Yeni İstanbul: Arnavutköy, Tehditler ve İmkanlar

Marshall'ın desteğiyle, İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimari Tasarım Yüksek Lisans programında 2011 Bahar Yarıyılı'nın konusu Arnavutköy'dü. Tüm dönem boyunca yapılan çalışmalar biraraya toplanarak Santralistanbul E3'te bir sergi haline getirildi.

Konu hakkında, çalışma grubu yöneticilerinden Cem Çelik, Nevzat Sayın, Mehmet Kütükçüoğlu ve Tansel Korkmaz’ın, İSKİ Avrupa Bölgesi Havza Koruma Şube Müdürü Adem Şanlısoy, Arnavutköy Belediye Başkan Yardımcısı Osman Akkaya ve Gülnur Kadayıfçı’nın da katıldığı soru – cevap şeklinde gerçekleşen bir panel düzenlendi.

Yüksek lisans atölyelerinde Cem Çelik – Tansel Korkmaz, Mehmet Kütükçüoğlu – Banu Tomruk – Nedim Kemer, Nevzat Sayın – Emre Altürk, Murat Tabanlıoğlu ve Han Tümertekin yönetiminde ve Arnavutköy Belediyesi ile iş birliği içinde İstanbul’un yeni ilçesi Arnavutköy’ün verileri incelendi, analizleri yapıldı, sorunları ve imkanları belirlenerek önermelerde bulunuldu.

Panel, 21 Haziran 2011 Salı günü atölyede gerçekleşti. Yılın en uzun gününde düzenlenen bu panel için Tansel Korkmaz ufak bir özetleme yaparak atölye çalışmalarından bahsetti ve sergiyi tanıttı ve serginin bir başlangıç olduğunu, çalışmaların yazın da devam edeceğini müjdeledi. Yazın yerel yönetimden şahısların da katılmasını amaçladıkları toplantılar düzenlemek istediklerini belirtti.

İlk olarak Arnavutköy Belediye Başkan Yardımcısı Osman Akkaya söz aldı. Epey zamandır üniversite ile birlikte çalıştıklarını ve Arnavutköy üzerine bu tip çalışmalar yapılmasından duydukları hoşnutluğu dile getirdi. Belediye olarak istekli olduklarını ve bu çalışmalarda yapılan önermelerin gerçekleşmesini dilediklerini söyledi. Belediyenin kendi imkanları çerçevesinde benzer bir çalışmayı gerçekleştiremeyeceklerini ifade eden Akkaya, uygulama sorumlulukları olduğu için atölyede hazırlanan çalışmalar arasından hangilerini hayata geçirebildiklerini aradıklarını anlattı.

Arnavutköy’deki alanlar için ne yetkileri ne de yeterli öngörüye sahip olduklarını belirten Akkaya, bölgedeki belirsizlik hakkında konuştu. Yasal mevzuatlara göre bu boş alanlar korunuyor gözükse bile, bölge sakinlerinin buraları kullanabilmesi için yönlendirilmelerini istediklerinden bahsetti. Özellikle ekolojik tarım alanlarıyla ilgili sorunlar ve belirsizlikler olduğunu, bu alanlar için inşaat yapma izninin bulunmadığını ve bu konuyla ilgili ne yapacaklarını bilmediklerini söyledi ve ekledi: “Bizim bilmediğimizi vatandaş nereden bilecek?”

Tansel Korkmaz ise şehrin bir şekilde geliştiğinin ve planlamanın ancak onu tanımlaya çalıştığının altını çizdi ve formal olarak bu durumun nasıl önleneceğini sordu.

Nevzat Sayın ise üniversitede bu alanlar için proje üretip düşünsel altyapısının tartışıldığını, önermelerde bulunduklarını ve ellerinden en fazla bunun geldiğini dile getirdi ve olanlar ile yapılanlara bakıldığında bunları nasıl değerlendirdiklerini sordu.

Cem Çelik, alt ölçekte çalışmalar yapıp, Arnavutköy ile ilgili konuları anlamaya çalıştıklarını, bu çalışmaların ne tamamiyle akademik ne de tamamen uygulama amaçlı olduğunu belirtti.

Gülnur Kadayıfçı belediye olarak uygulamaya yönelik çalıştıkları için bu çalışmanın kendileri için iyi olduğunu söyledi. Arnavutköy’ün geniş bir alana sahip bir ilçe olduğunu ve içinde çok sayıda işlev barındırdığını belirten Kadayıfçı, bürokrasi ve büyükşehir belediyesinin ardından ilerlerken sorgulamalara başladıklarını ve bunu belediye – üniversite iş birliği ile gerçekleştirdiklerini ifade etti. Hadımköy, Karaburun gibi alt ölçeklerde tartışma imkanı bulduklarını ve ölçekleri karşılaştırma fırsatını yakaladıklarını sözlerine ekledi.

Bu çalışmada üniversitenin belediyeye düşünme fırsatı verdiğini ve bu sayede bölge bölge Arnavutköy’ü öğrenip test etme olanağını elde ettiklerinden bahsetti. Gülnur Kadayıfçı, çalışmalar sonunda ortaya çıkan genel kuralları benimsediklerini anlatırken, planların artık daha uygulanabilir ve daha eleştirilebilir olması gerektiğine değindi.

Avrupa Bölgesi Havza Koruma Şube Müdürü Adem Şanlısoy, akademik çalışmaların kendilerini yönlendirdiğini, devlet dairelerinde daha kalıplaşmış bir bakış açısı olduğunu anlattı. Yeni bir bakış aradıklarını ve uzaktan da olsa bu çalışmaları takip ettiklerini söyledi.

Yeni ve basit gibi gözüken fikirlerin havzaları koruyabileceğinin altını çizen Şanlısoy, havza koruma stratejilerinin niteliklerini anlattı. Bunların ne kadar sağlıklı, rasyonel ve uygulanabilir olduğunun tartışılması ve optimum çözümler ortaya konulması gerektiğini söyledi. Ne yazık ki bugün böyle bir yolun %100 olmadığını belirtirken, dere koruma alanları adı altında bazı alanların bulunduğunu ve bu alanlarda çivi çakılmasının bile yasak olduğunu dile getirdi. Bu durumun çevreyi korurken vatandaşların ihtiyaçlarını yanıtlamadığını ve halk ile havza korumacılarının bu yüzden taban tabana zıt olma koşullarını değerlendirdi.

Mehmet Kütükçüoğlu yapı yapmanın yasak olduğu alanlarda meraların bulunduğunu, atölye çalışmaları sırasında rekreasyon ve geçici fuar alanı olarak değerlendirilmesi gerektiğini önerdiklerini belirtti.

Şanlısoy, bu alanlarda yapı inşa edilmediği sürece bir sorun olmadığını ve bölge sakinleri için rekreasyon amaçlı faaliyetlerin faydalı olarak algılanmadığını anlattı. Vatandaşın bu alanlara hiçbir şey yaptırılmıyormuş gibi düşündüğünü de ekledi.

Kütükçüoğlu ise köylerin boşalmaya yüz tuttuğunu, genç nüfusun buraları terk ettiğini ancak vatandaşın hala inşaat yapma konusunda ısrarlı davrandığını belirtti. Bu alanların daha fazla nüfusu kaldırabileceğini, ancak şu anda çökmek üzere olduğunu anlatırken çok önemli bir gerçeğe değindi: İnşaat açlığı!

Tansel Korkmaz bir alanın sadece gayrimenkule dönüştürüldüğünde değerlendiğinin sanıldığına dikkat çekti. Burada bulunan havzanın aslında tüm kent için değerli olduğunu ve tüm İstanbul tarafından finanse edilmesi gerektiğini söyledi.

Adem Şanlısoy çevreci görüşün ne kadar rasyonel olduğunu, çevre için her şeyi yasaklamanın kolay olduğunu sorguladı. Oradaki derenin suyunu önce bölgenin sakinlerinin kullanımının dışına alıp sonra da inşaat yasağı getirilmesinin vahim bir durum olarak nitelendirdi. Bu alanda bir yaşam, bir kültürün var olduğunu ve bunu inkar etmenin cinayet olduğunu söyledi. Tam tersi durumda ise bu bölge için herhangi bir izin verildiğinde ise Odalar’ın ayaklandığını belirtti.

Cem Çelik ise bu alanların planlanmadan potansiyellerinin değerlendirilmeye çalışıldığını ifade etti. Altyapının kamu özel iştiraklarını gerektirdiğini ancak bu şekilde tasarımın aktif olacağını belirtti. Aksi takdirde tıpkı ’80’lerde olduğu gibi kentin markalaştığını söyledi.

Nevzat Sayın kentin gelişiminin ardından planlamanın takibinin arkasında 2 farklı etken olduğunu kaydetti. Bunlardan ilki “Oldu bir kere” denip kabullenilmesi ve toprak sahibi olmanın kutsal sayılması… Ülkede böylesi imar kanunları varken bunların olmayacağını varsayan Sayın, Maltepe’de gerçekleştirdiği bir projesinden örnekler verdi. Yerel yönetimlerin en büyük “öcü”sünün mülkiyet sınırları olduğuna da değinmeden geçmedi.

Osman Akkaya mülkiyet sınırlarının elden geçirilmesine dair mevzuatları anlattı. Kazan – kazan (win – win) şeklinde çalışmaya çabaladıklarını belirtirken, “Mülkiyet olgusunun çözümü için yasal önermelerde bulunmak lazım,” dedi.

Tansel Korkmaz bir şey istemek için başka bir şey vermek gerektiğini anlattı. Ayrıca sadece Arnavutköy’deki değil, tüm İstanbul Havzaları’nı düşünülmesi gerektiğini söyledi.

Cem Çelik mülkiyetle ilgili faaliyetlerin çok sağlıklı olmadığını TOKİ ve Başakşehir’deki örneklerle anlattı. Kentsel dönüşüm başlığı altında gecekonduların yıkılıp yerlerine nokta blokların inşa edildiğinin altını çizdi.

Gülnur Kadayıfçı ise belediye üniversite iş birliği sonucunun tarım işleviyle ilgili yeni ufuklar açtığını söyledi ve ekledi: “Nerede ne kesişebilir diye anlayıp geliştirmek lazım.”

İzleyiciler arasından gelen bir soru ise Yeni İstanbul’un tam olarak neresi olduğuna dairdi.

Tansel Korkmaz bu alanın ideal bir test alanı olduğunu söylerken İstanbul’un kuzey kısmının tehdit altında olduğunu, ancak iyi bir yönetim sayesinde aynı alanın cazip hale getirilmesinin bir avantaj olduğunu açıkladı. Aslında kısaca bir yarıyılı kaplayan tüm çalışmaları özetlemiş oldu.

Cem Çelik, Marmaray ile birlikte kentte Üsküdar, Bostancı, Yenikapı gibi yeni merkezlerin ortaya çıktığına değindi. Yenikapı’nın bir transfer merkezi haline getirildiğini ve 2 günde neredeyse İzmir’in nüfusu kadar insanın bölgeden geçtiğini kaydetti. 2. ve yapılacak 3. Köprü’nün arasında çok büyük mekanlar olduğunu anlattı. Yeni İstanbul’un ne olduğunu henüz kimsenin bilmediğini ancak araştırdıklarını ifade etti.

Tekrar sözü alan Korkmaz ise yeninin kimine göre kötü, kimine göre ise iyi olarak anladığını belirtti. Otomatiğe bağlayarak henüz koşulların ne olduğunu anlamadan, imkanları farketmeden yargıladığımızı sözlerine ekledi.

Sayın ise 3. Köprü’nün kaçınılmaz bir veri olarak algılandığını belirtirken başka bir noktaya dikkatleri çekti ve 3. Köprü’nün ele alınırsa işlerin daha da karmaşık bir hal alacağından bahsetti. Havzanın gerçek bir parametre olduğunu ekledi.

Kütükçüoğlu da, önce köprülerin inşa edildiğini daha sonra ise kentin köprüler arasında gelişerek birleştiğini anlattı.

Çelik, gayrimenkul açısından en kıymetli konutların otoyollara bakmasını anlayamadığını belirtirken şehrin en önemli mekanlarının otoyollar tarafından sıkıştırılmış olduğunu söyledi.

Kütükçüoğlu bu kez söz aldığında atölyedeki öğrencileriyle birlikte Amerika’daki bazı terk eilmiş ve ızgara sisteme sahip yerleşimleri incelediklerini anlattı. Insanların yaşamak istemedikleri alanlara ev yapmak istemelerinin sadece Türkiye’de görülebilecek türde bir davranış olduğundan bahsetti ve sahte büyümenin tehlikelerine karşı uyardı.

Cem Çelik yeni şehirciliğin, gayrimenkulcülerin kredi kartı haline geldiğinden yakındı. Aslında henüz varolmayan yaşamların gerçekmiş gibi gösterildiğini, eldeki tek modelin nokta bloklar olmadığını anlattı. Arnavutköy için yeniden tasarlanabilir şeyler mi düşünülmeli diye sordu. Ayrıca bir şehrin bir senaryo olarak büyümesinin ya da küçülmesinin düşünülmesinin saflık olduğunu da söyledi.

Korkmaz kentleşmenin ne yöne gideceğini bulmaya çalışmaktansa coğrafyanın kapasitesini anlamanın gereğinden bahsetti. “Çıta”lar bulmak gerektiğini söylerken “bir kamusal alanın çevresini nasıl çevirebileceğini?” sordu.

Çelik, yeni bakanlıkların kurulmasından ve yapılan bu çalışmaların üstüne bir katman daha eklendiğini söyledi. Bakanlıklar’ın projeksiyonları olduğunu, şimdiyse bunların tamamiyle değiştiğini belirtti. Her kurumun kendi planları doğrultusunda projeksiyonları olmasının yanı sıra her bir projeksiyonun tasarım tarafından yönlendirilmesi konusunda konuştu.

Cem Çelik’e katılan Mehmet Kütükçüoğlu tasarımın en sona kadar ertelendiği yönünde şikayet etti.

Nevzat Sayın ise tasarımın son anda gelişmesini daha olumlu bulduğunu, çünkü ya devam edeceğini ya da çöpe atılacağını belirtti.

Çelik ise her bir ölçek için bir alt ölçeğin tasarlanmasının gerekliliğini açıkladı ve tüm alana tek bir işlavi karşılaması gerekiyormuş gibi bakmamak gerektiğini sözlerine ekledi. Her işlevin bir diğerini tetiklediğini söyledi. Türkiye’de bu ölçek ve hızla başedilemediğini anlatırken kent politikaları üretmeyi bilmediğimiz konusunda dert yandı.

Son olarak formal bir strüktür ile şehrin toparlanacağını belirterek, sözlerine son verdi.

Tansel Korkmaz yaz süresince benzer toplantıların gerçekleştireleceği müjdesini vererek paneli sonlandırdı.

Panelin ardından sergi gezildi ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimari Tasarım Yüksek Lisans programı öğrencileri mezuniyetlerini kutladılar.

Etiketler

Bir yanıt yazın