Urla – Çeşme – Karaburun Yarımadası’nın Vizyonu Hazır, Sıra Geleceğe Aktarmakta

Urla - Çeşme - Karaburun Yarımadası Ulusal Fikir Yarışması'nın kolokyumu, 20 Aralık'ta İzmir Enternasyonel Fuarı'nda jüri üyeleri, teknik danışmanlar, yarışmacılar ve diğer dinleyicilerin katılımıyla gerçekleştirildi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen ve Kasım 2008’de sonuçlanan Urla – Çeşme – Karaburun Yarımadası Ulusal Fikir Yarışması’nın kolokyumu, 20 Aralık’ta İzmir Enternasyonel Fuarı’nda jüri üyeleri, teknik danışmanlar, yarışmacılar ve diğer dinleyicilerin katılımıyla gerçekleştirildi. Yarımadanın doğal ve kültürel değerlerini bütüncül bir yaklaşımla korumak ve bölgenin potansiyel değerlerini ortaya çıkarmak amacını taşıyan, 20 projenin katıldığı yarışmanın kolokyumunda da, bu potansiyelin önemi ile halk ve yönetimlerin farkındalığının arttırılmasının gerekliliğine değinildi.

Toplantının başlangıcında bir açılış konuşması yapan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun vekili Yusuf Ali Karaman, düzenlenen bu yarışma sayesinde görev yapan ve gelecekte görev başına gelecek olan yöneticilerin, artık bölgeyle ilgili bir yol haritasına sahip olduğunu belirtti ve katılımcılara “Sizlerin bu fikirlerinizi, yöneticiler geliştirecek ve takip edecek,” dedi. Yarışma alanında üzüm bağlarının da oldukça önemli rol oynadığını söyleyen Karaman, teslim edilen projelerde bitki çeşitliliğinin tam anlamıyla ele alınmadığı gözlemiyle sözlerine son verdi.

Kolokyumun, yarışmanın çök önemli bir aşaması olduğunu vurgulayarak tartışmayı açan kolokyum yöneticisi Sezai Göksu, sözü Jüri Başkanı Doç.Dr. Semahat Özdemir’e bıraktı.

“6 ay süren bu zorlu ve heyecanlı süreç, bizim için umut vericiydi. En ağır yükü ise, toplam 150 – 160 kişilik katılımcı grubun taşıdığına inanıyorum,” diyen Özdemir, teslim edilen 20 nitelikli projenin tam anlamıyla bitirilmiş olmasının da ayrıca önem taşıdığının altını çizdi. Yarımadanın konumu nedeniyle önce İzmir ve Ege Bölgesi, ardından da tüm Türkiye ve hatta dünya için bu yarışmanın çok önemli olduğunu söyleyen Özdemir, “Bu önemi farkında olmayanlara hatırlatmak, yarışmanın amaçlarından biriydi,” dedi ve ekledi: “Farkındalık, bu ve benzeri adımlarla oluşacak. Eğer bu adımlar atılmazsa, kirlettiğimiz diğer doğal değerler gibi bu yarımadayı da kaybedebiliriz.”

Katılımcı gruplardan birinin dile getirdiği “Artık bu yarımadanın en az 150 gönüllüsü var” sloganından çok etkilendiğini söyleyen Özdemir, yarışmada paylaşılan fikir ve kaygıların gelecekteki kuşaklara farkındalık aşılayacağını umduğunu belirtti. Paftaların çeşitli ortamlarda sergilenmesi ve insanlara bu vizyonun anlatılması için sürecin devam ettirilmesi gerektiğini de sözlerine ekleyen Özdemir, bu çalışmaların yapılmasına İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin de sıcak baktığını söyledi.

Yarışma sürecinde dikkati çekmesi gereken bir diğer önemli noktanın, mimar, şehir plancısı, peyzaj mimarı ve ziraat mühendisi gibi farklı disiplinlere mensup kişileri bir araya getirmesi olduğuna değinen Özdemir, başlangıçta bu birlikte çalışma zorunluluğunun katılımcı sayısını azaltıp azaltmayacağı konusunda jüri ekibinin endişelendiğini, fakat sonradan bunun başarıldığını görmenin çok mutluluk verici olduğunu açıkladı. Bu bağlamda tüm katılımcılara teşekkür eden Özdemir, konuşmasının devamında değerlendirme sürecini özetledi.

Teslim edilen projelerin nitelikli olduğunu söyleyen Jüri Başkanı, “Yarışmalara katılım ve sunum konusunda gittikçe deneyim kazanıyoruz, bunu görmek çok güzel. Ayrıca, raporların neredeyse paftalardan daha fazla önem taşıdığı bu yarışmada, katılımcıların başarılı raporlarını da keyifle okuduk,” dedi ve ekledi: “Belediye sorumluları ve jüri ekibi olarak süreci büyük bir samimiyetle yürütmeye çalıştık. Ancak bir derneğin internet ortamında jüri üyelerini rencide edecek tavırlar sergilemesi beni çok üzdü. Halbuki el ele vermemiz gerekiyor.”

Değerlendirmeye başlamadan önce şartnamede belirtilen ana kriterlerin projelerde yerine getirilip getirilmediğini kontrol ettiklerini söyleyen Özdemir, şartnameye küçük aykırılıklar gösteren projelerin elenmediğini söyledi ve bunun nedenini, aykırılıkların bir diğer projeye karşı herhangi bir avantaj sağlamadığını saptamaları olarak açıkladı.

“Jüri üyeleri farklı disiplinlere mensup olduğu için herkesin kendi birincisi vardı, bu yüzden dereceye girecek projeleri puanlama yöntemiyle belirlemeye karar verdik. Sonuçta ise, tüm üyelerin fikir birliği yaparak yüksek puan verdiği 4 proje öne çıktı,” diyen Özdemir, son aşamada ise 2 proje arasında tekrar bir puanlama yaparak birinciyi belirlediklerini anlattı. Özdemir, benzer yarışmaların daha yoğun katılımlarla tekrarlanması dileğini dinleyicilerle paylaşarak konuşmasını noktaladı.

Jüri Başkanı Semahat Özdemir’in yaptığı bu kapsamlı konuşmanın, yöneltilmesi muhtemel birçok soruyu cevapladığını söyleyen Sezai Göksu, yaklaşık 2 saat boyunca sözlü ve yazılı soruların sorulduğu ve katkıların dinlendiği kolokyumu, “Kişisel soruları maalesef cevaplandıramayacağız. Çünkü amacımız sadece yarışma sonuçlarını demokratik bir ortamda tartışmak,” sözleriyle başlattı.

İlk soruyu, mansiyon alan ekiplerden birinin temsilcisi Ömer Gülkal yöneltti. Öncelikle jüri üyelerine teşekkür eden ve kararlarına saygılı olduklarını belirten Gülkal, çok önemli olduğu vurgulanan raporlarda rumuz kullanılmadan kaynak gösterilmesinin yarışmalar yönetmeliğine aykırı olduğunu düşündüğünü, ek olarak da birkaç günün raporların detaylı okunabilmesi için yeterli bir zaman olamayacağını söyledi. Yarışmanın, imar mevzuatında nerede konumlandığını ve var olan çevre düzeni planına karşı bir argüman geliştirme amacı taşıyıp taşımadığını da soran Gülkal, son olarak “Puanlama yapılmasına rağmen mansiyonlar neden derecelendirilmedi, merak ediyorum,” dedi.

Jüri Başkanı Özdemir, raporlarda açıkça belirtilen kaynakların kendinden çok emin ve samimi olan jüri üyelerini etkilemeyeceğini düşündüklerini ve dipnotları rumuzlandırmayı komik buldukları için bu yolu seçtiklerini söyledi ve ekledi: “Bu konuyu biz de çok tartıştık, ancak sonuçta ‘Yarışmacılar kaynaklarını açıkça yazsın ki, ne zenginlikte bir veri kaynağının kullanıldığını anlayalım’ dedik.”

Gülkal’ın imar mevzuatıyla ilgili sorusuna ise “Bu yarışma imar mevzuatı içinde hiçbir yerde konumlanmıyor ve yürürlükte olan planlarla ilişkili değil,” diyen Özdemir, mevcut planların değişebileceğini, fakat yarışmanın amacının yarımadada kalıcı bir farkındalık yaratmak olduğunun altını çizdi. Özdemir, şartname ve değerlendirme sürecinde de imar mevzuatına herhangi bir referanslarının olmadığını sözlerine ekledi.

Raporların her satırını dikkatle okuduklarını söylemenin tabii ki doğru olmayacağını, fakat tam iki gün boyunca jüri üyelerinin tüm raporları baştan sona okuduğunu söyleyen Özdemir, derecelendirme esaslarının ise şartnameden kaynaklandığını söyledi ve “Bence mansiyonların derecelendirmesi çok da önemli değil. Tabii bu konuda farklı düşünüyor olabiliriz,” dedi.

Mansiyon ödülüne layık görülen bir diğer ekip temsilcisi Mehmet Nazım Özer ise, jüriye yönelteceği eleştirinin usul yönünden olacağını söyleyerek sözlerine başladı. “Bir sonuca varabilmek için iki gün oldukça kısa bir süre. Uluslararası bir yarışmada jüri ekibinin 30 gün boyunca değerlendirme yaptığını okumuştum. Ancak buna rağmen elimize geçen jüri raporu oldukça detaylıydı,” diyen Özer, ayrıca yapılması gereken analizler için bir çerçeve oluşturulmayarak bu konunun yarışmacılara bırakılmasının büyük bir haksızlık yarattığını söyledi ve ekledi: “Eğer bir bölgede yarışma düzenleniyorsa, o bölgede yaşamış olan katılımcılar her zaman daha avantajlıdır.” Özer ayrıca, şehir içi ve dışından gelecek projelere teslim tarihi için farklı günler belirlenmiş olmasını da eleştirdi.

Katılımcının raporu ayrıntılı bulmasına sevindiğini belirten Semahat Özdemir, tüm değerlendirmenin değil, sadece raporların okunmasının iki gün sürdüğünü söyledi. Çeşmeli olan yarışmacıların diğerlerine göre daha avantajlı olması konusunda da “Bu her yarışmada mümkün. Yarışmacıların eşit şartlarda olması maalesef mümkün değil,” dedi. Bu nedenle tüm yarışmacı ekiplerin kendi inisiyatifleri doğrultusunda çalışmaları ve veri kaynaklarına bu şekilde ulaşmalarının doğru olacağına karar verdiklerini de ekledi. İlk üç proje arasında sadece İzmir’den değil, İstanbul ve Ankara’dan katılan ekiplerin bulunmasının da bu kararı destekleyen bir sonuç niteliğinde olduğunu vurgulayan Özdemir, teslim saatini ise her yarışmada bazı sorunlar yarattığı için esas almadıklarını söyledi.

Mansiyon alan ekiplerden birinin üyesi Mete Başar Baypınar ise, söz alarak bölgesel planlama, mimarlık ve peyzaj mimarlığı alanlarında çalışma fırsatı buldukları bu yarışmanın önemine değindi. Katılımcılar arasında söz konusu olan dezavantajın farkında olduklarını, ancak katılımcılara sayısal harita temin edilmemesi ve rapordaki kaynakların rumuzsuz olarak kabul edilmesini sakıncalı bulduğunu söyledi. Sadece bu yarışmada değil, her yarışmada katılımcılar arasındaki farklılıkları azaltmak amacıyla çalışılması gerektiğini belirten Baypınar, jüriye “Mevcut planları esas almayı tercih ettik, ancak bu planlar yeterli değildi. Her ne kadar bir fikir yarışması da olsa, mevcut planlara ne kadar uyulması gerektiği daha açık bir şekilde vurgulanmalıydı,” eleştirisini yöneltti.

Özdemir, cevap olarak yarışmacıların fikirlerini mevcut planları referans alarak değerlendirmediklerini, gelecek fikirlerin özgür nitelikte olmasını istediklerini söyledi. “Biraz önce de söylediğim gibi, tüm mevcut planlar değişebilir,” diyen Özdemir, önemli olanın güzel fikirler çıkması olduğunu vurguladı.

Jüri üyelerinin tümünün, elenen projelerde dahi çok değerli bilgiler olduğu ve tüm projelerin gelecekte bir vizyon oluşturulması için kullanılması gerektiği konusunda hemfikir olduğu dikkat çekti.

Daha sonra söz alan inşaat mühendisi İsmet Alem Gürsoy, derece almayan eserlerin sergilenmesinin de zaten projelere verilen önemin bir kanıtı olduğunu belirtti ve “körfez” kavramının da en az “yarımada” kadar önemli olduğuna ve yarışmada körfezin de ele alınması gerektiğine ilişkin düşüncelerini dile getirdi.

Mete Başar Baypınar’ın ekip arkadaşlarından Azime Tezer de, söz alarak yarışma süreci boyunca keyifle çalıştıklarını belirttti ve yarışma sonunda ortaya çıkması gereken “son ürün” hakkında önerilerde bulundu. Tezer’in, yarımadanın geleceğine yönelik hazırlanacak ve içeriği jüri ile katılımcı grupların önemli buldukları noktalardan oluşturulacak bir özetin kitapçık haline getirilmesi halinde bu vizyonun geleceğe taşınabileceği önerisini, Semahat Özdemir “Buna, İzmir Büyükşehir Belediyesi de sıcak bakıyor,” şeklinde yanıtladı.

İzmir Büyükşehir Belediyesi adına yarışmada teknik danışman olarak görev alan ve kolokyumda bulunan İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Fügen Selvitopu, Aziz Kocaoğlu’nun ilk üç projenin raporlarını bizzat okuduğunu ve tüm raporları özetlemeden, olduğu gibi yayınlamak istediğini ekledi. Basılan bu kitapçığın ardından tanıtım amaçlı yerel toplantıların yapılabileceğini de söyledi.

Danışman Jüri Üyesi Oktay Ekinci, “Bu yarışma, belediyenin yarımadaya sahip çıkma isteği doğrultusunda düzenlendi. Ancak görüyorum ki, tartıştığımız şeyler fikre değil, sadece yarışmanın teknik detaylarına yönelik. Bu nedenle belediyeye bir sorumluluk düşüyor,” diyerek başladığı sözlerine, yarışma sonucunun bakanlıklar ve belediye tarafından oluşturulan ve İzmir’in geleceğini belirleyen mevcut planlara yol gösterici nitelik taşıması gerektiğini vurgulayarak devam etti. Bu önemli noktanın atlanması halinde Urla – Çeşme – Karaburun Ulusal Fikir Yarışması’nın da “güzel bir yarışma” olarak tarihe karışacağını söyleyen Ekinci, bu vizyonun karar yetkisine sahip tüm kamu kuruluşlarına aktarılması ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nde de bu kararın alınması gerektiğini belirtti.

Söz alan TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi Başkanı Tolga Çilingir, Oda olarak yarışmayı desteklediklerini, Oktay Ekinci’nin yaklaşımının iyi niyetli olduğunu ancak 1/100.000 ölçekli bir plana bu projelerin ne derece müdahale edebileceğinin tartışılması gerektiğini söyledi ve ekledi: “Ayrıca belediye sınırlı bir yetkiye sahip, bu da unutulmamalı.”

Jüri üyelerinden Doç.Dr. Renan Funda Barbaros ise, “Bir ekonomist olarak, başlangıçta bu kadar çeşitli disiplinlerden gelen jüri üyelerinin düşüncelerini paylaşacakları ortam konusunda kaygılıydım. Ancak bunun olabileceğini gördüm. Oktay Ekinci’nin fikirleri konusunda ise Tolga Çilingir’e katılıyorum, sanırım bu erken bir bekleyiş olur,” dedi.

Sezai Göksu, oldukça öğretici bulduğu bu yarışmanın çok önem taşıdığını belirtti ve ekledi: “İzmir Büyükşehir Belediyesi öyle bir alanı yarışmaya açtı ki, bu yapılmış bir hakarete cevap niteliği taşıyor. Türk planlama tarihinde sadece pergelle çizilerek sınırlanan bu alanın çok daha fazlasını barındırdığı gösterilmiş oldu.”

Göksu’nun bu sözlerle kapattığı kolokyumun ardından ödül töreni yapıldı. Törenin ardından gerçekleştirilen kokteylle etkinlik sona erdi. Yarışmaya katılan projeler, İzmir Enternasyonel Fuarı 1A Salonu’nda 31 Aralık’a kadar sergilenmeye devam edecek.

Etiketler

Bir yanıt yazın