Taksim’de yeniden hodri meydan

Başbakan Erdoğan karar verdi. Büyükşehir Belediyesi kabul etti. Koruma Kurulu onayladı. Taksim Meydanını Yayalaştırma Projesi, daha ortada projesi yokken kararı alınan skandal bir plan olarak İstanbulluların hayatına girdi.

Her ne kadar hızlı gelişmiş gibi görünse de, yerel ve merkezi yönetimlerin Taksim Meydanı üzerindeki planları hiç de yeni değil.

TARİHİ MESELE

“Bu projenin sadece benim bildiğim 30 yıllık bir geçmişi var” diyor İnsan Yerleşimleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Mimar Korhan Gümüş: “Trafiği otoyol kavşağıyla çözmeye çalışma otuz yıl önceki eskimiş, örneğin Eminönü Meydanı’nı karşıdan karşıya geçilemez şehirlerarası bir kavşak haline dönüştürmüş bir metottur.”

Sadece kentin değil Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi tarihinde de yeri önemli Taksim’in. “Tayyip Erdoğan ilk defa siyasi kariyerine başladığında bu projeyi kucağında bulmuştu. Sonra işte bir çember çizildi üzerine o çember yüzünden kıyamet koptu. 28 Şubat sürecindeki en hararetli konu Taksim’e cami yapılması konusuydu. Bu, içinde bir uhde olarak kaldı Erdoğan’ın” diye hatırlatıyor Gümüş.

AKP’NİN RÖVANŞI MI?

Taksim Meydanı’nı bu kadar önemli kılan sadece kentin; insan, araç ve turizm trafiğinin merkezinde olması değil elbet. Taksim Topçu Kışlası’nın yıkılması, Taksim’e cami yapılması tartışmaları gibi bir geçmişi de bulunan meydan, ülkeyi bugüne kadar yönetmiş farklı kesimlerin de çekişme alanlarından biri.

Mimar Korhan Gümüş bu yüzden Taksim Meydanı meselesinin “politikanın psikodinamikleri açısından” düşünülmesi gerektiğini vurguluyor ve ekliyor: “Politika sadece o anlık bir çıkarın, rantın ürünü değil, kimi zaman da küllenmiş konuların tekrar gündeme gelmesi, bastırılmış olanın tekrar ortaya çıkmasıdır.”

Topçu Kışlası’nın yeniden inşa edilmek istenmesini bu şekilde açıklayan Gümüş, 31 Mart Vakasını hatırlatıyor; “Topçu Kışlası 31 Mart Vakasında padişaha bağlı güçlerin direndiği yerdi. Türkiye’de kamu alanı böyle bir tarihsel silsile içinde, sürekli bir rövanşist, çatışmacı bir alan olarak kullanılıyor. Bu sadece şehircilik projelerinde değil, eğitimde, kültürde de böyle. Dolayısıyla Taksim Projesi’nin geçmişinde de böyle ‘kutsal bir miras’ var”

‘TAKSİM’DE 1 MAYIS MÜMKÜN OLMAZ’

Öte yandan Taksim, İstanbul’un emekçileriyle iktidarlar arasında da bir mücadele meydanıydı. 1977 katliamının ardından İstanbul işçi sınıfının elinden alınan sadece mimari bir alan değildi Taksim, emekçilere her gün yeniden yarattıkları bu kentin en politik mekanlarından birinin de yasaklanmasıydı. Yasaktan 33 yıl sonra 2010 yılında Taksim’de kitlesel olarak kutlanan ilk 1 Mayısa yüz binlerin akın etmesinin bir nedeni de buydu elbet. 2011’de bu rakamda bir azalma olmaması, Mısır’daki Tahrir meydanı gibi dünyanın bir çok kent meydanının, ülkelerinin rejimlerini sarsan emekçilerle dolmaya başlaması da, AKP Hükümetinin gözünden kaçmamış olsa gerek. Mimar Korhan Gümüş, proje gerçekleşirse ne 1 Mayısın ne kitlesel başka etkinliklerin Taksim Meydanı’nda gerçekleştirilemeyeceği uyarısında bulunuyor.

“Meydanın özelliği nedir törenler için kullanılmasıdır, bayramlar kutlanır. Taksim’de örneğin 1 Mayıs kutlanıyor. Böyle bir şey artık olmayacak, çünkü büyük bir tehlike yaratacak. Projenin ardından Taksim’e artık yüz bin, iki yüz bin kişi dolduğunda, boşalma kanalları olmayacağı için bir panik olsa on binlerce insan ölebilir. Çok tehlikeli, müthiş riskler içeren bir projedir bu aynı zamanda” diyor Gümüş.

‘BU BİR OTORİTER REJİM ÖRNEĞİDİR’

Gümüş, projenin en tehlikeli yanının karar alma sürecindeki otoriter tavır olduğu kanısında. “Başbakanın talimatıyla harekete geçiliyor, daha ortada proje yokken karar alınıyor, ardından proje geliştiriliyor. Bu korkunç bir olay. Bir otoriter rejim örneğidir bu proje. Dünyada bu tür bir karar alma örneği yok. Müzakere edilmeden, uzmanların, araştırmacıların fikirleri tartışılmadan, kamuoyu ile paylaşılmadan sahneye konulmuş bir proje” diyor Gümüş.

AKP Hükümetinin “model yönetim” olarak gösterilmeye çalışıldığı Mısır’dan, hem de Hüsnü Mübarek’in diktatörlük döneminden bir örnek veriyor: “Kahire’de El Ezher surları var. Selahattin Eyyubi’nin yaptırdığı bu surlar Kahire’nin en önemli kültür varlıkları arasında. Bunun içerisinde tıpkı Londra’daki Hyde Park’ta ya da New York’taki Central Park’ta olduğu gibi yeşil bir alan var. Bu surlar için bir yarışma yaptılar. Sonradan baktılar ki asıl sorun yarışma değil, buranın bir yönetim planı yok. Park ve Bahçeler Müdürlüğü gibi bir kurum bunu yönetemez çünkü. O zaman ne yaptılar, Kahire kenti burayı korumak için bir sivil toplum kuruluşu ile anlaştı. STK’lar ile birlikte bir yönetim planı hazırladılar. Burası kimi zaman konserlerin verildiği, kimi zaman festivallerin düzenlendiği, halkın gayet güzel kullandığı bir alan oldu”

‘KENTİN BİR YÖNETİM PLANI OLMALI’

Peki Taksim böyle olmayacaksa nasıl olmalı? Mimar Gümüş, Kahire örneğinde olduğu gibi, İstanbul gibi tarihi bir kentin de bir yönetim planı olması gerektiğine vurgu yapıyor.

“Asıl problem mimari projeden önce bir yönetim planının olmaması. Dünyanın her yerinde kamusal mekan kültürel etkinlikler için kullanılan mekandır. İstanbul gibi koca bir şehirde pazar günleri konser olması gerekir. Peki bu konseri Park ve Bahçeler Müdürlüğü mü verecek? Kenti zenginleştirecek olan kültürdür ve kültür kuruluşlarının yönetime katılması lazım. Bakınız ben muhalif değilim. Tam tersine, şu anda bizim karşımızda muhalif olan mevcut kent yönetimidir” diyor Gümüş.

Problemin tek başına ‘Yöneticilerin kötü tercihi, mimarların beceriksizliği’ ile açıklanamayacağına da dikkat çeken Gümüş, ciddi bir sistem krizi yaşandığının altını çiziyor: “Burada çok ciddi bir sistem krizi var, ama sadece kent politikalarında değil, sağlık politikalarında da, güvenlik politikalarında da aynı kriz yaşanıyor. Taksim Meydanı bir işaret fişeği gibi, bir yangın ihbar düğmesi gibi yanıp sönüyor ve bize burada bariz bir hata var diyor”

‘BAŞBAKANLA GÖRÜŞECEĞİZ’

Bir kentin doğru planlanması ise aslında hiç de zor değil. Yapılması gerekeni özetliyor Gümüş: İstanbul kadar tarihi olmasalar bile dünyada tarihi kent meydanlarında yapılan ve yapılması gereken bağlantılı yollarda trafiği sınırlandırmak, hatta gerekirse Floransa’da Roma’da olduğu gibi yolları yaya yoluna çevirmek. Ama bu bir anda yapılmıyor. Bunun için bir yönetim planı yapılır, zaman içinde hastaneler oradan taşınabileceğine, itfaiyenin nasıl ulaşacağına dair bir takım önlemler oluşturulur. Yayalaştırma bir çözümdür, trafiği sınırlandırmak da bir başka çözüm. İstanbul’da da önce bir yönetim planı hazırlanması gerekiyor. Bitki dokusu nasıl gelişecek, rekreasyon etkinlikleri nasıl gelişecek, kültür yönetiminde hangi aktörler işin içine katılacak diye bir plan hazırlaması gerekiyor. Ondan sonra bir uluslararası yarışma yapılabilir, başka çözümler üretilebilir. Ama bunun yerine Başbakan oturuyor, Ankara’dan İstanbul’da bir meydanın nasıl olacağına karar veriyor. Kadir Topbaş’tan randevu istiyoruz, Başbakana da bir heyet gidecek ve neyi yanlış gördüğümüzü ve nasıl bir model istediğimizi bir kez daha anlatacağız. Hâlâ bu konuda bir umut görüyoruz çünkü aksi felakettir”

YAYA DEĞİL OTOYOL PROJESİ

İnsan Yerleşimleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Korhan Gümüş, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından onaylanan Taksim Meydanını Yayalaştırma Projesinin ayrıntılarını ise şöyle değerlendirdi: “Taksim’in yedi tane kolu vardır. Gümüşsuyu Caddesi; AKM’nin önünde meydanla birleşir. Sıraselviler Caddesi; Tophane’den Cihangir’den gelir meydanla birleşir. İstiklal Caddesi, Mete Caddesi, Cumhuriyet Caddesi ve Tarlabaşı Bulvarı vardır. Bütün bunlarla birlikte Taksim Meydanı Avrupa’da “neobarok” denilen bir meydandır. Çünkü bir kent meydanı bütün yolların birleştiği bir alandır; ortasında bir anıt vardır, opera binası vardır, kültür yapıları, rekreasyon alanı, tören alanı, gösteri alanı olan bir bütündür. Bugün Taksim’de yapılan bir otoyol projesidir, otoyol projesine yayalaştırma diyorlar. Meydandan daha büyük bir alanı yarıklar haline, uçurum haline getirecekler ve bunları meydanın girişlerinde yapacaklar. Yani Sıraselviler caddesini düşünün, tam büfelerin olduğu yerden başlayarak hastanelerin olduğu yere doğru bir dalış rampası oluşturulacak. Yine Ayazpaşa’da yol, Alman Konsolosluğundan itibaren bir dalış rampası halini alacak. Bu ne demek? Apartmanların önüne on metreye yaklaşan istinat duvarları inşa edilmesi demek. Siz bir caddeyi karşıdan karşıya geçilemez derin bir yarıkla uçuruma dönüştürüyorsunuz ve buna da yayalaştırma diyorsunuz. Burası artık bir otoyol kavşağıdır. Dünyanın hiçbir meydanında böyle bir şey yapılamaz”

2 YIL BOYUNCA ŞANTİYE MEYDANI OLACAK

Proje ile bir başka sorun ise iki yıl süreceği tahmin edilen inşaatın kentin merkezini şantiyeye çevirecek olması. Mimar Korhan Gümüş “Madem Taksim 2 yıl boyunca trafiğe kapatılabiliyor, bunu neden sürekli yapamıyoruz?” diye soruyor: “Yönetim zaten bu inşaat süresince dalış tünellerini yaparken burayı trafiğe kapatmak zorunda. İki sene kapalı kalabiliyor demek ki. Eskiden, Sıraselviler’in yayalaştırılmamasına gerekçe olarak Alman Hastanesi, İtalyan Hastanesi ve İlkyardım Hastanesi gösteriliyordu. Peki şimdi iki sene nasıl kapatıyorsun bu yolu? İki sene kapatabiliyorsan tamamen de kapatabilirsin. Bu ilginç bir itiraftır da aynı zamanda.”

TAKSİM PLATFORMU İMZA KAMPANYASI

Taksim Meydanı Projesi’ne karşı meslek örgütleri, uzmanlar, akademisyenler, sanatçılar ve Taksim sakinlerinin oluşturduğu Taksim Platformu imza kampanyası başlattı. “Türkiye’nin en önemli meydanı Taksim her kesimden, her yaştan insanın ortak değeri… Anayasa için gerektiği ifade edilen katılım ve uzlaşma temelli yaklaşım, Taksim meydanı düzenlemesi için de gerekiyor. Taksim’i ‘Yeni Anayasanın somut provası olarak görüyoruz. Taksim ve çevresinin düzenlenmesi eskiden olduğu gibi yap-boz biçiminde tepeden inme bir kararla biçimlenmesin” diyen Platform üyelerinin, kent yönetimini görevini yapmaya çağırmak için topladığı imzalar on bini aşmış durumda.

GEZİ PARKI İÇİN TESCİL BAŞVURUSU

Taksim Gezi Parkı’nın korunmasını isteyen yüzlerce uzman tescil başvurusu yaptı.

Taksim Gezi Parkının, Halil Paşa Topçu Kışlasının restitüsyonu için yok edilecek olmasına karşı yüzlerce konusunda uzman şehir plancısı ve mimar üniversite öğretim üyesi, sanatçı, semt dernekleri, parkın bir kültür varlığı olarak korunması gerekliliği talebiyle İstanbul 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğüne tescil başvurusu yaptı.

3 Şubatta İstanbul ve Ankara’daki üniversitelerde görevli mimar ve şehir plancısı öğretim üyesinin başvurusunu takiben semt dernekleri, vakıflar gibi tüzel kişiler de 1993 yılında kentsel SİT alanı ilan edilmiş olan Beyoğlu bölgesi sınırları içindeki Taksim Gezi Parkı’nın yok edilmemesi tersine kültür varlığı olarak korunması için harekete geçtiler. Kurula başvuranlar arasında Türkiye’nin tanınmış koruma uzmanlarının da bulunması dikkat çekti.

Etiketler

Bir yanıt yazın