“Bir Mimarlık Sergisi Yapmak İstemedik”

Mutluluk Fabrikaları Sergisi'nin açılısı için gittiğimiz Ankara'da Eczacıbaşı Yapı Ürünleri Grubu Müşteri İlişkileri Direktörü Arzu Uludağ Elazığ ile "gerçekten mutluluğun fabrikası olur mu?" diye konuştuk.

Derya Gürsel: Herkes mutluluk ile alışveriş merkezlerinin çelişkisi üzerinden yorumlamalar yaparken böyle bir soru ile başlamak uygun sanırım. Vitra olarak mimarlık ortamının kavramsal üretime katkılarınız çok büyük. Bu sergi de eğlenceli olduğu kadar düşünsel anlamda çelişki yaratan bir konumda. Merakım, bu noktaya kadar nasıl gelindi, ekip nasıl oluştu ve siz süreçte bu üretim sürecinde ne kadar yer aldınız?

Arzu Uludağ Elazığ: Biz VitrA olarak mimarlık platformuna hep destek olmaya çalışıyoruz. Bunu marka değerimizle ilişkilendiriyoruz. Çünkü yanında durmak isstediğimiz tek iş ortağımız mimarlar değil. Eczacıbaşı topluluğunun genel yapısıyla örtüşen bir yaklaşım olarak markaların değerinin topluma katkılarıyla oluşması gerektiği yaklaşımından kaynaklanıyor. Her konuda zaten kendini belli eden bir yaklaşım. Kültür, sanat festivallerini, sinema, müzik, bayan ve erkek voleybolunun desteklenmesi gibi kendi zamanına göre çok radikal hatta konu başlıklarına göre bunu toplumla birleştiren bir yapımız var. Biz de marka olarak bu değerleri savunuyoruz ve yapı sektörüyle ilgili sorumluluğu taşıyoruz. Ürün üretmek, satmak gibi tabii ki ticari faaliyetlerimiz var ama bunları yaparken de işbirliği yaptığımız kitlelerin kaygılarını doğru anlamak yani bir parça aldığımızı vermek, yanyana durmak için bu işleri yapıyoruz.

Söylediğiniz gibi mimarlık platformunu destekleyen birçok işimiz oldu. Genellikle burada destekçi ya da sponsor olmak yerine iş ortağı olmayı tercih ediyoruz. Yani fikri de birlikte geliştiriyoruz. Tabi burada sadece kendi aklımıza güvenmiyoruz. Böyle bir projede objektifliğine güvenebileceğimiz profesyonelleri yanımıza alarak onları bu iş için atıyoruz bizim adımıza bizimle düşünmelerini istiyoruz.

Bu proje de öyle oldu. Biz 2011’de yeni bir proje yapma ihtiyacımız vardı, mimarlık ortamında kalıcı olabilecek. O sırada TSMD’nin de bizimle temasları oldu. Biz onlarla bir şey yapmak istiyorduk açıkçası çünkü Ankara’da yeni bir oluşum başlamıştı, genelde hep İstanbul odaklı projeler gelişiyorduk ama Ankara’ya o kadar dokunamıyorduk. İki tarafında kafasında bazı şeyler vardı ama adını koyamıyorduk.

İki tarafta kendi bünyelerinde danışma kurulları kurdular, benimde içinde bulunduğum. Temelde geliştirdiğimiz fikir, eksik olan birşeyi tamamlamak olarak belirlendi ve bunun adını da “bellek” olarak koyduk. Aslında sizin de ARKİV ile uzun bir zamandır yaptığınız, amaçladığınız gibi, bir bellek oluşturmak. Fakat biz başka bir medyayla ve başka bir ucundan tutarak, basılı bir şey yaparak bunu yapmayı hedefledik. Son 10 yıla bakalım istedik, çünkü aslına bakılırsa ekonominin en hızlı değiştiği, sosyal yapının, inşaatın gelişim gösterdiği son 10 yılı çok kritik olarak değerlendirildi. Çünkü bu dinamiklere bağlı olarak mimarlık da çok ön plana çıktı. Şu an bakarsanız her müteahhit mimar ismiyle projesini satmaya çalışıyor. Bu güzel bir şey aslında. O yüzden son 10 yıl dedik ve açmadık, dar tuttuk. Başka bir türlü bir sınıflandırma da yapılabilirdi tabi ama “yapı tipi”ne göre yapalım bu arşivi dedik.

Yani bir sorun çözmeye çalışmadık. Çözülebilecek şeylerin ne olabileceğini önermek, konuşturabilmeyi, mimarlıkta bir konuşma platformu yaratmayı amaçladık. O kapının ilk anahtarı kitap. Kitapta yer alan projeler bir şekilde bu 10 yılda öne çıkmış yapılar. İlk açık AVM olmak, ilk yeşil AVM olmak gibi ilkleri barındıran yapılardan danışma kurulunun seçtiği yapılar. İyi veya kötüyü elemek gibi bir derdimiz hiç olmadı. Kitapla birlikte içine eleştiriler koyduk Deniz Gürel’e ait. Onlar da aslında herkese aynı gözle bakıp “sen karar ver” diyen eleştirilerdi.

Sergi ise bir sorun varsa tartışılsın, daha geniş kitlelere hitap etsin istedik. Yani sadece mimar değil, alışveriş merkezini yapan da hatta haftasonu giden de bu sergiden birşeyler alabilsin dedik. Saitali Köknar’a ilk briefi verdiğimiz de, ki benim çok net bir tavrım vardı, ki TSMD bana çok destek verdi, “Bir mimarlık sergisi yapmak istemiyoruz” dedik. Çünkü o zaman hedef kitlemizi çok daraltacaktık. Mimarlık dışı bir sergi olsun, konvensiyonel medyaları, daha popüler medyaları kullansın sadece paftalar okumayalım istedik.

DG: Son dönemde mimarlık sergileri de çok popüler aslında. Genelde belli medyaları kullanarak belli okumalar yapılan sergiler alışılageldik olmaya başladı. Ama Mutluluk Fabrikaları bunlardan çok net bir şekilde ayrılıyor. Yani bir çocuk da gelip bu sergide çok güzel vakit geçirebilir. Sizin bir yapı firması olarak mimarlar ile iş birliğinden doğacak bir sergiden beklentiniz de bu yönde miydi? Serginin sizin için hedefine ulaştığını söylemek mümkün mü öyleyse sırrı sizce nedir?

AU: İş birliği diyorum. TSMD bizim mimarlıkla ilgili her kararımızda daha etkin oldu. Ama VitrA’nın da daha etkili olduğu, pazarlama noktası diyebilirim. Sonuçta her yapılan iş alıcısı için yapılıyor. O sebeple 10 kişi gezsin 20 kişi gezsin diye bir sergi yapmıyoruz. Etki alanı büyüsün, konuşulsun diye yapıyoruz. Ayrıca bu sergi aslında sektörde bir araç. Ne kadar çok deneyimletirseniz o kadar çok içselleşiyor.

Sergiye bakarsanız, başka sergilerde var buna rakip olabilecek. Niye buna gelsin, onlara gitmesin? Biz sanki bir ürünü pazarlarmış gibi yaklaştık, yeni medyalar kullanılsın, bir çocukta gelebilsin hatta eğlensin, yoldan geçen, ekmek almaya giden biri de “AVM’ler ile ilgili Bir şey varmış haftasonu geleyim” desin, belki orada istatikleri okumak istemeyebilir, ama bu AVM’leri nasıl yapıyorlarmış diyerek eğlenir, oynar o da bir katkıdır. Yani kendini ortaya koymaksa, mimarlıkla ilgili konulara artı eksi diye kendimizi görmedik. Zaten sergi de taraf olmuyor. Nasıl kendi işimizi geliştirirken inovatif olsun diyoruz, kaliteli bir iş olmasını istiyoruz, katma değer getirsin diyoruz tüketiciye dokunsun diyoruz sergiyi de öyle gördük.

DG: Ben “Mutluluk Fabrikaları” sergisine gidiyorum dediğimde duyanlar “mutluluğun fabrikası mı? olur” dediler. Gerçekten insanı çelişkiye düşüren, dediğiniz gibi cevapsız bir sergi aslında… Peki sizin için geri bildirimler neler oldu? Hem kurumsal olarak hem de serginin küratöryel ekibine kavramsal olarak?

AU: Yeni konuları tartışmaya, kişilerin aklına gelmeyen başlıkları hatırlatmaya, bunların birarada tartışılabileceğini gözönüne getirmeye katkısı olduğunu düşünüyorum, ki hedefimiz de buydu. Biz hiç bir şekilde, ki TSMD de aynı şekilde, “AVM’ler çok iyidir hayatımıza mutluluk getirir” ya da tam tersi “AVM’ler birer fabrikadır, tüketmeye yönlendirir” demiyoruz. Sadece bunun üzerinde tartışma platformu açma riskini alabileceğimizi düşünüyoruz. Gerekli enformasyoni gerekli oyuncak herşey var gelen kendi kararını kendi verecek diyoruz.

Biz çok olumlu tepkiler aldık. Bu sergiyi ben Alışveriş Merkezi Yatırımcıları Derneği’nden insanlarla da gezdim. AVM’ler ile ilgili danışmanlık yapanlarla da gezdim. Çok beğendiler. Herkes başka türlü görüyor çünkü. Yürürken gördükleri istatistiklere “A bak ne güzel biz böyle bir bilgiyi hiç derlememiştik” diyebiliyorlar. Her bir pano hap gibi aslında. “Biz böyle yaklaşmamıştık, tüketici böyle düşünebilir doğru,” diye yaklaşanlarda oldu… Herkes ne almak isterse onunla çıkıyor ki bizim yapmak istediğimiz de buydu zaten. Hiçkimse de siz burada bunu eleştirmişsiniz, demedi. Çünkü dili itibariyle rencide edici değil. Üstten bakmıyor. Herkes üslübunu çok sevdi. Sıcak da bir sergi. Şeker dağıtıyoruz, ağzınızı da tatlandırabilir, AVM’ler gibi, ama üstünde de yazıyor “Şeker sağlığa zararlıdır,” hangisini yaşamak istediğinize kendiniz karar verin!

DG: Şimdi serginin ikincisi de geliyor bildiğim kadarıyla?

AU: İkinci konuya çalışmaya başladık, çağrısını yaptık. Adaylar geldi, hatta seçimler bitti.

DG: Birincisinin başarısından sonra mı karar verildi devam edilmeye?

AU: Evet. Aslında biz hiçbir konuda bir defalık bir iş yapmak istemiyoruz o yüzden kararlıydık devamını yapmaya. Çünkü hiç bir zaman bir kere de anlayamazsınız bir işin başarılı olup olmadığını. Ki başarılıydık (gülüyor), bunu şuradan da anlıyoruz ikinci çağrımıza çok daha fazla proje başvurdu. Başvurmayan fakat bizim içinde olmasını istediğimiz, arayıp nomine ettiğimiz insanlar da “A evet ben bunu izlemiştim” dedi. Demek ki daha iyiye gidiyor.

Kitapla birlikte sergisini de yapıcaz, ilk sergiyi Teşvikiye Galeri Işık’da yapmıştık. Şimdi İstanbul Modern çatısı altında yapacağız ki bundan da ayrıca gururluyuz tabii. Dünyaca ünlü sanatçıların eserlerinin olduğu bir müze, ikinci yılımızda bizi beğenerek kabul etti. Demek ki iyi bir iş yapmışız.

Bu sene küratörümüz Ertuğ Uçar ve çok daha farklı bir yaklaşıma sahip. Çünkü hiçbir yıl kendimizi tekrar etmek istemiyoruz. Onun da çok başka kitlelere heyecan getireceğine inanıyoruz.

DG: Sanırım bazı süprizler var.

AU: Evet…

DG: O zaman çok tebrik ve teşekkür ederiz vakit ayırdığınız için.

AU: Ben teşekkür ederim.

Etiketler

Bir yanıt yazın