Torba Yasa için Ne Dediler?

Mimar ve şehir plancıları Torba Yasa ve TMMOB hakkındaki görüşlerini bildiriyor.

9 Temmuz gecesi mecliste ani bir kararla kabul edilen önergeyle Torba Yasa’da birçok değişiklik yapılması gündeme geldi. Bu önergeyle İmar Kanunu’nun 8. maddesine eklenen yeni bentler arasında TMMOB’un yetkilerinin sınırlandırılması konusu da yer aldı. Sonraki günlerde TMMOB üzerine tartışmalar yoğunlaşırken İmar Kanunu’na eklenen bentler ise şunlardı:

ç) Başkanlıkça belirlenen tanımlar ve esaslara göre hazırlanıp onaylanan halihazır haritalar, plan, plan değişikliği ve revizyonları, parselasyon planları, yapı ruhsatı ve yapı kullanımına izin belgeleri ile imar mevzuatına konu edilen diğer coğrafi veri ve bilgilerin, ilgili idareler ile kurum ve kuruluşlarca; Bakanlar Kurulunca belirlenen usül ve esaslara uygun şekilde ve sayısal olarak; üretilmesi, elektronik ortamda ilan edilmesi, Bakanlıkça tesis edilecek elektronik ortam üzerinden paylaşılması, arşivlenmesi ve güncellenmesi zorunludur. Yapı ruhsatına ilişkin işlemlerde bu veriler esas alınır.

d) Arazi kullanımı ve yapılaşmada sadece mekansal strateji planları, çevre düzeni planları ve imar planları kararlarına uyulur. Üst kademe planları Bakanlıkça onaylanan bu Kanunun istisnası olan alanlar ile korumaya yönelik diğer özel kanunlara tabi alanlara ilişkin alt kademe planların onay, askı ve kesinleşme işlemleri bu Kanunun 9 uncu maddesine göre gerçekleştirilir. Alt kademe planların, üst kademe planların kesiştiği tarihten itibaren en geç bir yıl içerisinde ilgili idarece üst kademe planlara uygun hale getirilmesi zorunludur. Aksi halde, üst kademe planları onaylayan kurum ve kuruluşlar alt kademe planı en geç altı ay içinde uygun hale getirir ve re’sen onaylar. Bu süre içinde ruhsat işlemleri yürürlükte olan uygulama imar planına göre gerçekleştirilir.

e) Kamu kurum ve kuruluşları veya plan müellifleri; ilgili kamu kurum ve kuruluşlarından plana ilişkin görüşlerini alır. Kurum ve kuruluşlar, görüşlerini en geç otuz gün içinde bildirmek zorundadır. Görüş bildirmesi için etüt ve analiz gibi uzun süreli çalışma yapılması gereken hallerde ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının talebi üzerine otuz günü geçmemek üzere ilave süre verilir. Bu süre içinde görüş bildirmediği takdirde plan hakkında olumsuz bir görüşün bulunmadığı kabul edilir.

f) Kentsel asgari standartlar, Bakanlıkça belirlenen esaslar doğrultusunda çevre düzeni planı ile belirlenebilir. Uygulamaya ilişkin kararlar, yörenin koşulları, parselin bulunduğu bölgenin genel özellikleri, yapının niteliği ve ihtiyacı, erişilebilirlik, sürdürülebilirlik, çevreye etkisi dikkate alınarak ve ölçüleri verilerek Bakanlıkça belirlenen esaslara göre uygulama imar planında belirlenir.

e) Bakanlık; ilgili idareler, kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılan, mekansal planlamaya, harita ve parselasyona, etüt ve projelendirmeye, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni düzenlemeye, enerji kimlik belgesi hazırlanmasına ilişkin iş ve işlemler ile yapı malzemelerini; denetlemeye, aykırılıklar hakkında işlem tesis etmeye, aykırılıkları gidererek mevzuata uygun hale getirmeye yönelik değişiklikler yapmaya ve onaylamaya, yapı tatil tutanağı tanzim etmeye, mühürlemeye ve yıkım kararına ilişkin rapor düzenleme işi ile denetlemeye ilişkin görevler, Bakanlığın merkez ve taşra teşkilatında, denetçi belgesini haiz personel tarafından gerçekleştirilir. İlgililer Bakanlık denetçileri tarafından istenilen her türlü bilgi ve belgeyi, istenilen süre içerisinde vermek zorundadırlar. Bakanlık denetçilerinin seçimi, eğitimleri, görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışma usül ve esasları Bakanlıkça belirlenir.

ğ) Büyükşehir belediyesi sınırının il sınırı olması nedeniyle mahalleye dönüşen, nüfusu 5.000’in altında kalan ve kırsal yerleşim özelliği devam eden yerlerdeki uygulamalar, büyükşehir belediye meclisince aksine bir karar alınmadıkça, uygulama imar planı yapılıncaya kadar 27 inci madde hükümlerine göre yürütülür. Kırsal alanlarda işyeri açma ve çalışma izni; kadimden kalan veya yapıldığı tarihteki mevzuat kapsamında yola cephesi olmaksızın inşa edilen yapılar ile köy yerleşik alanlarda kalan yapılara kırsal yapı belgesine, yerleşik alan sınırı dışındaki diğer yapılara ise yapı kullanma izin belgesine göre verilir. Köylerde bulunan konutlarda, işyeri açma ve çalışma izni alınarak ev pansiyonculuğu yapılabilir. Kamuya ait bir yaya ve taşıt yoluna cephe sağlanmadan yapı inşa edilemez, parsel oluşturulamaz. Yerleşme ve yapılaşma özellikleri, mimari doku ve karakteri, gelişme düzey ve potansiyeli açısından önem arz eden köylerde bu özellikleri korumak, geliştirmek ve tasarım rehberleri ilgili idare meclisi kararı ile onaylanır ve uygulanır.

h) Köylerde ve kırsal özellik gösteren diğer yerleşmelerde yapıların etüt ve projeleri ilgili idarenin veya Bakanlığın taşra teşkilatının mimar ve mühendisleri tarafından hazırlanabilir. Bakanlıkça; bu kanun kapsamındaki yerleşmelere ilişkin enerji verimli, iklim duyarlı ve ekolojik özellikli plan ve projeler hazırlanabilir veya hazırlatılabilir, bu nitelikli yapılar inşa edilebilir veya uzun vadeli kredilendirilmek suretiyle desteklenebilir.

ı) Harita, plan, etüt, ve projeler; idare ve ilgili kanunlarında açıkca belirtilen yetkili kuruluşlar dışında meslek odaları dahil başka bir kurum veya kuruluşun vize veya onayına tabi tutulamaz, tutulması istenemez. Vize veya onay yaptırılmaması ve benzeri nedenlerle müellifler veya bunlara ait kuruluşların büro tescilleri iptal edilemez veya yenilenmesi hiçbir şekilde geciktirilemez. Müelliflerden bu hükmü ortadan kaldıracak şekilde taahhütname talep edilemez.

i) İdarelerce onaylanmış; mevcut durumu gösteren halihazır haritalar, parselasyon planları ile teknik ve idari düzenlemeleri içeren bu kanun kapsamındaki planların değişiklik ve revizyonlarında ilk müellifin görüşü veya izni aranmaz.

j) İlgili idareler, Bakanlıkça belirlenen esaslara göre mimari estetik komisyonu kurar. Komisyon, yapıların ve onaylı mimari projelerinin özgün fikir ifade edip etmediğine karar vermeye yetkilidir. Özgün fikir ifade etmeyenlerde yapılacak değişikliklerde ilk müellifin görüşü aranmaz. Özgün fikir ifade eden mimarlık eser ve projelerinde; eser sözleşmesinde işleme izni verilenler ile eserin bütünlüğü bozulmadığına, estetik görünümünü değiştirmediğine, teknik, yönetsel amaçlar ve kullanım amacı nedeniyle zorunlu olduğuna karar verilen değişiklikler müellifinin izni alınmaksızın yapılabilir. Bu durumda ilk müellif tarafından talep edilecek telif ücreti; ilgili meslek odasınca belirlenen mimari proje asgari hizmet bedelinin, tamamlanan yapılarda yüzde yirmisini, inşaatı süren yapılarda yüzde onbeşini geçemez.”

Ne Dediler?

Önergenin kabulüyle bir yandan TMMOB’un yetkilerinin sınırlndırılıp sınırlandırılmayacağı konusu gündeme gelirken diğer yandan da zaten Torba Yasa’nın birçok değişiklik öngördüğü İmar Kanunu’nda yeni bir değişikliğe de gidilmiş oldu. Biz de bu değişiklikler ve TMMOB hakkındaki görüşlerini mimarlar ve şehir plancılarına sorduk. Bize ulaşan görüşleri yayınlamayı bir görev bildik…

İhsan Bilgin: “‘Oda, Siyaset Yapacağına Üyelerin Hakkını Korusun!’ Baştan Sona Geçersiz Bir Taleptir”

İhsan Bilgin’in uzun metni, Arkitera.com’un TMMOB yetki değişiklikleri hakkında yazılı görüş talebimiz üzerine kendisi tarafından bize iletilmiş ve tarafımızca yayınlanmıştır. Bu görüşten bir bölümü haberimize eklemek istedik:

“… Öte yandan oda, baro gibi kuruluşlar da o iş kolu ve onu uygulayan üyeleri adına kararlar almakla siyasi faaliyette bulunmak zorundadırlar; dolayısıyla, odalar siyaset yapıyor diye eleştirmek yerine vazifelerini yaptıklarını düşünmek gerekir. Aynı şekilde imar yasaları ve planlarının yapılıp uygulanması ile ilgili kararlar da sadece mimar ve plancılara bırakılamaz; çünkü inşaat ve imar işleri de bir tür hak paylaşım ve kamu asayişi düzeni konusu olduklarından sadece bir meslek örgütü ve üyelerinin tekelinde kalamayacak paylaşımı gerekli bir tasarruf türüdür. Ya da birkaç kez altını çizdiğim gibi meslek örgütü, üyenin değil iş kolunun koruyucusudur.

Dolayısıyla “Oda, siyaset yapacağına üyelerin hakkını korusun!” baştan sona geçersiz bir taleptir. Ama odaların da işlevlerini büyük projelerin adli kurumlardaki takipçiliğiyle sınırlamayıp daha hakiki, ciddi ve toplumsal/kamusal sorunların hassas noktalarına dokunan şekilde siyaset yapmaları gerekir ki bu çerçevede Mimarlar Odası İstanbul Şubesi’nin siyasi, mesleki ve kamusal imkan ve tecrübelerini DirenGezihareketinin hizmetine koşması ve önderlik kaldırmayan bir kalkışmaya, koordine edici bir işlevle davranıp destek olması tam da odanın asli görevleri arasındadır. Burada inisiyatif kullanan Mücella Yapıcı ve arkadaşlarının örnek tutumlarına destek vermek gerekir kanısındayım. Aynı şekilde oda yönetimlerinin 70’lerde gecekondulaşma sürecini alternatif bir kollektivite içinde sürdüren Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi’ne ve katılımcı süreçlerden beslenen bir yerel doğrudan demokrasi girişimi ve deneyimi olarak Fatsa Belediyesi’ne verdiği destekler iyi bilinmesi ve Oda geleneğinde ayrıcalıklı yer edinmesi gereken örnek tutumlardır…”

Nevzat Sayın: ” Çözüm Her Seferinde Yasaklamak, Kapatmak, Etkisizleştirmek Değil, Nasıl Daha Etkin ve İyi Çalışacağını Bulmak Olmalı”

Nevzat Sayın Torba Yasa ile ilgili şunları söyledi:

“Az önce İhsan Bilgin’in yazdıklarını okudum ve büyük ölçüde katıldığım bu yazıdan sonra İhsan’ın dediklerini tekrar etmeden ne yazmam gerektiğini bulamadım. Buna rağmen belki bir iki noktayı biraz açarak bir şeyler söyleyebilirim. Uzun süreli geçmişi olan kurumlar, özerk bir yapıya sahip olmasalar bile deneyimlerinin getirdiği bir birikimin de etkisiyle hak edilmiş bir biçimde özerkmiş gibi davranırlar. Faydalılıkları,başkalarının yapması gereken bir sürü işi omuzlamış olmaları, kendi aralarında geliştirdikleri ve kavruk alt üst ilişkilerinden uzak, içten ve neredeyse gönüllülük esasına dayalı iş yapma becerileri, zihinsel olarak yanlarında olmayan insanlar tarafından bile çoğunlukla övgüyle kabul edilir. Uzun zamana yayılan bu beceri bir zaman sonra geleneğini, gelenek de ‘görgü’ dediğimiz derin bilginin altyapısını oluşturur. Bu şekilde oluşmuş kurumsal yapıların çalışmalarını engellemek, azaltmak ya da etkisizleştirmek bu görgüyü yok etmek olur. Görgü, bir insanın kendi ömrü içinde oluşturamayacağı ender şeylerden biridir. Uzun sürmüş bir hayatın içinden süzülerek oluşur. “Her şeyi ben bilirim” diyen ve kendisi dışındaki davranışları sadece yok edilmesi gereken aşırılıklar olarak gören hastalıklı bir zihnin ürünü olan her şeyi merkeze bağlama çabalarının en önemli zararı da bin bir zahmetle oluşmuş bir “görgü”nün yok edilmesidir. Bir yapının özgün olup olmadığına karar vermek ve özgün değilse müellifinden izin almaya gerek duymadan müdahale hakkını kabul etmek tam da bu “ben bilirim”ci anlayışın zihninden çıkabilecek görgüsüzce bir şeydir. Bakanlığın ve belediyenin yaptıkları ortada… Hiçbir engelle karşılaşmadan yapmakta olduklarını yapmaya devam ettiklerini düşünebiliyor musunuz? Bütün yapılanmalar zamanla, becerilerinin yanısıra deformasyonlarını da oluştururlar. Çözüm, her seferinde yasaklamak, kapatmak, etkisizleştirmek değil, nasıl daha etkin ve iyi çalışacağını bulmak olmalı. TMMOB ve MİMARLAR ODASI’nın bütün etkinliklerini elbette onaylamıyorum ama var olmalarının anlamlı ve olmazsa olmaz olduğunu düşünüyorum.”

Ertuğ Uçar: “Hepimizin Birer Meslek İnsanı Olarak Buna Karşı Çıkmamız Gerekiyor”

Teğet Mimarlık’ın kurucu ortaklarından Ertuğ Uçar ise konuya ilişkin görüşlerini şu şekilde belirtti:

“Meslek insanları olarak, iktidarın (TMMOB’nin yetkilerini kendisine devretme) kararını, odalardan şikayetlerimizi dillendireceğimiz bir ortam olarak kullanmamamız gerektiğini düşünüyorum. İktidarın bu hareketi, tamamen intikam duygusuyla yapılmış, bilim insanlarının ülkede kendi mesleki alanlarıyla ilgili önemli kararlarda dışlanmaları sonucunu doğuracak bir tek parti kararıdır. Hepimizin (oda üyesi olarak değil) birer meslek insanı ve hukuk devleti isteyen vatandaş olarak buna “ama” demeden karşı çıkmamız gerekiyor. Neye mal olacağını, ne tür ve ne sürede mücadele getektireceğini bilememekle beraber elbette bu karardan geri dönülecektir, diye düşünüyorum. İşte o zaman, odaların ellerindeki yetkilerin ne anlama geldiğini onu bir süreliğine kaybederek idrak etmiş meslektaşlar olarak, odaları ve işleyiş biçimlerini tekrar ele almak zamanı gelecek.”

Mehmet Kütükçüoğlu: “Oda Olmasaydı, Bugün Gezi Kışla, İzmir Kordon Otoyol Olacaktı”

Teğet Mimarlık’ın kurucu ortağı olan Mehmet Kütükçüoğlu’nun görüşü ise bu şekilde:

“Mimarlar Odası’nın icraatlarını veya duruşunu beğenmeyebilirsiniz. Ancak bugün Merkez’den (Devletten) nispeten bağımsız STK karakterini özümsemek ve gözetmek durumundayız. İleride bu temel üzerinden daha farklı yönetim biçimleri kurulabilir. Öte yandan bu bağımsız karakter, geçmişte devlete karşı çok önemli bir takım direnişler göstermiştir. Oda olmasaydı, bugün Gezi Kışla, İzmir Kordon otoyol olacaktı. Türkiye gibi otoriter devlet geleneğini hız kesmeden sürdüren; devletin imkanlarını ve gücünü kendine özel icraatların önüne çıkan her engeli ezen bir kartel gibi yönetildiği bir yerde, bağımsız bir mualefet imkanını heba etmemek önemli.

Estetik kurul ise bir kabus olmalı. Zaten telif ve mimari düşünceye karşı tutum pek parlak sayılmazdı. Şimdi yerlerde sürünecek. Çok kasıtlı ve sinsi bir karar. İşveren, idare ve müteahhitler buna dayanarak mimarlara neler neler yapabilecek. Kurulun karşısına geçtiğim an gözümün önüne geldikçe buralardan kaçmak istiyorum.”

Metin Kılıç: “Mevcut Erkin Tavrı Türkiye’de Mimarlık Ortamının Gelişimine Zarar Veren Bir Yaklaşımdır”

TMMOB, Mimarlar Odası ve daha birçok sivil toplum örgütünün tepkisini çeken öneri hakkında bir değerlendirme yapan mimar Metin Kılıç, şunları kaydetti:

“Meclis İç Tüzüğü’ne aykırı bir şekilde sunulan, hakları ve çalışmaları Anayasa ile güvence altına alınmış olan meslek odalarını yok etmeye yönelik öneri; sağlıklı yapılaşma, mesleki dayanışma ve örgütlenmenin yanı sıra kamusal denetim açısından da kaygı vericidir.

Özellikle kamusal yapıların elde edilmesinde mevcut politikacılar ya da karar vericiler belli dönem mimari kimliklerini dikte etmeye çalışmaktadır. Oysa mimarlık toplumsal kültürün yansımasıdır ve toplumlar ancak özgür bir ortamda özgün kültürlerini yaratabilirler. Mevcut erkin tavrı ise Türkiye’de mimarlık ortamının gelişimine zarar veren bir yaklaşımdır. Kamusal yapıların elde edilmesi, mimarların özgün fikirler üretebilecekleri yarışma ortamları ile gerçekleştirilmelidir. Mimarlar olarak taleplerimiz bu yöndedir.

Mimarlık mesleğini yapmaya hak kazanmış bir mimarın ürününün eser olup olmadığına karar vermek de sadece mimarın hakkıdır. Bu hak Mecliste alınan kararlarla estetik kurullara veya herhangi birisine devredilemez. Mesleki haklarımızın elimizden alınma çabası, çevre kalitesini, mimari kaliteyi ve kamu yararını zedeleyici bir eylem olacaktır.”

Sevgi Molva: “Bilinmelidir ki Hiçbir Baskı, TMMOB’ni Yok Sayan Projelere Karşı Mücadele Etmekten Alıkoyamayacaktır”

Sevgi Molva’nın konu hakkındaki yazısı Arkitera.com Görüş bölümünde yayınlandı. Bu metinden kısa bir bölümü sizinle paylaşmak istiyoruz:

“… Meslek Odaları, mesleğin genel menfaatlerine uygun gelişmesini sağlamak, meslek disiplin ve ahlakını korumakla görevlidir. Bu görevini bu şartlarda yapamayacak, amacına uygun da çalışamayacaktır. Bu yasa anti-demokratiktir ve odaları fiilen çökertmeye yöneliktir, en önemlisi de onların varoluş amaçlarına aykırıdır.

… Yüzbinlerle ifada edilen mimar ve mühendislerimizin anayasal örgütleri olan odaların, yetki gaspı oluşturulurken görüşlerinin hiç alınmaması; onların yok sayılmaları anlamına gelmektedir. Bu şartlarda gerek genel, gerekse tüzel kişiler tüm meşru yollara, zaman geçirmeden başvurmalıdır.

Son olarak şu söylenebilir; Böyle gitmez. Bilinmelidir ki hiç bir baskı, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ni; insanı, doğayı, kentleri, eko sistemi yok sayan projelere karşı mücadele etmekten alıkoyamayacaktır.”

Doç.Dr. Çağatay Keskinok: “Bu Telaş Niye?”

ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Çağatay Keskinok konuyla ilgili düşüncelerini şu şekilde aktardı:

“AKP iktidarı büyük bir telaş içindedir. Telaşın nedeni, iktisadi varoluşunu, yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde imar rantlarının dağıtılmasına ve kamuya ve hazineye ait emlakın satışı ve özelleştirilmesi ile elde edilecek gelirlere dayamış olan siyasi iktidarın içine düştüğü durumda aranmalıdır. İktisadi ve siyasi bir kriz beklentisi, emlak piyasalarını ve iktidarı ayakta tutabilmek için olağanüstü dönemlere özgü yasa düzenleme araçlarına ve “çılgın projelere” acilen sarılmayı gündeme getirmektedir.

İstanbul’dan başlayarak, kentsel rantların yaratılması ve ele geçirilmesi ve giderek yabancı sermayenin cirit attığı emlak piysalarının harekete geçirilmesi ölüm kalım konusu haline gelmiştir. TMMOB ve bağlı odalarının kentlerin kamusal alanının korunması konusundaki mücadelelerini ve etkinliklerini bir engel olarak doğru kavramışlardır. Her şeyi kapsayan Torba Yasa, olağanüstü dönemlere özgü kararnameler, Anayasa’ya ve Anayasal düzenimize aykırılığı bir yana, TMMOB ve bağlı odalarının mesleki denetim yetkilerinin ortadan kaldırılmasına yönelik düzenlemeler içine düştükleri telaşın göstergeleridir.

Burada TMMOB ve meslek odalarımızın mücadelesi önemlidir. Dile getirdiğimiz kuralsızlaştırma siyasalarının önünü kesmeye yönelik çabaların hepsi, kriz koşullarında kendi doğrusunu ve geleceğini yaratacaktır.

TMMOB’ye yönelik düzenlemeler şaşırtıcı ve rastlantısal değil. Buna karşın bu düzenlemelerin ömrünün uzun olacağını düşünmüyorum. Çünkü, yerinden yönetim kuruluşları olarak Anayasal çerçeveden yetkisini alan TMMOB ve bağlı odalarının yarım yüzyılı aşan etkinliği ve birikimi dikkate alındığında, TMMOB’nin mesleki denetim yetkilerini kaldırmaya yönelik düzenlemelerin toplumsal meşruiyeti bulunmamaktadır.” 

İzmir SMD Üyesi Tamer Aksüt: “Yasalar vahim sonuçlar doğuracak”

Tamer Aksüt ise düşüncelerini paylaştı:


“Odanın, özel sektöre proje yapan mimarlara ve kamuya proje yapan mimarlara çok farklı çalıştığını bildiğimiz halde (ya da tam tersini telaffuz edebiliriz) TMMOB nin yetkilerini Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na devreden ve müelliflik haklarını yok eden bu yasanın son derece vahim sonuçlar doğuracağı kesin. Kötü uygulama örneklerinin bol miktarda önümüze çıktığı ,bu mesleğin bu kadar ötelendiği başka bir dönem yaşanacak mı bilemiyorum. Benim şahsen dileğim ODA yetkilerinin revize edilerek uygulamaların otokontrolunun meslek odalarınca yürütülmesi. Yoksa kime göre çirkin… Kime göre doğru… Kime göre iyi… Tabii ki buna meslek erbabı karar verecek.”

İzmir SMD Üyesi Vedat Tokyay: “Müelliflik misyonu, ancak onu sürdürenler yaşamdan göçerlerse biter”


Vedat Tokyay konuyla ilgili şunları söyledi:

“Müelliflik hakkı diye kavramsallaştıracağımız şey, basit bir proje sahipliğinden veya imzasından öte, Eser yaratan Sanatçı Mimarın her şeyidir. Kimliğidir. Onurudur. Meyvesidir. Var olma nedenidir. Diğer yandan da, Eserin, zaman içinde varlığını sürdürülebilmesi için, en yakın yoldaşıdır. Bir baba veya annenin çocuğuna büyüdüğünde bile sahip çıkması gibidir. Bu misyon, yani Müelliflik misyonu, ancak onu sürdürenler yaşamdan göçerlerse biter. Eser ve müellif, zaman ve mekansal boyutlarda bir bütündür her zaman…

1. Hükümetin son torba yasası ile ortadan kaldırmaya çalıştığı üç önemli şey vardır:

a ) Eser olma tarifini değiştirmek: Bir mimari yapının ESER olup olmadığının tercihini ve kararını(faşist dönemleri çağrıştıran bir yöntem olarak) korporatif usullerle oluşan kurullara(!)bırakmak,

b) Eserin varoluş sürecine otosansür uygulamak, egemen düzenin kendi mimari üst yapısını uygun mimari eser(!)lerin üretilmesini teşvik etmek: Estetik kurullar gibi faşist dönemleri çağrıştıran korporatif kurullar kurarak Mimara mimari manifestolar iletmek, Eserin olmasın gereken form ve biçemini de facto belirleyip mimarları bu yöne sevk etmek,

c) Müelliflik kurumunu laçkalaştırmak: Yapı sahibinin en büyük baş derdi olan Mimarı, başka bir patron yanlısı Mimarla diskalifiye etmek; Eserin sahipliğini Müellifle paylaşmak yerine mutlak egemen olmak.. Yani müelliflik kurumunun Esere ait tüm haklarını oturma ruhsatıyla birlikte Mal sahibine bırakması… Eser ile Mimarın ilişkisinin kopması…

2.Bu üç önemli gerici değişime karşı ne demeliyiz? İlkelerimiz neler olmalı?:

a) ESER: Mimari bir Eser, ulusal değil Evrensel bir öze sahiptir. Bu yüzden, egemenlerce kurulan Kentsel, Bölgesel veya Ulusal temelli korporatif kurullarla eser niteliği tescil edilemez.

Ancak, onun Mimari bir Eser olup olmadığını, Mimarların genel kamuoyu belirleyebilir.Bu belirlemenin olabildiğine sivil olması gerekir.

b) ESERE AİT BASKILAR: Anayasada yazılı insan özgürlüğü ve varoluş haklarının bir gaspıdır. Kabul ettiğimiz uluslararası beyannamelerin tümüne aykırıdır. Kabul edilemez. Derneğimiz olarak her türlü Estetik Kurula karşı çıkmamız gerekir.

c) MÜELLİFLİK KURUMU: Eski “Telif eserleri yasası” geliştirilerek mimari yapıların “eser” olarak varlıkları ve müelliflik hakları, AB ve ABD mevzuatlarına uygun olacak biçime getirilmelidir.”

Görüşlerinizi Bekliyoruz!

Torba Yasa ile ilgili görüşlerinizi Arkitera.com Görüş bölümünde paylaşabilirsiniz.

Etiketler

Bir yanıt yazın