Tarlabaşı’nın yıkılacak duvarlarında sanat…

Her yıl önemli sokak sanatçılarını buluşturan Streetart Festival İstanbul bu kez Tarlabaşı'nda. Sanatçılar çalışmalarını önümüzdeki günlerde yıkılması beklenen binaların duvarlarında sergiliyorlar.

Gençler geldi geçen. Boya yaptılar bütün bu duvarlara. Badana değil ama resim. Sonra onun açılışını yaptılar. Bir renk oldu bize de. Hep gelseler keşke…” Fotoğrafını çekmemizi istemeyen ve soyadını vermeyen Satı Teyze’nin gündeminde mahalledeki duvarlara değişik değişik resimler yapan, sonra da bunu şarkılarla kutlayan gençler var.

Satı Teyze’nin gönlü bir süreliğine bu gençlerle şen olsa da dertlerini unutmuş değil. Çünkü o bir Tarlabaşılı. “Beni buradan çıkaracaklarsa hiç olmazsa küçük bir 2+1 versinler. Vermezlerse vallahi de çıkmam billahi de çıkmam.

Ben Ankaralıyım, inadım. Kendimi de yakarım, bu evi de yakarım.” Tarlabaşı’nın pek sakin olmayan sakinlerinden biri olan Satı Teyze işte böyle özetliyor durumunu. Biz bunları konuşurken evinin karşısındaki binaların önüne çelik bir perde çekilmekte… “Diken üstündeyiz” diyor. “Ha bugün ha yarın bize de gelecekler diye bekleşiyoruz. 70 yaşındayım, hâlâ çöpe çıkıyorum. Hiç gün yüzü görmeyecek miyim ben?”

Dertleniyoruz karşılıklı. Sonra yine gençleri hatırlayıp yüzü gülüyor Satı Teyze’nin: “Yalnız şu var, tamam gençler, güzeller, şarkı çalıp eğleniyorlar ama biraz da Türk sanat müziği, Türk halk müziği çalsalar ya… Ekrem Güyer’in ‘Unutulsam Da Ben Unutturamaz Seni Hiçbir Şey’ini çalsalar fena mı olur Allah için sen söyle” Satı Teyze’nin bahsettiği bu gençler Streetart Festival İstanbul’un katılımcıları olarak geldiler Tarlabaşı’na. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 10 farklı ülkeden gelen bu ressam ve grafiticiler Çukur Mahallesi, Karakurum Sokak’ta bulunan sekiz binaya kendi deyimleriyle “dokundular”. Adına “Renovation Tarlabaşı” dedikleri bu etkinlikle “yenileme” kavramının illa bir yıkım gerektirmediğini göstermek istiyorlar. Bunu yaparken de mahalleliyle iletişim kurmak ve mümkünse bir nebze olsun onlara sıkıntılarını unutturmak…

Festivalin ayrıntılarını konuşmak üzere küratör Pertev Emre Taştaban’la buluşuyoruz. Köpeği Parfe ve mahallenin en fırlama çocuklarından Eren de bizi katılıyor.
Siz de benim gibi mahallelilerin Roman havası çalıp göbek atarak katıldıkları eğlenceli açılışı kaçırdıysanız da sergiyi görmek için elinizi çabuk tutun. Çünkü Satı Teyze’nin de dediği gibi ha bugün ha yarın gelecekler…

Sabri Topal: “Garibanların buradan gönderilmesine karşı duvarları boyuyorlar”

* Buraya gelen sanatçı arkadaşlara çok destek olmaya çalıştım. Onlar da beni sevdiler, saydılar, sağolsunlar. Derdimizi dinleyip “Bu devlet insanları buradan çıkartıyor, biz de ona karşı buraları boyatıyoruz, bu garibanların buradan gitmesine karşıyız” dediler.
* Zorlu bir döneme giriyoruz. Buradaki insanlar nereye gideceklerini bilmiyorlar. Ben de onlardan biriyim. Perişan kalacağız. Ama Allah büyüktür. İstediğimiz fiyata bir yer verirler mi bilmiyoruz. Bize bir teklifte bulunmadılar. Sadece çıkın, nereye giderseniz gidin diyorlar. Memleketine dönmeyi düşünen çok insan var. Ama o da kolay bir şey değil. Devlet keşke yabancılara gösterdiği özeni kendi milletine de gösterseydi, bize sahip çıksaydı.

Taştaban: “Sıraya adını yazmak da bir grafiti”

Streetart, grafitiyi kapsayan bir şey mi?
Grafiti en basit haliyle okulda sıraya adını yazmaktır. Tarihi mağara resimlerine dayanır. İlkçağlardaki insanların “Biz şu yoldan giderken başımıza bunlar geldi, sen de ona göre hareket et” demesidir. Zamanla malzemelerin değişmesiyle “post-grafiti” dediğimiz “streetart” ortaya çıkmıştır. Birbirini kapsamaktan çok tarihsel bir ilişki var aralarında.

Olga Alexopoulo: “Bir şeyi zarar vermeden de değiştirmek mümkün”

* Ressamım, Çukurcuma’da bir stüdyom var. Etkinlikten nbir arkadaşımın arkadaşı vesilesiyle haberdar oldum ve dahil olmayı çok istedim. Bu projenin en önemli mesajı şu, bir şeyi ona zarar vermeden de değiştirmek mümkün.
* Doğal ortamından ayrılan geyikleri resmettim bu işimde. Buradan çıkması istenen insanlara bir gönderme olsun istedim. Resmi yaparken duvarda olan bordürlere dokunmadım. Bir zamanlar birilerini burada yaşadığını hatırlatıyor. Buraya ait olana dokunmadan da değişiklik yapılabileceğini göstermek istedim.

Ali Esin: “Sergi için hazırladığım karakterler benim komşularım”

* Biz bu dönüşüm sürecinde bildiğimiz Tarlabaşı’nın cenazesini kaldırıyoruz. Bu proje de bir veda… İstimlak bedelini çok aşan fiyatlara satacaklar buraları. Tarihi dokusuyla ilgili hiçbir şey korunmayacak. Aslını kaldırıp yerlerine Disneyworld kopyalarını yapıyoruz.
* Siyah-beyaz fotoğraf temelli ama ozalit çıkışlı bir iş hazırladım bu sergi için. Yapıştırdığım karakterler benim komşularım. Aynalıçeşme’de oturuyorum. Zamanla aynı mahallede yaşadığım insanların birer, ikişer yok olmaya başladığını fark ettim. Bu bölgedeki yoksulların da hemen hemen hepsinin başına gelecek olan şey bu. Kentli yoksulların mutlak bir yoksulları var ama bunun daha keskin olduğu bir sınıra doğru sürülecekler.

Küratör Pertev Emre Taştaban: “Banksy gibi ünlü duvar sanatçılarının yetiştiği bir ortam yaratmak istiyoruz”

Festival mekanının Tarlabaşı olmasına nasıl karar verildi?

Bu yıl festivalin dördüncüsü yapılıyor. Daha önceki festivallerde Bayrampaşa, Merter, Güngören, Fındıkzade, Tophane’de performanslar hazırlamıştık. Terk edilmiş yerleri bir şekilde değerlendirme mantığında hareket ediyoruz.
Bu festival bugün Tarlabaşı’nda olmalıdır çünkü buradan daha uygun bir yer daha yok.

Bu duvarların bir süre sonra yıkılacak olması sanatçıları nasıl etkiler?

Bir sokak sanatçısı işin doğası gereği çalışmasının bulunduğu duvarın yıkılmasına üzülmez. Önemli olan yaparkenki performanstır. İş bittikten sonra silinmesinin, duvarın yıkılmasının çok da bir önemi yok.

Mahalleli bir festival düzenlenmesini nasıl karşıladı?

“Boş yerler arıyorum, burada boyama yapacağız, müzik getireceğiz” diye gittim onlara. Kendi niyetimi net bir şekilde aktarınca aynı şekilde karşılık aldım. Onlara belki bir süreliğine bir şeyleri unutturabilmiş olduk. Gündemleri değişti, bir hareket oldu. Amacım zaten bu iletişimi kurabilmekti. Benim performansım o noktada başlıyor.

Mahalledeki çocuklar da yakından izliyorlar festivali…

“Biz de bir şeyler çizmek istiyoruz” diye geliyorlar, atölye çalışmaları yapıyoruz ama dikkatleri çok dağınık. Buradaki çocuklar “Aman çok gezme, başına bir şey gelir” diyerek büyütülen çocuklar değiller.
O nedenle eğer içlerindekini tam olarak dışarıya verebilirlerse ortaya önemli işler çıkaracaklardır.

Türkiye’den de bir Banksy çıkabilir mi yakın zaman içinde?

Bu yıl daha önce hiç bilmediğim genç arkadaşlar da katıldılar. Streetart İstanbul inisiyatifi olarak elimizden geldiğince Banksy gibi ünlü duvar sanatçılarının yetişebileceği bir ortam yaratmak istiyoruz. Bugün belli oranda insanların dikkatini çekmeye başladığımızı söyleyebilirim.

Etiketler

Bir yanıt yazın