“Biz Bu Sergiyi Yaparken ‘Herkesin Yaklaşabilmesi Lazım,’ Dedik”

20 Eylül 2012 Perşembe günü Modernin İcrası: ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ, 1946-1977 Sergisi SALT Galata'da görücüye çıktı.

Serginin açıldığı günün sabahında Vasıf Kortun, Pelin Derviş, Gökhan Karakuş, İhsan Karagöz ve Murat Tabanlıoğlu’nun katıldığı bir basın toplantısı düzenlendi.

Bu toplantıda SALT Araştırma ve Programlar Direktörü Vasıf Kortun sergi macerasının nasıl başladığını anlattı. Ardından sözü alan Kalebodur Yapı Ürünleri Grubu Pazarlamadan Sorumlu Başkan Yardımcısı İhsan Karagöz Kalebodur’un Türk Mimarisi’ne yaptığı katkılardan bahsetti ve 1/60 ölçeğinde hazırlanan AKM maketinin serginin ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı’na hediye edileceğini söyledi.

Murat Tabanlıoğlu, çocukluğuna dair anılardan yola çıkarak yapının geçmişini anlattı. Tabanlıoğlu Ailesi’nin yapıya olan bağlılığından bahsetti.

Serginin kuratörlerinden Pelin Derviş ise bu sergide bir zaman çizelgesi olduğunu anlattı. Hayati tabanlıoğlu’nun hayatından 30 yıllık bir kesiti aktardığını da sözlerine ekledi.

Kuratörlerden Gökhan Karakuş, Türkiye’ye dışarıdan gözlemleme fırsatına sahip olduğunu ve bu yüzden de daha net bir bakış açısına sahip olduğunu dile getirdi. mimarlık tarihi yazmaya çalışırken yeterli kaynak olmadığını farkettiğini ve arşiv olmadan bunun yapılamayacağını açıkladı. Türkiye’deki modernist yaklaşımların öneminin altını çizdi.

Toplantıda Hayati Bey’in bu avangart ekibin aktörlerini bir araya getiren kişi ve koordinasyonu mükemmel şekilde idare edebilen biri olduğu konuşuldu. AKM’nin Türkiye ve çevresinde dönemini en iyi yansıtan yapılardan biri olduğu vurgulandı.

Soruların ardından basın toplantısı sona erdi ve sergi gezildi.

Serginin gezilmesinin hemen ardından kuratörler Pelin Derviş ve Gökhan Karakuş’la sohbet etme fırsatı yakaladık.

Selin Biçer: Küratör olmak dışında, bu serginin içinde bulunmak size neler hissettirdi?

Pelin Derviş: Farklı kanallara girmeye ve oralarda derinleşmeye çalışmak zorlu bir süreçti. Bu gibi durumlarda her seferinde şaşırıyorum, nasıl bazı şeyler kayda geçmemiş bugüne kadar diye. Yola çıkış amacımız zaten bu açıkları hissederek oraları, yani onlara dair belleği onun üzerinden tarihi konuşabiliyor olmak. Bazı konulardaki bilgi eksikliği, kaynak yokluğu yine de her seferine çok şaşırtıcı oluyor benim için. Derinleşmek isteyeceğimiz başka kanallar da vardı. Ancak enerjimiz bu kadarına yetti, zaten sergi için daha fazlası belki de fazla olacaktı. Ama çalışma, özünde uzun soluklu bir süreç istiyor. Buradan gidilebilecek başka kanallar da var, örneğin cam işleri, halılar, mobilyalar ya da başka toplumsal boyutlar ya da diğer aktörler… Sergide göreceksiniz, AKM’nin tasarım ve yapımında çalışmış kişileri listeyen çok geniş bir künye var. Ona bakmanızı özellikle rica ederim. O künye, yangın sonrası yayınlanan katalogdan alınma. Bir de yangın öncesi kitapçığın içinde göreceğiniz künye var. Bu yayını da SALT Araştırma’da bu sergi için ayrılmış masanın üzerinde görebilirsiniz. O künyede de tanıdığımız insanlar var, bir kısmı hocalarımız olmuş, Yıldız Sey gibi… Bunları görüyor olmak da heyecan vericiydi. Birkaç şeyi aynı anda söylüyorum aslında. Kısacası, bir yandan konuyu anlamaya çalışmak, kimi konuları keşfetmek, bir yandan da bellek oluşturmaya çabalamak (özellikle tam da uzmanı olmadığımız konularda) güzel ve aynı zamanda sancılı hislerdi.

Beni duygusal olarak etkileyen şeylerden biri de kişilerle yaptığımız video kayıtları. Sergide bu kayıtların kısa versiyonları ses olarak yer alıyor, kulaklıklarla dinleyebiliyorsunuz. Bu kayıtlarda dinlediğiniz artık kişisel öyküler, bu çok etkileyici bence. Hakikaten bir mimarın bir işe otuz senesini vermesi tüyler ürpertici bir şey. O dirayeti gösterebiliyor olmak ve bu ürünü çıkarıyor olmak, hep birlikte. “Bu bina güzel mi, çirkin mi?” diye konuşmak zaten her anlamda son derece yüzeysel ve ilişkisiz. Ama bir de kişisel öyküleri dinleyin, derim. O dönemki üretim ve teknolojinin sınırlarına ve maddi olanaklara bakmayı, bir de bu yönden değerlendirmeyi denemek lazım. Sergi hazırlıklarında kişisel olarak önemsediğim unsurlardan biriydi bu da.

Gökhan Karakuş: His konusunda ben her zaman biraz taraflıyımdır: Modernizmin devam etmesini isteyen birisiyim. Açık ve net bir şekilde söyleyeyim: Bu bina Türkiye kültürünün ve modernizminin birleşimini gösteriyor ve bu beni heyecanlandırıyor. Türkiyenin modernist perspektifiye ilgili Cumhuriyet Dönemi’nde binlerce kitap yazıldı. Bu döneme önemsiz gibi bakıldı ama buradaki sentez oldukça net. Erken Cumhuriyet Dönemi modernizminin çoğu ithal edilmiş durumda. Bu da biraz taraflı olmak demek. Oysa AKM’nin yapımı, modernistleri eşit düzeyde buluşturup çalıştıran bir süreçti. Hayati Bey Almanya’ya gitmiş, bu işin eğitimini almış ve geri gelmiş. Aynı zamanda burada Türk işçisinin ve Türk malzemesinin de rolü var. Bu iş mimarlarla sınırlı değil, yapı sektörü ile birlikte oluşuyor. Sergide Türkiye’nin alüminyum tarihine de bakmaya çalıştık, yani alüminyumun yapı elemanı olarak kullanımının tarihine. Saf bir şekilde daldık ama baktık ki bu iş önemli. Türkiye’de mimarlık çizenler ve üretenlerle birlikte oluşuyor. Burada mimarlığı ve bina üretme süreçlerini görüyoruz. Ayrıca burası kamusal bir bina. Açık Hava Tiyatrosu ile birlikte düşünmek de gerekiyor…

SB: Burası aslında sadece bir bina değil. Burada bir yaşanmışlık var… Bina boyutlu Günlük hayat, sanat, mimari kimlik. Mimari tarafını daha fazla gündeme getirebileceğinize inanıyor musunuz? Çünkü çok tartışılan bir bina. Mimarlık hep gündem dışı kalıyor, kendi aramızda kalıyor. Daha da yayılabilecek mi?

GK: Biz bu sergiyi yaparken “Herkesin yaklaşabilmesi lazım,” dedik. Türkiye’de mimarlık sergisi yapan çok fazla yok. Son 5-6 yıldır yapan kişi Pelin Derviş’tir. Ama çok yaygın bir konsept değil.
Yaygınlaştırmak için sektör dışından seyirci çekmemiz gerek diye düşünüyorum. Kişisel düşüncem bu. Serginin SALT gibi bir çerçevede gerçekleşiyor olması değerli, çünkü SALT bu anlamda hakikaten önemli bir role sahip: Sadece sergilemeye değil, insanları araştırmaya teşvik etme üzerine kurulu. Aşağıdaki (SALT Araştırma) kitaplar, proje dosyaları ve arşivin tamamı ile birinci kattaki kesit-maketten oluşan bir sergiden söz ediyoruz.

PD: AKM hepimizin yaşamında yeri olan bir mekan. Mesela ben üniversite yıllarında, binanın öndeki platformda festival bileti alabilmek için sabahladığımızı hatırlıyorum. Kıbrıs’ta büyüdüm. Annemle her sömestr İstanbul’a gelirdik ve AKM ilk gittiğimiz yerlerden biriydi, çocuk tiyatrosu, bale vs… Öyle zannediyorum ki herkes için bir tür anı özelliği olan bir yer burası. Tartışmalar başka başka boyutlarda dolaşıyor kamuoyunda. Dolayısıyla herkesin kendine ait bir düşünce balonuyla geleceği bir sergi bu. Sergi ise o tartışmaların dışında kanallar açıyor. Binaya başka türlü yakınlaşmamızı, ona dokunmamızı, oradaki hayatları, kişilikleri, farklı dönemlerin olanaklarını ve zorluklarını görmemizi sağlıyor. Dolayısıyla bu sergi, belki de yapıyla bir başka yakınlaşma fırsatı verebilir, AKM’ye bakışın niteliğini/şeklini değiştirebilir diye düşünüyorum.

SB: Geçtiğimiz gün yaşanan yangın sizi endişelendirdi mi?

PD: Ben o gün ağladım. Çok kötü oldum. Neyse ki çabuk söndü.

SB: Yapının geleceği ile ilgili herhangi bir öngörünüz var mı? Ne olacak?

PD: Öngörüden ziyade bir dileğim var tabii: Hayatımıza bir an evvel geri dönmesini istiyorum. Oradaki etkinliklere gitmek istiyorum artık. Meydanın ışığı yok gibi kaç senedir, onun geri gelmesini istiyorum.

GK: Evet, bizim bu sergiyi yapma amaçlarımızdan biri binayı farklı bir şekilde gündeme getirmek idi. Tekrar kullanabilmeyi ben de istiyorum.

PD: Yenileme kararı bundan birkaç ay evvel, Nisan ayında belli oldu, çok sevindik.

GK: Opera, tiyatro, bale programı modernist bir programdı. Onu uygun bir mekanda yaşatırsanız, hakikaten bir takım şeyleri aktarmış olursunuz. Önemli bir aktarım o. Zaten serginin ismi o “Modernin İcrası”. Bu isim, bu rolün devam etmesini istediğimizin göstergelerinden biri.

SB: Tüm bu konuşmaya eklemek istediğiniz bir şey var mı?

GK: Ben şunu söylemek istiyorum: Mimarlığı kendi çevremiz içinde konuşuyoruz. Ama yaptıklarımızı kendi çevremiz ve yapı sektörü dışındaki insanlara da anlatmamız lazım ki mimarlık herkesin gündeminde olsun, biraz kapalı kalıyoruz

SB: En büyük eksik o zaten Türkiye’de. Çok teşekkür ederiz…

Etiketler

Bir yanıt yazın