor mimarlar için; veya hakikatin küçük ölçekli bir oluşumu…

“Gerek iş temposu gerek de maketlerdeki beklentiler, satış amaçlı maketlere doğru kaymaya başladığı için o güzel keyifli sohbetler biraz azaldı”

 

Sizin yaptığınız gibi gerçek malzemeler ile çalışıldığında da malzemenin nasıl duracağını da görmeye başlıyorlar.

Onu da mümkün olduğu kadar ölçekle ilişkisini kurarak ifadesini vermeye çalışıyoruz. Her zaman gerçek malzeme kullanmıyoruz ancak kullandığımız boya ve renkleri ölçeğine uygun olarak ifade ediyoruz. Ölçek küçülürse boyayı daha hafif ve belirsiz atıyoruz. Bazen de eğer o ifade proje için önemliyse, ölçeğine rağmen, bir miktar öne çıkardığımız da oluyor. Bunlar mimari ofislerle görüşmeler sırasında ortaya çıkıyor. Tasarımda eğer benim de benimsemediğim noktalar var ise, bir miktar şaka bir miktar ukalalık yaparak o noktaları deşiyoruz çünkü bir yandan neden böyle şekillendiğini, tasarım düşüncelerinin ne olduğunu merak da ediyorum. Bu hem bize hem de onlara fayda sağlıyor ama son zamanlarda gerek iş temposu gerek de maketlerdeki beklentiler, satış amaçlı maketlere doğru kaymaya başladığı için o güzel keyifli sohbetler biraz azaldı. İşverende çeşitlenmeler oldu. Ağırlıklı olarak artan konut stokuna dair verilen hizmetlerden dolayı, bunlar için yapılan satış maketlerinin üretimi ve planlamasını gayrimenkulcüler ve inşaat firmaları ile birebir görüşerek oluşturmaya başladık. Ama buna rağmen maketi üretirken proje müellifinin görüşlerini almayı tercih ediyorum. İşverenlerin çoğu da bunu tercih ediyor mimarlar daha hakim olduğu için.

Yıllar içerisinde ürettiğiniz maketlerin tipolojisi de herhalde bu yönde değişti?

Biz yine de şanslıydık sanırım, en baştan mimarlar ile çalışmaya başlamamdan kaynaklı olarak. Mimarların işverene “çalışma maketi” sunmayı ve bizimle çalışmayı tercih etmesi nedeniyle hep mimarlara daha yakın olduk. Ayrıca çalıştığımız mimarlık ofislerinin üretimlerindeki çeşitlilik de bizim çok farklı tiplerde maketler yapabilmemizi sağladı. Bir dönem yurtdışındaki büyükelçilikler için sınırlı, davetli yarışmalar açılıyordu, sanıyorum 4 ya da 5 tane büyükelçilik yapısının maketini yaptık ve o maketler ağırlıklı olarak soyut malzemelerle yapıldı. Daha sıcak görünmesinden dolayı bu gibi durumlar ahşap malzeme kullanmayı tercih ediyoruz. Dışişleri Bakanlığı da bu konuda destek oldu bize, şu an maketler oralarda sergileniyor.

Size en çok heyecan veren maket üretim biçimi nedir? Bu gibi, fikir maketleri, soyut maketler mi, yoksa çok malzeme kullandığınız gerçekçi gözüken ve ayrıntılı maketler mi?

İlk maket yapmaya başladığımda da yarışma maketleri yaparak başladım. Yarışma maketlerinin ölçekleri genelde 1/500 veya 1/1000 oluyor. Benim her zaman amacım bu büyük ölçeklere rağmen acaba düşünceyi daha iyi anlatabilen maketler üretmek oldu. Bu ölçeklerdeki maketleri gerçekçi modellerden olmaktan çok, kendini ifade etme araçları olarak gördüm. Bu yüzden çok malzeme kullanmak yerine, soyut malzemeler, tek veya birkaç malzemeden oluşan, kütlesel ilişkileri gösteren maketler yaparak başladım. Bu nedenle ağırlıklı olarak ahşap maket yapmayı tercih ediyorum. Mimarlarla çalıştığımız birçok makette farklı ahşap çeşitleriyle yaptığım maketleri çok seviyorum. Tabanlıoğlu Mimarlık’ın SALT’ta açtığı AKM sergisinde kullanılacak maketi nasıl yapacağımızı konuştuğumuz toplantıdan bir kesit maket olması fikri ortaya çıktı. Bu maket ahşaptan olmasına rağmen içinde ve cephede kullandığımız çeşitli malzemeler ile yapının ilk inşa edildiği dönemdeki detaylarına yaklaştırmaya çalıştık. Salonda aydınlatma yaptık. Önce SALT’ta daha sonra da Tabanlıoğlu’nun küratörlüğündeki Venedik Mimarlık Bienali’nde sergilendi ve çok keyif aldığımız bir maket çalışmasıydı.

2008-2009’dan itibaren, ağırlıklı olarak konut sektöründeki inanılmaz büyümeden kaynaklı, rezidanslar, toplu konutlar, AVM-üstü-rezidanslar gibi birbirine benzer nitelikte yapı grupları için maketler geliştirmeye başladık. Bu birbirine çok benzeyen binaların maketlerini yaparken de yapıyı bir dış kütle/cephe çalışması gibi değil, aynı zamanda hacimsel durumlarını da ifade edebildiği için içini gösterebildiğimiz maketler yapmaya başladık. Bunun için camları şeffaf yaptıyoruz, içeride döşemeyi zaman zaman taş veya ahşap olarak gösterip bir hacim ifadesi vermeye çalışıyoruz. Muhakkak maketin içini de hissettirecek şekilde aydınlatma yapıyoruz, küçük LED’ler kullanarak içindeki hacimleri ve boşlukları gösteriyoruz. Bu yapının cepheleşmesindense, hacimleşmesi ve ilave boyut kazanmasını sağlıyor. Aydınlatma için satışa yönelik maketlerde, bazı yazılımlar geliştirildi, bu yazılımlar ile satışı yapılacak olan daire tipolojisi veya doğrudan dairenin kendisi gösterilebiliyor. Bir tablet uygulaması sayesinde istenilen dairenin ışığının yanması sağlanabiliyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın