Şili’de İnşa Edilen Bahá’í Tapınağı

Hariri Pontarini Architects tarafından Şili'de tasarlanan Bahá'í Tapınağı, her biri bir kanadı andıran dokuz adet kabuğun oluşturduğu heykelsi bir yapı.

Özel bir ikonografiye gerek duyulmadan tasarlanan Bahá’í Tapınağı, Güney Amerika’daki And Dağları’nın eteklerinde, Santiago’nun hemen dışında yer alıyor.

Toronto merkezli ofis yapıyı: “Dağların dalgalı topoğrafyasında bulunan, etrafı yansıtıcı havuzlarla ve yerli otların manzarasıyla çevrili bu eğimli ışık tapınağı mimari bir kutsal yolculuk ve manevi düşünceye bir davet olarak hareket ediyor.” şeklinde tanımlıyor.

Yapımı on dört yıl süren proje, Bahá’í Topluluğunun yetkilendirdiği, her biri “teknolojik yenilik ve mimari üstünlük” kavramını somutlaştıran sekiz kıta tapınağının sonuncusunu temsil ediyor.

Ekip, Bahâ’î inancının evrensellik ilkesine dayandığını, bu nedenle de mimari bir duruş olarak, tüm inanç ve kültürden insanın hoş karşılayacağı bir tasarım yaratmayı amaçladıklarını ifade ediyor.

Tapınakta, dua ve meditasyon için kullanılmak üzere ışık dolu bir alan bulunuyor.

Kanatların üst yapısı yüzlerce ince çelik çubuk profil ve düğümlü bağlantılar kullanılarak oluşturulmuş. Ekip, her kanadın, elastomerik sismik yalıtkan beton halkalar ve sütunlar üzerine oturduğunu söylüyor ve ekliyor:

“Böylece bir deprem durumunda beton altlıklar sarsıntıyı absorbe etmek için yatay olarak kayıyor.”

Projede, “ışığı yakalayıp, açığa vuran ve somutlaştıran maddesel nitelikler üzerine yoğun bir araştırma”nın sonucu olarak elde edilen kaplama malzemeleri kullanılmış.

Yapının dışına bu proje için özel olarak geliştirilen dökme cam paneller uygulanmış. Ofis yaklaşık dört yıl süresince, Toronto merkezli stüdyo Jeff Goodman’da ustalarla birlikte çalışarak kaplamayı geliştirmiş. Ekip, dokuz kanadın her birini oluşturmak için hem düz hem de kavisli dökme cam parçalarından dikkat çekici 1,129 parça üretip, titiz bir çalışmayla parçaları bir araya getirmiş.

Yapının iç kısmı Portekiz’in Estremoz kentindeki taş ocaklarından yarı saydam mermerle kaplanmış.

Mimarlar, şafak ve alacakaranlık vakitleri arasında tapınağın camı ve mermerinin Santiago’nun gökyüzünde dans eden renklerle kaplandığını ve yapının içine süzülen ışığın beyazdan gümüşe ve sarıya, maviden mora dönüştüğünü söylüyor.

Tapınağın tasarımının el çizimi eskizler, fiziksel modeller ve dijital araçlarla geliştirildiğini de belirten mimarlar asıl amacın, durgunluk ve hareket, basitlik ve karmaşıklık, yakınlık ve anıtsallık gibi görünen tezatlıklar arasında karşılıklı bir etkileşim elde etmek olduğunu sözlerine ekliyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın