Venedik Mimarlık Bienali Türkiye Pavyonu Sergisi İçin Öneriler

Venedik Bienali 15. Mimarlık Sergisi kapsamında Türkiye Pavyonu'nda yer alacak sergi için yapılan açık çağrı sonucunda son tura kalan ekiplerin önerilerini yayınlıyoruz.

Bu yıl 28 Mayıs-27 Kasım tarihlerinde düzenlenecek olan Venedik Bienali 15. Mimarlık Sergisi kapsamında Türkiye Pavyonu’nda yer alacak sergi için İKSV tarafından bir açık çağrı düzenlendi, bunun sonucunda finale kalan 9 proje arasından Ertuğ Uçar, Mehmet Kütükçüoğlu ve Feride Çiçekoğlu liderliğindeki ekibin Darzanà başlıklı projesinin seçildiği duyuruldu. Ekibin projesi, Arsenale ile tarihi İstanbul tersanelerini bienalde bir araya getirmeyi, Venedik’teki bir tersane gözüne İstanbul tersanesini beraberindeki tarihi çağrışımlar, alışverişler, tartışmalar, benzerlikler ve gelecek hayalleriyle birlikte taşımayı amaçlıyor.

Küratör Alejandro Aravena tarafından teması “Reporting From the Front” olarak belirlenen bienal kapsamında ulusal pavyonların yapılı çevre kalitesi ve insanların yaşam kalitesi hakkındaki sorunları mimarlık yoluyla göstermek ve bunlara çözüm aramak üzerine ülkelerindeki deneyimleri aktarmaları bekleniyordu. Türkiye Pavyonu’nda yer alacak sergi için seçilen projenin detayları henüz net olmasa da hakkında kısa bir açıklama yapıldı. Peki, geriye kalan 8 proje hangi noktalara odaklanmıştı? Son tura kalan ekiplerin projelerini sizler için yayınlıyoruz.

INTRANSIT

Proje Ekibi: Arman Akdoğan, Ömer Selçuk Baz, Felix Madrazo, Giovanni Belotti, Alessandra Covini, Tomas Dirrix, Onur Can Tepe, Mirta Naomi Demare ve Deniz Ünsal

Son yıllarda Suriye’deki çatışmalar nedeniyle ortaya çıkan mülteci krizi sonucunda Türkiye’nin öne çıkan rolüne vurgu yapan ekip, misafirperverlik, entegrasyon, geçicilik, kalıcılık, barınak ve vatandaşlık üzerine süren tartışmaların mimarların ilgisine ihtiyaç duyduğunu belirtiyor.

Ekibin projesini aşağıdan inceleyebilirsiniz.

“Her Yer Cephe Her Yer Umut”

Proje Ekibi: Sinan Logie ve Yaşar Adanalı

Türkiye’de yoğunlaşan inşaat faaliyetleri paralelinde ortaya çıkan kentsel, çevresel ve toplumsal sorunlara odaklanan ekip, bu bağlamda gayrimenkul faaliyetine indirgenen mimarlık kültürünü de sorunsallaştırıyor. Ekibin sunum metninden alıntılanan kısa ifadeyle proje şöyle özetlenebilir:

Böylesine karamsar cephelerde, mimarlık umut pratiği olarak ışıldayabilir mi? İnsani, ekolojik, kentsel krizler karşısında, plancılar, mimarlar, sanatçılar nasıl pozisyonlar almalıdır? Eğer umut, savaş gibi en zor koşullarda bile ‘tasarlanabilirse’, onu alternatifin inşası için ölçeklendirmek de mümkün olacaktır. Bu doğrultuda, Türkiye Pavyonu için önerimizi, ”Her yer cephe, her yer umut!” söylemi altında tanımlamaktayız. Bu çerçeve kapsamında, Venedik’e umut cephesinin aktörlerini taşıyarak, davet edeceğimiz sanatçılar, pratisyenler ve aktivistler ile uluslararası düzeyde bir tartışma alanı oluşturmayı hedeflemekteyiz.

Projenin detaylarını buradan inceleyebilirsiniz.

Eşikte İkamet / Inhabiting the Threshold

Proje Ekibi: Yelta Köm, Elif Çiğdem Artan, Eray Çaylı ve Hayrettin Günç

Güvencesizlik ve geçiciliğin sürekli bir deneyime dönüştüğü çağımızda, mimarlığın kadim dertlerinden olan ikametin bu dönüşümden nasıl etkileneceğini küratörlerin davet ettiği dört Türkiyeli mimarın 1:1 mekânsal yerleştirmeleri üzerinden irdeleyen önerinin detayları şöyle:

Güvencesiz çalışma koşulları, silahlı çatışma, siyasi istikrarsızlık, hukuki belirsizlik ve rant odaklı kentsel dönüşüm gibi etkenler nedeniyle her geçen gün daha fazla insan yarı-zamanlılığı tam mesai, göçmenliği yerleşiklik, ardışık ve kısa dönemli kiracılığı sürekli ikamet olarak deneyimliyor. Bir emniyetli ve kalıcı durumdan diğerine geçerken atlanması gereken eşik olan geçicilik ve güvencesizlik, dünya nüfusunun giderek genişleyen bir kesimi için sürekli bir gerçekliğe dönüşmüş durumda. Eşikte bulunma hâlinin böylesi daimi bir deneyim olarak yaşanması, günümüz mimarlık dünyasında revaçta olan “sınırları tanımamak,” “bulanıklaştırmak” ve hatta “ortadan kaldırmak” söylemleriyle çelişen bir duruma işaret ediyor. Bu durum, “iki mekânın arasındaki sınırı imleyen şey” olarak kanıksanagelen eşik olgusunun, hacim kazanarak, başlı başına bir mekâna dönüştüğünü gösteriyor.

Bu sergi, eşiği tam da böyle bir mekân olarak deneyimleyenlerin mimarlıklarına odaklanıyor. Söz konusu deneyim ne gibi ikamet pratiklerine izin verir? “Eşikte ikamet”in mimarlığı neye benzeyebilir? Sergi, bu soruları, “eşikte ikamet” olgusuna yol açan dinamikleri sınıfsal, siyasi, hukuki ve kentsel şeklinde dört ana başlık altında toplayarak inceliyor. Sınıfsal başlığı, prekarya olarak nitelendirilebilecek ve çalışma koşulları güvenceyle istikrardan büyük ölçüde yoksun olan, çağrı merkezi çalışanları, göçmen ev işçileri ya da mevsimlik işçiler gibi bireylerin deneyimlerine odaklanıyor. Siyasi başlığı altında, ikameti toplumsal dayanışmacı bir eylem olarak tahayyül eden, akıbeti belirsiz mülkleri işgal veya karşı-işgal yöntemleri üzerinden sahiplenen aktivistler yer alıyor. Hukuki başlığı, mülteci statüsü bekleyen bireyler ve kadın sığınma evlerinin sakinleri gibi, yasal güvenceden büyük ölçüde yoksun olanları kapsıyor. Kentsel başlığı ise, bu sıfatla anılan dönüşüm projeleri nedeniyle şehrin çeperine taşınmak durumunda kalanları irdeliyor.

Projenin detaylarını aşağıdan inceleyebilirsiniz.

MMÜİLMTAERCİİ

Proje ekibi: MMÜİLMTAERCİİ  Topluluğu- Esra Akcan, Aydan Volkan-Onur Arat, Aybars Aşçı (Eda Sarman, Pınar Üner Yılmaz, Aaron Goldstein, davetli mimar/sanatçı/yazarlar ve izleyiciler ile birlikte)

Son yıllarda yaşanan mülteci krizini odağına alan proje, mültecinin mimarlık disiplinindeki tarihi ve kuramsa boyutlarını araştırıyor. Ekip, “Bu sergi, Bu sergi Türkiye’nin mülteci-mimari hikayesini merkeze alsa da, mültecilik ve sivil itaatsizlik arasındaki bağı düşünerek ve yurtsuzluk kavramı üzerinden ulus-devlet tanımını sorgulayarak, pavyonları ulusal kategorilere göre ayrışan Venedik Bienali’ni ulus-ötesi yapıya, izleyiciyi kalıcı barışın önkoşulu yeni bir misafirperverlik ve kozmopolitlik etiğine davet eder.” diyerek geniş bir perspektif sunduğunu ifade ediyor.

Projeyi detaylıca aşağıdan inceleyebilirsiniz.

Pandora’nın Kutusunu Mühürlemek

Proje: Celal Abdi Güzer

“Pandora’nın Kutusu” simgesinden yola çıkılarak geliştirilen proje, bugün içinde bulunduğu olumsuzluklardan arındırılması ihtiyacı duyan günümüz kentlerinde dört mimarın sorunlarla baş etme yöntemlerini, günümüzde mimarlık ortamının sorunlarını ve kısıtlarını öne çıkarmayı hedefliyor. Aşağıdaki gibi özetlenebilecek metnin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

“Pandoranın Kutusu” kavramı mitolojik bir kahraman olan Pandora’nın içi kötülüklerle dolu kutuyu açıp dünyaya saçması ile ilgilidir. Bu analojiden hareketle mimarlığın ön cephede yapacağı bir savaş, her şeyden önce kentleri katmanlar halinde sarmış bu olumsuzluklardan (kötülüklerden) arındırmaya çalışmak, bir anlam da geri sarmak, ani kutuyu kapamak ve bir daha açılmamak üzere mühürlemektir. Bunun kültü el/sanatsal araçlarından biri ise tekil ölçekte projelerden çok kent ölçeğinde düşünmek, radikal ütopyalar, gerçekleşebilirliğinden çok düşünsel ve kültürel etkilerinin öne çıktığı projeler üretmektir.

Türkiye coğrafyası ve onun barındırdığı sorunlar 2016 bienalinin ana teması için ideal bir örnekleme ve temsiliyet ortamı sunmaktadır. Türkiye sergisi de bu gerçekten hareketle iki farklı dil ve sunumu bir arada içeren, sorunlarla umutları iç içe temsil eden bir kurgu sunmaktadır.

Sergi Türkiye’ye ayrılan mekanın iç yüzeyini saran bir kabukla onların ortasında asılı ola ak duran iki panodan (dört yüzden) oluşmaktadır. Filmde şematik olarak gösterilen iç ve dış yüzeyler eğilip bükülmeye farklı zeminler oluşturmaya açıktır. Arka plan, duvarları saran yüzey mimarlık ortamını etkileyen, dönüştüren, kısıtlayan sorunları sergilerken, iç panolar 4 mimarın bu sorunlarla baş etme öncelik, çaba ve yöntemlerini anlatacaktır. Arka plan ve onu kutulaştıran yer koyu gri bir zemin tanımlarken içerde asılı panolar ışıklı, yarı şeffaf malzemeden üretilmiş, adeta kendileri de birer enstalasyon ürünü olan sunum ortamlarıdır.

Gezi’den Sonra

Proje ekibi: Merve Bedir (küratör), Brendan Cormier (küratör), Studio Folder (Marco Ferrari, sergi tasarımı ve grafik tasarım), Artıkişler Kolektifi (Özge Çelikaslan ve Alper Şen, film ekibi), Cansu Cürgen (prodüksiyon yönetimi)

Proje, Gezi’nin bir kırılma noktası olduğunu akılda tutarak Türkiye’de statükoyu sorgulayan çeşitli mücadelelerden örnekleri inceliyor. Kazova İşçileri Kooperatifi, Kuzey Ormanları Savunması, Köy Okulları Dönüşümü Projesi, Mülksüzleştirme Ağları, Düzceli Evsiz Kiracılar Konut Kooperatifi, Matbakh-Mutfak, Herkes İçin Mimarlık örneklerini inceleyen projeyi küratör Merve Bedir şöyle özetliyor:

Bu öneri Gezi hakkında değil; Gezi’nin bir araya getirdiği ağlar, ilham olduğu ve hala kentlerin, kişilerin ve kolektiflerin fiziksel, sosyal ve kültürel dokusunda yaşayan fikirler hakkında.

Gezi ve şimdiye kadar protesto ve işgalin gösterişi anlamında öne çıktı ve değerlendirildi, ancak özünde belki de sadece insanların bir araya gelmek, omuz omuza durmak ve kendilerine ‘çoğunluklarını’ göstermek isteyişiydi. Gezi’den sonra insanı, çevreyi, kenti, kırsalı, müştereklerimizi ele alan girişimler kuruldu, var olanlar yeni mücadele alanları açtılar.

Aravena’nın ulusal pavyonlara çağrısı, daha iyi bir dünya adına mücadele alanlarını geliştirmek ve kazanmak için örgütlenme yöntemleri öneren başarı hikayelerini araştırmak üzerine kurulu. Bienal önerimiz bu çağrıda gizli olan gazetecilik yaklaşımını benimseyerek, Türkiye’de statükoyu sorgulayan ve başka dünyalar yaratmaya çalışan bu girişimleri inceler. Diğer taraftan, amacımız Gezi’den ne bir kahramanlık hikayesi ne bir çatışma alanı elde etmek, ne de Gezi’yi öncesi ve sonrası olarak tarihsel bir şekilde ayırmaktır; ancak incelediğimiz girişimlerin mekan tasarımı ve kültürü, yaşam biçimi, emek, adalet, dayanışma, yönetim ve eğitim açısından yaklaşımlarına işaret etmek yoluyla huduttan bildirmektir.

Manifacto

Proje ekibi: Dicle Uzunyayla, Nurgül Yardım ve Suranda Nanayakkara

Sığınmacıların kent hakkını ele alan Manifacto projesi, Türkiye vatandaşlarının geliştirdiği kişiye özgü sosyal sermayeyi paylaşılabilir hale getirebilmeyi, bunun mahalli ve topluluğa bağlı olan niteliğini ve değerini ortaya çıkarabilmeyi hedefliyor. Ekip projelerini şöyle özetliyor:

Kentin piyasa ekonomisi koşulları, kullanım, değişim ve mülkiyet değerleri yıldırıcı olsa da, yerinden edilen mültecilerin çoğunluğunu herhangi bir yere yamalanmış, izole edilmiş bir kampta değil, daha özgür hareket ve etkileşme imkanı tanıyan kentte yaşamak istediklerini belirtiyorlar. Kentteki zihinsel engelli çocuğu olan bir ailenin sağlık hakkına erişebilmek için kamu ile geliştirdiği ilişki, veya alevi bir ailenin politik baskı görme tehdidiyle kamptan parka taşınması, veya iki aileden oluşan 20 kişilik hanenin mobilyasız iki odayı paylaşabilme yöntemi her sığınmacının günlük pratiğinin kendine has bir sosyal sermayesi olduğunu ispatlıyor. Manifacto bu mekan içine gömülü ve kişiye özgü sosyal sermayeyi kullanılabilir ve paylaşılabilir hale getirebilmeyi, bunun mahalli ve topluluğa bağlı olan niteliğini ve değerini ortaya çıkarabilmeyi hedefliyor.

Etiketler

4 yorum

  • omer-yilmaz says:

    Teğet hariç tüm ekiplerden projeler istendi, gönderenler burada yayında. Eklemek isteyen olursa habere dahil ederek devam edilebilir.

  • burak-altinisik says:

    Diğer üç projenin bilgisi var mı?

  • omer-yilmaz says:

    Buraya daha önce yorum yazdığım için bana bir e-posta geldi, o e-postada şöyle bir bölüm vardı.

    “2: @Omer Yılmaz: “Teğet hariç tüm ekiplerden projeler istendi, gönderenler burada yayında…” diyorsunuz. Neden onlardan istemediniz? Üstelik Bienal’e gidecek proje onların projesi! Biz ve kamuoyu en çok onu merak ediyoruz :)”

    Hafif iğnelemenizi görmezden gelerek cevaplıyorum:

    Ekiplerden sunumlarını ben istedim. Öncelikle kazanan ekip hariç tüm ekiplerin projelerinin tamamlanmasını bekledim. Henüz yüklenmeyen iki öneri var. Bu öneriler de geldiği zaman Teğet’e bir e-posta göndererek önerilerini yayınlamak istediğimizi söyleyecektim.

    Ben bunu yaptıktan sonra da Teğet büyük olasılıkla yayınlamayacak(tı). İki nedenle: Birincisi, gerçekten kendi önerilerinin yayınlandığı zaman bu sunumdan daha fazla olgunlaşmasını isteyebilirler, sunumdan sonra bazı revizyonlar yapmak isteyebilirler, önerilerinin iletişimini yönetmek isteyebilirler vesaire. İkincisi İKSV Teğet’in attığı, atacağı adımları kontrol altına almış olabilir, yayın yasağı olabilir, tam koordinasyon olmadan yayınlanmasına izin verilmiyor olabilir.

    Bunlar Teğet ve İKSV’nin pozisyonu ile ilgili, bizleri bağlamayan durumlar. Kamuoyu istekte bulunabilir, açıklık talebi isteyebilir vesiare.

    Siz de burada olduğu gibi taleplerde bulunabilirsiniz. Ama konuya beni dahil etmenize lüzum yok, biraz daha düşünerek adım atmak, bu yazdıklarımı öngörmek çok zor olmasa gerek.

  • emine-merdim-yilmaz says:

    Burak Altınışık’ın, Twitter’dan Ertuğ Uçar’a yönelttiği:
    “venedik bienali için seçilen projenize dair kapsamlı bir içeriğe ulaşma şansımız olacak mı?”
    sorusuna
    “Evet, olacak, 2016’da… İKSV’nin organize edeceği bir basın toplantısında içerik detaylandırılacak.” şeklinde cevap verdi.

Bir yanıt yazın