Yerinden Edilenlerin Anlatısı Olarak Bir Enstalasyon Önerisi: Sekans

Yerinden Edilenlerin Anlatısı Olarak Bir Enstalasyon Önerisi: Sekans

‘’Sekans’’ yerinden edilenlerin hikayesini yansıtan bir enstalasyon çalışmasıdır. Savaş, yıkım ve birçok farklı sebepten dolayı evinden koparılanların hikayesini gündeme taşıyan bu enstalasyon, ev kavramının yıkılış ve kuruluş sürecini deneyimletir. Yersizliğin deneyimini sunan ‘’Sekans’’ ev kavramını yeniden düşündürmeyi hedefler. Tasarımcıları Çağatay Çomaklı ve İrem İncetuzcu olan enstalasyon kentteki yerini bulmak için sponsorunu aramaktadır.

TASARIM RAPORU:

SEKANS

“Kentin misafiri, kentilinin deneyimi ve sığınmacıların hikayesi”

Bütün yaşanmışlığıyla geride bıraktıkları evlerinin izini, belleklerinde taşır yerinden edilenler. Bu izi ararlar ve bu izi taşırlar her gittikleri yere. Sığındıklarını bilerek ve başkalarının yerinde “yaşam” bulma umuduyla yola çıkarlar. Bu umutla vardıkları kamplar onlara bir dizi sıralı kutu sunar. Gündelik yaşantının rutininden oldukça uzak, mekanın toplumsal üretimine aykırıdır bu kamplar. Genellikle kentin sınırında yer alan bu alanlar toplumdan da sınır dışı edilmiş bir zihniyeti bahşeder kullanıcısına. Fiziksel ve zihinsel var oluşuyla diğerileştirir kullanıcısını.

Kendine yeter tarihselliği ile “kamplar”, insanın yaşamak edimini varlığından soyutlayarak insanı ötekileştiren belirsizlik alanlarıdır. Bir yer kurma pratiği olan bu alanlar yuva ile yuvasızlık arasında çırpınırken “yersizlerin yeri” olma çabasındadır. Bütün tarihselliğinin okuttuğu çaresizlik bir denemeden öteye taşıtmamaktadır bu çabayı. Bu mekanların çaresizliği ise evini terk etmiş sığınmacılara yalnızca “barınma temelli” kutularla yaklaşmasındandır. Tam da bu noktada sorulmalıdır ki yerinden edilenlere sağlıklı bir ev sunabilir mi bu alanlar?

Bu aşamada ev nedir, neydi ve onlar için artık ne olacak gibi sorgularda bulunmak mümkündür. Ev, aidiyet üzerine kurulu bir mekan olarak herkesin zihninde başka anlamlarda ve anılarda yer almaktadır. Eski evlerini terk etmiş kimseler için ise artık bu anlamlar yeni yerleşim yerlerinde yeniden inşa edilmeyi beklemektedir. Yerinden edilen bu kişilerce ev, artık tanıdık bir anı ya da anlamdan ibarettir. Bu anı ve anlamlardan yoksun olan zihin yersizlik duygusunu beraberinde getirir. Yersizliğin yıkımı güvenin kurulumuyla mümkündür. Kamp alanları ise güvenin kurulumuna yön veren tanıdık izlerden oldukça uzaktadır.

Toplumsal uyumun sağlanamadığı kentin kıyısında köşesinde yer alan bu alanlar kent sisteminde ve kentlinin zihninde kabul görememektedir. Günümüz kentleri tüm karmaşasıyla henüz kendisine yetemezken böylesine güçlü bir girdiye nasıl cevap verebilir? Kent her gün yeniden ürettiği mekanlarıyla kentlisine yetebildiği anda yerinden edilen yeni kullanıcısını da kucaklayabilecektir. Ancak böylesine ideal bir koşula rastlamak pek de mümkün değildir. Bu sebeptendir ki yerinden edilenlere sunulan mekanlar “mahkum edilmiş bir alan, hatta reddedilen bir vatan”** gibi yer olma hissinden yoksun kent parçalarıdır.

Geldikleri yerin asıl sakinlerine ait olan kent belirli oranda ev sahipliği yapar yersizlere. Sahip olduğu koşulları ideal şartlarda olsaydı belki daha normal şekilde kucaklardı yerinden edilenleri. Bu yüzdendir ki günümüz kentlerinde toplum ötekileştirir bu kimseleri ve ağızda çiğnenen bir kavrama dönüştürür onların hikayesini. Bazen yerinden edilenler izler kentliyi bazense kentli onlara bakar uzaktan. Aynı kentin içinde izleyen ve izlenen rollerini paylaşırlar. Koşullar bu ikililiğin birlikteliğine izin vermediği gibi mümkün de kılmaz bu yaşantıyı. Çalışmanın temelinde bu durumun mümkün olmayışına getirilen eleştirel yaklaşım bulunmaktadır.

Eleştirel yaklaşım kendisini kentlinin deneyimine bırakılan bir enstalasyon çalışmasında var etmektedir. Enstalasyon çalışması yerinden edilen kişilerin hikayesini mekansal sekanslarla sunmaktadır. Sekanslar yerlerinden edilmeyle başlayan ve eski yere geri dönmeyle son bulan süreçsel bir anlatıyı oluşturmaktadır. Bu anlatı kente adapte olarak kentliyi yerinden edilenlerin hisleriyle yüzleştirir. Anlatı “ev”de başlar ve yine “ev”de biter.

Yerinden edilenlerin yaşamlarındaki süreç, kentlinin yaşantısında deneyimlenen hikaye ve kentin yaşamsal sürecinde ev sahipliği yaptığı bu anlatı aslında her biri için bir sekans oluşturmaktadır. Çalışmanın ismini bulduğu “sekans” bahsi geçen rollerin yaşamsal sürecinde var olan bir izdir. Enstalasyon, bütüncül olarak kent mekanında bir sekans oluşturmakta olup parçacıl olarak da mekansal sekanslar sunmaktadır.

Enstalasyon dört fazdan oluşmaktadır ve her faz konu alınan bireylerin hikayesindeki farklı sekansları deneyimletmektedir. Fazlar arasında bulunan kopma alanları fazlar arası geçişi sağlarken yerinden edilenlerin mekansal geçiş esnasında hissettikleri zihinsel boşluğu temsil eder. Fazlardan ilki olan “yuva” bu kişilerin terk etmek durumunda kaldıkları evlerini sembolize eder. Burada var olan perde, zil, pencereler ve oturma alanları kullanıcının bu fazda durup vakit geçirmesini destekler. İlk fazda yer alan tohumlar yerinden edilenlerin anılarını ve zihinlerinde taşıdıkları anlamları temsil eder. İkinci faz ise evlerini terk ederken çıktıkları yolu sembolize etmektedir. İkinci faz bir “geçiş”tir fakat diğer fazlara göre daha uzun planlanmıştır. Yerinden edilenler diğer sekanslara göre bu kısmı daha hızlı kat etseler de bu “geçiş” halinin zihinsel izi diğer fazlardan daha güçlüdür. Üçüncü faz olan “yabancı” bu kişilerin ulaştıkları yeni yaşam alanlarını temsil eder. Hem onlar kente yabancıdır hem de kent onlara. Bu sekansta yersizlik hissi yerini güvene bırakamaz çünkü zihin tanıdıklıktan yoksundur. Tanıdıklıktan mahrum kalma hali küçük bir açıklıkta bulur kendisini. Hiç kimsenin olmayan fakat herkese ait olan “doğa” tanıdık gelir yersizlere. Tavandaki açıklıktan gökyüzü görülürken zeminde yalnızca toprağa basılmaktadır. Burada enstalasyonu deneyimleyen kişi birinci fazdan aldığı hafıza tohumlarını toprağa bırakır. Tohumlar bu kişilerin belleklerinde taşıdığı anıları temsil ederken toprakta bir süre sonra büyüyen çim yerinden edilenlerin kentte bıraktıkları izi sembolize etmektedir. Enstalasyon farklı kentsel mekanlarda kolayca yeniden kurulabilmektedir fakat taşınırken kente üçüncü fazın çimli toprağını bırakır. Son faz olan “arayış” ise terk ettikleri evlerinin döndüklerindeki halini temsil eder. İlk fazdaki formları taklit eder ama asla eskisi gibi olamaz. Pencere boşlukları vardır ama dışarısı gözükmez, bu fazda ampül yanmaz ve perdeler uçuşmaz. Sığınmacılar geri döndüklerinde evlerini bulabilir mi ya da artık onlar için ev nedir?

** Ötekine Konuşan Bir Mimarlık mı? Ötekileşmiş Bir Mimarlık mı? Göçmenler İçin Tasarım Pratiklerinin İflası ya da Yokluğu Üzerine Bir Okuma, Dr. Halil İbrahim Polat, 2013

Etiketler

Bir yanıt yazın