Katılımcı, Bir Uygarlık Odağı Olarak Şehir Meclisleri Binası İçin Fikir Projesi Yarışması

Kerem Aydın, Onur İlgöz, Mert Duman, Halil İbrahim Gül ve Kaan Eyüboğlu'nun Bir Uygarlık Odağı Olarak Başkanlık ve Şehir Meclisleri Fikir Projesi Yarışması için hazırladığı proje.

Hikaye

Genel Söylem:

Proje süresince projeyi şekillendiren temel sorulardan biri, Türkiye’nin bir sonraki yüzyılına bu projenin ne söyleyeceği sorusu olmuştur. Türkiye’nin bulunduğu topraklarda tarih boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmasından doğan çok kültürlülük ortamının devamlılığının sağlanması, herkese açık, fikirlerini paylaşabileceği ve sanatını gerçekleştirebileceği bir atmosferin oluşturulması ve yönetimin yönetim organları ve halkın birlikteliği üzerinden gerçekleştiği bir geleceğe hitap etmektedir proje.

Tarih:

Konak Meydanı’nı ve çevresini özel kılan şüphesiz hemen hemen 2000 yıllık yaşantısını kesintisiz devam ettirebilmiş olmasıdır. Bu süreç içerisinde bünyesinde bir çok farklı toplumu barındırmış, bir çok farklı kimlik edinmiştir.

MÖ 3000’lerde insanlarla ilk defa temas etmiş İzmir, Konak Meydanı çevresine ilk yaklaşımlarını Yunan Kolonistlerle birlikte görmüştür. Henüz sular altında olan Konak Meydanı’nın çevresinin ilk kimliği de “liman yerleşimi” olmuş.

Antik Dönemde, Roma’nın kenti geliştirmesi ile Konak Meydanı çevresinin liman kimliğine “ticari merkez” olma kimliği de eklenmiş ve bu kimliği uzun bir süre baskın olarak devam etmiştir. Daha şimdiden Lidya, Pers, Helenistik, Roma ve çeşitli Akdeniz uygarlıklarının kültürel olarak birbirine karıştığı bir ortam olmuştur.

Ortaçağda çalkantılı süreçler geçirmiş olmasıyla birlikte Bizans imparatorluğu altında Konak Meydanı çevresi sahip olduğu kimlikleri korumuş ve ortamına Bizans kültürü de eklenmiştir. İlerleyen dönemlerde Selçukluların da İzmir’e girmesi ile birlikte Türk ve İslam kültürü de ilk defa ortama eklenmiştir.

Osmanlı’nın İzmir’i fethi sonrası Konak Meydanı çevresi liman ve ticari merkezi olmaya devam etmiştir. Osmanlı’nın farklı din ve etnik kökenlere açık olması sayesinde hem Hristiyanlık, Yahudilik ve İslam hem de Türkler, Rumlar, Yahudiler, Ermeniler ve diğer milletler bir arada yaşamıştır. Bu çok kültürlü ortam zengin ve çeşitli kültürel miras yaratmış, Konak Meydanı ve Çevresine “kültürel merkez” kimliğini eklemiştir.

Osmanlı’nın geç döneminde Avrupa ile ticaret ilişkilerinin ilerlemesi hem Avrupa kültürünü getirmiş hem de Konak Meydanı çevresinde Gümrük yapıları ve konsoloslukların açılmasına, ticari merkezcilikle birlikte artan uluslararası iletişim faaliyetlerine merkez olmasını sağlamıştır. Başka taraftan Osmanlı’nın bu bölgeyi Donanma Deniz Üssü olarak kullanması ve Sarı Kışla’nın inşası günümüz “Kent Meydanı” mekânının oluşumunda önemli bir adım olması ile birlikte bölgeye “askeri” kimlik de kazandırmıştır. Maalesef ki bu kimlik uzun ömürlü olamamış ve sarı kışlanın yıkımı ile ortadan kalkmıştır. Bu kimlikten günümüze kalan tek iz, Konak Meydanı peyzaj projesinde tasarlanmış meydan sınırıdır. Konak Meydanı’nın mekânsal olarak ortaya çıkışı ve Kemeraltı ticari dokusundan bir süredir uzaklaşmış olması onun ticari kimliği ile arasına mesafe koymuştur. Bu dönemlerde yapılmış olması gereken Yalı Camii günümüzde Meydanın önemli bir karakteri olmuştur.

20.yüzyıla doğru gelirken kent merkezi ikili bir hâle gelmeye başlamıştır. Artan dış ilişkiler ve batı kültürü Konak’ın Kuzeyine doğru gelişmiş ve Kordon çevresinin eğlence, sanat ve kültür merkezi olmasına sebep olmuştur. Konak çevresi ise geleneksel dokusunu ve hareketli yaşantısını devam ettirmiş, sanki kentin içinde başka bir kent hâline gelmiştir. Bölgede artan kurumsal ilişkiler sonucu yeni Hükümet Binası ve Belediye Binası inşa edilmiş, banka ve borsa gibi kurumsallaşmalar görülmeye başlanmıştır. Bu gelişmeler Konak Meydanının mekânsal tanımına katkı sağlarken ona “yönetim” kimliğini eklemiştir. Meydan’ın karakterini belirleyecek bir diğer eleman da 1901 yılında inşa edilmiş saat kulesidir. I. Dünya Savaşı sonrası Yunanlıların girmesi ardından Gazeteci Hasan Tahsin tarafından atılan ilk kurşun, Konak Meydanına “Direniş” karakterini katmış ve Türklerin mücadelesini simgeleyen bir anlam kazanmıştır.

Cumhuriyetin ilanından sonra Konak Meydanı ve çevresi idari, finans, eğitim ve kültür bakımından merkez niteliği taşımaya başlamıştır. Cumhuriyet sonrası modernleşmeyle birlikte Meydan çevresinde modern yapılar inşa edilmiş ve Meydan’a modern bir karakter katılmıştır. Fakat bu gelişmeler olurken ticaretin kalbi Kemeraltı’nın eski canlılığı zarar görmüş, han ve otellerin kullanımı azalmış, bölgeden konaklama çekilmiştir. Bu durum gece yaşantısının kalmamasına ve güvenliğin sağlanamamasına sebep olmuştur. Dağınık perakende ticaret olması ile de birlikte Kemeraltı’nda çöküntü bölge oluşmaya başlamış ve dolaylı olarak bu durum tüm çevreyi negatif etkilemiştir.

Günümüzde çevrede açılan restoranlar, mağazalar, alışveriş merkezleri, oteller ve konaklama tesisleri gibi ticari işletmeler Konak Meydanı’nın ticaret kimliğini güçlendirmiş, “turizm” kimliğini oluşturmuştur. Altyapı ve ulaşım çalışmaları, cumhuriyet bulvarının yayalarca güçlendirilmesi ve Konak Meydanı çevresinin peyzaj tasarımı ile sahile bağlanması, nitelikli bir park ve meydan haline getirilmesi ile Konak bölgesinin kalbi ve odak merkezi haline gelmiştir. Meydan’da düzenlenen etkinlikler ile kültür ve sanat kimliği güçlenmiştir. Kemeraltı koruma planları ile birlikte Kemeraltı’nın tarihi dokusu korunmaya çalışılmakta ve soyut değerlerin yaşantısının sürdürülebilirliği hedeflenmektedir. Çevresiyle birlikte bu alanın, hem yerel halk hem de turistler için cazibe merkezine dönüştürme çabaları Meydan’ın turistik kimliğini daha da çok desteklemektedir. Bunların yanında Meydan çevresindeki yönetim işlevlerinin desantralize olması ve çoktan bazı işlevlerin ve yapıların Meydan çevresini terk etmesi ise “yönetim” kimliğinin azalmakta olduğunu göstermektedir. Bu durumun sonuçlarından biri de 1981 yılından beri Meydan’ın Kuzey cephesini tanımlayan Belediye binasının yıkılması olmuştur.

Bu akışı takip ederek gelecek için ön görülebilecek yol, “kültür, sanat ve turistik” kimliklerinin ön plana çıkacağı, “ticaret” kimliğinin korunacağı ve destekleneceği, “yönetim” kimliğinin ise azalacağı ve fakat temsili olarak yaşatılmaya devam edileceğidir. Açılan yarışma ile birlikte istenen projenin temsili belediye fonksiyonlarına sahip olması ve kent meclisi istenmesi bunu desteklemektedir. Belediyeyi temsil etmesiyle beraber demokrasiyi de temsil etmesi istenmekte, bu da Meydan’a “demokrasi” kimliğinin eklenme eğilimini göstermektedir. Bunun yanında tüm Konak çevresini gezmeye gelen yerel halk ve turistler için nefes alma, dinlenme, yönlenme veya geziyi bitirme potansiyeli de proje alanını ve burada çözülecek mekânları etkilemektedir.

Demokrasi:

Demokrasi, mimari bağlamda insanların, halkın eylemleri ile deneyimleyebileceği bir biçimde aktarılmaya çalışılmıştır. Halkın, bir kenti deneyimlemesinin en saf hâli kent içindeki dolaşımı olarak yorumlanmış, bu yorum da “zemin” kavramını sorgulatmıştır. Zemin kullanımı, mimarinin kentli ile kuracağı ilişkinin, politikanın en temel belirleyicilerinden birisi olacaktır. Bundan dolayı da projenin aldığı ilk kararlardan biri zemini mümkün olduğunca halka vererek yönetimin halk ile kuracağı ilişkide halka bir öncelik verdiğini göstermesi olmuştur. Arazinin hemen yanında bulunan meydanın kamuya sunduğu özgürlük bu şekilde bir belediye yapısında da devam edebilecek, meydan yapı ile bütünleşebilecektir.

Zeminin politik bir mücadele ortamına dönüşmesi ile farklılıkları kabul eden bir demokrasi anlayışı ve bu farklılıkların ve kimliklerin kendini gösterebileceği bir alan olarak görülmesi, zeminin bu kalabalık ortama sunacağı kimliği herkesin sahiplenebilmesi ihtiyacını doğurmuştur. Buna karşılık olarak hiçbir canlıyı ayırt etmeyen doğa, zemini doğal bir topoğrafya ile kaplamıştır.

Topoğrafyadaki bir başka hayal, kent meclisinin başlattığı tartışma ortamını yapının dışına ve çevresine yayarak bir nevi kent için bir “tartışma merkezi” oluşturmak olmuştur. Yapının saçağının güvencesi altında halkın özgürce, kendiliğinden oluşacak farklı ölçeklerdeki grupların tartışmalar yapabileceği doğa ile iç içe bir ortam hayal edilmiştir. Bu şekilde, kentliler arasında başlayan küçük tartışmalar ve sohbetler büyüyüp topoğrafyanın merkezine ve çok amaçlı salona, oradan derinleşip yer altındaki kent meclisine, kent meclisinden de belediyenin karar mercilerine taşması arzulanmıştır.

Eski Yapı ve Bağlam ile kurulan İlişki ve Karakterin Ortaya Çıkışı:

Proje, eski yapının kent hafızasındaki yerini ve kimliğini sorgulamıştır. Eski yapıya yapılan bir gözlem, eski yapının sıralı kolon cephesinde açtığı boşluk ile kamu yaşantısını avlusuna alma yaklaşımını ortaya çıkarmıştır. Bu dokunuş, proje kapsamında yorumladığımız demokrasi algısının mimariye yaklaşımı ile uyumludur. Projede, kent hafızasında yer etmiş “boşluk” fikri ucuna götürülmüş ve boşluğun oluşma biçimindeki kolonların izlerini yalnızca boşluğu tanımlamak için değil, yıkılmış eski Belediye Binasının tamamını hatırlatacak şekilde genişlemiştir. Elde edilen, bir nevi eski Belediye Binasında kullanılmış kolon sırası bir iskelet olarak canlandırılmıştır. Buradan yola çıkan iskelet, süreç ilerledikçe kentsel hafızada yer etmiş daha önceki kimlikleri de üstüne almış, Osmanlı, Selçuklu, Antik Roma ve Yunan dönemlerindeki kolon ve cephe anlayışı ile birleşerek tarihsel süreç içinde kentin hafızasında yer etmiş tüm karakterler modern dilde bu iskelette bir araya gelmiş ve kendisini kente içi mekânlardan arındırılmış bir “karakter” olarak sunan anıtsal bir boyuta ulaşmıştır.

Mekânlara Yaklaşım, İlişkileri ve Peyzaj Kararları:

Mekânların yerini bulması, zeminin halka bırakılmasından dolayı; zemin, yer altı ve yer üstü olarak gruplanmıştır. Meclis Salonu ve fuayesi yer altında çözülerek belediye ve meclis işlevlerinden bağımsızlaşması ve kamunun katılımına açık sanat ve kültürel etkinliklere ev sahipliği yapması kurgulanmıştır.

Zeminde sokaklar ile ilişkilenecek mekânlar; Belediye Başkanlığı ve Meclis bölümünün giriş-çıkışları ile yapının aktif kamusal kullanımını sağlayacak halka yönelik HİM bölümünün info ofisleri ve satış birimi ile kısıtlı tutulmuş, yoğun yaya trafiği olan ve gelecekte Kemeraltı ile bağlanma ihtimali olan Cumhuriyet Bulvarına yönelmiştir.

Yer üstünde, iskeletin içinde kendilerine yer bulan mekânlardan parti odaları, temsil edecekleri halka, meydana yönelmiştir. Buna karşılık iskeletin ve avlunun diğer tarafında, İzmir Merkez Bankası Binasına bakan cepheye belediye birimleri yerleşmiştir. Karşılıklı duran belediye ve parti odaları birimlerinin arasında doğal topoğrafyaya eşlik eden çok amaçlı salon yerleşmiştir. Bu şekilde yapının avlusunda belediye, halk ve parti temsilcilerinin bir arada bulunduğu ortak bir mekân oluşması sağlanmıştır. Birbirinden ayrılan Belediye ve Meclis birimleri ise bir köprü ile birleşmiştir.

Peyzaj tasarımında, insanın yaşam alanında doğa nerede olmalı sorusu değil, doğanın yaşam alanında insanın yeri neresi olmalı sorusu sorularak yaklaşılmıştır.

Meclis salonunun yükseltisi, bir tepe oluşturmuş ve bu tepe yorumlanarak kendi içine odaklanan açık bir mekân elde edilmiştir. Bu odaktan açılan bir pencere ile halkın toplanma alanı meclis salonu ile buluşturulmuştur.

Su öğeleri, Konak Meydanı çevresi tasarımında olduğu gibi hem eski deniz sınırını hatırlatmak, hem insanların sohbeti için arka plan oluşturmak hem de Belediye Başkanlığı girişi için mahremiyet sağlamak amaçları ile kullanılmıştır.

Topoğrafyanın denize bakan kısmında, meydanın deniz seviyesinde olmasından dolayı deniz ile sağlanamayan görsel ilişkiyi sağlamak için tepenin eğimi kullanılmıştır. Yine burada, bir nevi demokrasiyi temsil eden doğa, tepeden gelen eğimin dönüp aşağı doğru devam ederek tartışmanın merkezi Meclis Salonuna ulaşmaktadır. Belediye ve Meclis çalışanlarını salona indiren ana merdivenler de bu topoğrafyanın eğiminden sağlanmakta ve doğa meclis salonu ile entegre olmaktadır. Doğanın, onu içine alan Meclis salonuna ve bünyesinde gerçekleşecek olan tartışmalara ilham vermesi planlanmıştır.

Etiketler

2 yorum

  • Mehmet Ali Azcan says:

    Ödül grubu projelerine kıyasla herhangi bir ödüle layık görülmemesi çok şaşırtıcı, başarılı çağdaş genel konseptinin yanısıra değerlendirmede geleneksel ve simgesel çağrışımlarına duyulan antipatinin veya bu tavrın yersizliğinin negatif etkisi altında kaldığını düşündürüyor

    • Kerem Aydın says:

      Projeye ilginiz için çok teşekkür ederiz. Yarışmaya katılırken “kimlik” problemini ele alıp geleneksel ve simgesel çağrışım tartışmasını mimarlık gündemine sunmayı arzulamıştık. Riskli olabileceğini konuşmuştuk ve sanırsam bahsettiğiniz tavrın yersizliği dolayısı ile henüz mimarlık sohbetlerine alınmak istenmeyen bir konu olabilir.

Bir yanıt yazın