Katılımcı (Mert Uslu Mimarlık), DEÜ Depark Gama Binası ve Çevre Düzenlemesi Davetli Yarışması

Katılımcı (Mert Uslu Mimarlık), DEÜ Depark Gama Binası ve Çevre Düzenlemesi Davetli Yarışması

Teknolojik gelişmeler, gündelik hayatı kavrayışımızı büyük ölçüde dönüştürmektedir. Bu dönüşüm; kimi zaman iletişim ağlarıyla kıtalararası sınırların muğlaklaşması olarak belirir, kimi zaman hız kavramının bireyler üzerinde yarattığı haz ile kimi zaman da tüm bu teknolojik gelişmelere tepki veren doğal çevrenin iyileştirilmesi için yine teknolojinin kılavuzluk ettiği süreçler ile belirir. Dolayısıyla tüm pozitif ve negatif yönleriyle benimsediğimiz teknolojik gelişmeler her ne kadar ikilemli bir durumun gölgesinde olsa da içinde bulunduğumuz bu çağda; gezegen üzerindeki canlılığın sürdürülebilir kılınması, mevcut kaynakların sonraki nesillere kesintisiz aktarılması, daha konforlu yaşam alanlarının oluşturulması, uzun ve sağlıklı bir yaşamın kapılarının aralanması yine teknolojik gelişmeler koşuluna bağlıdır. Eğitimden, sağlığa, enerji, ham madde ve gıda üretiminden, savunma mekanizmalarına kadar pek çok alanın temelinde teknolojik gelişmeler yer almaktadır.  Bu sebeple özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde üniversite – sanayi işbirliği önemsenmekte ve bu kapsamda AR-GE (Araştırma – Geliştirme) ve inovasyon çalışmalarına ağırlık verilmektedir. Nitekim söz konusu bu çalışmaların yürütüleceği mekânsal yapılanmaların da en az içerisinde geliştirilen/denenen yeni uygulamalar kadar potansiyel taşıması; nitelikli, konforlu ve yaratıcılığı destekleyici çalışma alanlarının oluşturulması bağlamında son derece önemlidir.

Bu kapsamda 2013 yılında Ar-Ge ve inovasyon çalışmalarının gerçekleştirilmesi, üniversite-sanayi iş birliklerinin yaratılabilmesi adına kurulan DEPARK’ın (Dokuz Eylül Üniversitesi Teknoparkı) mevcut alfa ve beta binalarının artan gereksinimleri (yeni ofisler ve ortak sosyalleşme alanları ihtiyacı gibi) karşılayamaması üçüncü bir alan olarak gama yapısının tasarlanması durumunu ortaya çıkarmıştır. Kampüsün güneydoğusunda konumlanan teknopark alanına üçüncü bir yapının eklemlenmesi gerekliliğinden hareketle; özellikle mevcut yapılarda baskın bir biçimde hissedilen sosyalleşme ve etkileşim alanlarının kısıtlı olma hali temel sorunlardan biri olarak değerlendirilmiştir. Nitekim teknopark gibi teknolojiyi temel alan ve bu yönde denemeler/uygulamalar geliştiren yapılanmalarda, kullanıcıların ortak alanlarda bir araya gelebilmesi bu yönde rastlantısal karşılaşmaların gerçekleşmesi bilgi, fikir, deneyim gibi unsurların karşılıklı aktarımına, paylaşımına ve çoğaltımına zemin hazırlayan kuvvetli bir etkendir. Bu doğrultuda tasarım senaryosunun odağında paylaşıma, etkileşime, değiş-tokuşa fırsat veren ortak kullanım alanlarının yaratımı ön planda tutulmuştur. Bu alanların yapıya özgün bir kimlik katabilme potansiyelleri sorgulanmış ve özellikle günlük pratikte yapı kullanımı esnasında oluşabilecek kesintisiz bir akışın/hareketin izdüşümleri aranmıştır. Bu türlü bir sorgulama, tasarım senaryosunda ortak kullanım alanlarıyla sirkülasyon alanlarının çakıştırılması olgusunu yaratmıştır. Böylece iç ve dış mekanlar arasında oluşturulması hedeflenen kesintisiz akış; zeminde bir iz, yapıya eklemlenen bir üst örtü, iç mekanda yer yer şişerek bir amfi ya da yapıdan patlayıp dış mekana sıçrayan bir teras kurgusuna izin veren düşey sirkülasyon gibi mekânsal ögeler üzerinden kurgulanmıştır. Bu kurguda özellikle gama binasında kimi yerde genişleyerek kimi yerde dış mekana sıçrayarak yükselen düşey sirkülasyon, kampüsün güneydoğu cephesini sınırlayan otobandan algılanan simgesel bir ögeye dönüşmekte ve yapıya ikonik bir tavır kazandırmaktadır.

Alana yaya ulaşımını sağlayan yürüyüş aksının zemin izi biçiminde vurgulanması, özellikle üst ölçekte belirtilen kampüs içi sosyal alanlardan bu ize dâhil olunarak alan içerisindeki ortak kullanım mekanlarına akışı sağlamakta ve böylece alanın bir çekim merkezi haline gelmesi hedeflenmektedir. Kampüs içi çekim merkezine dönüşme hali, bilimsel üretimin merkezi olarak üniversitenin esas kullanıcısı olan öğrenciler üzerinde teknoparka ilişkin farkındalığın yaratılması adına stratejik bir rolü üstlenmiştir.

Yaya ulaşım aksının devamı olarak proje alanı içerisinde okunan zemin izinin ulaştığı kuluçka merkezi; kendi özgün işlevine ek olarak aynı zamanda çok amaçlı hizmet veren konferans salonu, kafeler ve sosyalleşme alanlarını (açık teraslar) da kapsamaktadır. Bu yapıda konumlanan konferans salonu, iç-dış ilişkisinin sürekliliğinin sağlandığı, istenildiğinde hem izole hem de dış mekanla bütünleşik bir senaryonun yaratılabildiği bir niteliğe sahiptir. Konferans salonu, sınırları kaldırıldığında kuluçka merkezine hizmet veren ortak bir amfiye dönüşürken aynı zamanda kendi içinde izole olabilen kurgusuyla özel amaçlı kullanımlara da cevap vermektedir. Salonun yeşil dokuya bakan şeffaf sınırları kaldırıldığında terasla bütünleşik davetkâr bir mekana evrilir. Kuluçka merkezinin zemin katında yer alan kafeler, konferans salonun çeperlerinden koparılarak salonun tek başına salt bir mekan olarak okunması pekiştirilir. Kafelerin dış mekana dönük yapısı, alana dahil olan tüm kullanıcıların bu mekanlara erişebilmesi adına önemlidir. Böylece doğrudan teknoparkı kullanmayan ancak içerisinde yer alan kafelere erişim sağlayan kullanıcıların, teknoparkın atmosferine ve orada var olan gündelik döngüye ilişkin fikir edinmesi sağlanır.

Kuluçka merkezinin zemin katında yer alan ortak çalışma alanları, sabit ve hareketli donatı elemanlarını (çalışma birimleri, oturma elemanları, hareketli panolar gibi) içerir. Hareketli donatı elemanları ortak çalışma alanında mekânsal esnekliğe olanak tanır. Yapının birinci katında yer alan ortak ve bireysel çalışma alanlarının farklılaşan zemin döşemesi, yer yer galerilere dönüşür ve mekansal zenginlik yaratılır. Söz konusu döşeme, birinci katta dış mekana uzayarak zemin katı karşılayan bir üst örtüye dönüşür ve ayrıca yer aldığı kota hizmet eden ortak kullanım terası olarak da etkileşimli alanlar oluşturma senaryosuna katılır. Kuluçka merkezinin bodrum katı ise; sığınak işlevini taşır. Ancak bu alanın sığınak ihtiyacı dışında kullanılabilmesi için çok amaçlı salon, video çekim merkezi, cnc kesim ve 3d printer alanı gibi işlevleri içerecek şekilde organize edilmesi öngörülmüştür. Kuluçka merkezinin ana yapı olan gamadan ayrışması, merkezin tüm alana (mevcut alfa ve beta yapılarına) hizmet edebilmesi amacıyla bir tasarım tavrı olarak belirmiştir.

Dış mekandaki zemin izinin kuluçka merkezini geçerek devam ettiği ve sonlanarak iç mekana aktığı Gama yapısında; düşey sirkülasyon ortak kullanıma dayalı bir etkileşim mekanına dönüşür ve bu tavır tüm katlara dağılır. Yapının girişinde strüktürel baskınlığı, esnekliği ve simgeselliği ile okunan düşey sirkülasyon, zemin kat ile bodrum katı iç içe geçiren bir amfiyle başlar ve bu noktada negatif-pozitif ilişkisini vurgular. Negatiften pozitife doğru yükselen akış, düşey sirkülasyonun biçimlenmesinde rol oynar ve bu heykelsi çekirdeğin her katında kullanıcılar farklı bir mekânsal algıyla tanışır. Çekirdeğin ortak kullanım senaryosu önerdiği ve her birinde ayrı bir mekansal perspektifin sunulduğu bu alanlarda; düşünmek, üretmek, bir araya gelmek kullanıcılar için ayrı bir motivasyon kaynağı olacaktır. Yapıya ikonik bir tavır yükleyen düşey sirkülasyonun yer yer başkalaşarak çalışma/dinleme, amfi ya da kafeterya gibi işlevleri de içermesi, çoğunlukla sadece katlar arası erişimi sağlayan bir unsur olarak algılanan merdiven ögesine farklı bir mekânsal kimlik kazandırır. Düşey düzlemde tüm katlar boyunca devam eden bir dijital ekran sirkülasyon boşluğuna eklemlenir. Dijital ekranda ofisler bünyesinde geliştirilen ürünlerin/çalışmaların gösterimi amaçlanır. Bununla birlikte düşey sirkülasyonun genişleyerek mekansallaştığı alanlarda yine ofislerin ürün ya da çalışma çıktılarının sergileneceği bir kurgu yaratılır. Katlar boyunca farklı açı ve biçimlerde süregiden düşey sirkülasyon katlar arası izini galeri boşlukları olarak okutur. Bu galeri boşlukları her katta şaşırtmalı bir biçimde konumlanarak farklı mekânsal algılar yaratır.

Yapının bodrum katı otopark, teknik hacimler, video çekim merkezi, cnc kesim ve 3d printer alanı (amfi dışında kalan alanlar) olarak kurgulanırken zemin katında yönetim birimleri, wet lab, kiralanabilir ofisler ve toplantı odası yer alır. Zemin katta girişi karşılayan simgesel düşey sirkülasyona ek olarak asansörleri ve ıslak mekanları içeren iki ayrı düşey çekirdek konumlanır. Düşey sirkülasyonun dış mekana sıçradığı 2. katta yaratılan ortak kullanım alanı kafeterya mekanı olarak hizmet sunar. Aynı zamanda bu sıçrama durumu dış mekanda gama yapısını algılatan baskın bir giriş saçağına dönüşür. Yapının ilk beş katında çoğunlukla büyük ve küçük ölçekli kiralanabilir ofisler yer alırken 6. ve 7. katlar kendi içinde özelleşebilen mekanlarıyla tam kat kiralanabilir ofisler olarak tasarlanmıştır. Çatı katında öngörülen kafeterya ve oturma alanları ile ayrı bir ortak kullanım alanı oluşturulmuştur. Bu bölümde yer alan oturma birimleri, çeperindeki yeşil alanın plan düzlemindeki hareketli kurgusu içinde biçimlenir. Ayrıca bu alanda yer alan kafeteryaya güneş panellerinden oluşan bir üst örtü önerilmektedir. Yapının cephe karakteri prekast güneş kırıcıların lineer dizilimiyle biçimlenir. Bu biçimlenme içerisinde yer yer ofislere özgü dinlenme/nefes alma alanları olarak beliren açık teraslar konumlanır. Ayrıca prekast güneş kırıcılar üzerine sarılan bitkiler, lineer biçimlenme üzerinde yeşil bir dokunun izlerinin okunmasını sağlar.

Sonuç olarak; özellikle ortak kullanım alanları ve bütünsel bir etkileşim senaryosunun üzerine kurulu biçimde gelişen tasarım kurgusu, kuluçka merkezi ile gama yapısının fiziksel mekanda var oluşları üzerinden kendini okutur. Zemin izinden başlayarak bir etkileşim ve çekim merkezi olma ve sadece kendi içinde çalışan değil aynı zamanda kampüsün tamamına etki etme anlayışı ile şekillenen proje, Dokuz Eylül Üniversitesi’nin yeni prestij alanı olarak kentsel alanda kendine özgü kimliğini sergileyecektir.

 

Etiketler

Bir yanıt yazın