Şehri Unutan Adam

Çatı katında öksüz kalışını kutlayan bir koltuk, üzerine dökülen mürekkep ile can bulmuş bir masa; Sait Faik'in Burgazada'da müzeye dönüştürülen evi şairin tercih edilmiş yalnızlığının, rahatsız edilmeden ziyarete açılması gibi...

“Ters yüzüne evime dönüp odama kavuştum. Dört duvar, bir pencere, bir valiz içinde birkaç kitap ve bir demir karyola…Hasılı mukaddes bir hapishane olan odamda düşünmeden, hatta okumadan gezindim durdum.” Şehri Unutan Adam’dan

Ada öykülerini düşündüğümüzde aklımıza ilk gelen yazarlardandır Sait Faik Abasıyanık. Yaşamının büyük bölümünü Burgazada’da geçiren Sait Faik, kendi dalgalı ruh haliyle ada yaşamının her halini öykülerinde bizlere sunar.

Mahallenin insanının, adanın bu güzel adamının Burgazada’daki evi ise çoğu öyküsünü kaleme aldığı, yalnızlığına mekan olmuş sığınağıdır.

Arkitera.com olarak Darüşafaka Cemiyeti’nin davetiyle, restorasyonu geçtiğimiz yıl tamamlanan Burgazada’daki Sait Faik Evi’ni gezme fırsatımız oldu. Canan Cürgen’in keyifli anlatımıyla bize eşlik ettiği müze Sait Faik’i keşfetmek isteyenleri bekliyor.

“Gelenler Artık Bir Ev Ziyareti Değil Bir Müze Ziyareti Yapıyor”

Yazlık ev, Sait Faik’in annesinin vasiyeti üzerine 1954 yılında Sait Faik’in ölümünün ardından Darüşafaka Cemiyeti’ne müze olmak ve herkese açık olmak kaydı ile bağışlanıyor. İşletmeyi halen Daruşafaka Cemiyeti sürdüyor.

O günden bugüne Burgazada’da sessiz sakin ziyaretçilerini ağırlayan müze büyük çapta bir restorasyon geçirdi. A3 Mimarlık tarafından yapılan mimari restorasyon sürecinin ardından, sergileme tasarımı ve kürasyon Tetrazon tarafından yapıldı. Genelde bu iki operasyonel sürecin beraber yürütülmesinin yakında olumlu işler doğurduğunu gördüğümüzü söyleyebiliriz (Bknz: PTT Pul Müzesi). Küratörlüğünü Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Sevengül Sönmez’in yaptığı projede müze senaryosu Burçak Madran ve ekibinin, obje konservasyon ve restorasyon projeleri Katharsis’in elinden çıkmış; obje restorasyonu konusunda ise restoratör arkeolog arkeometrist Gülgün Derviş’ten destek alınmış. Yaklaşık 3 yıl süren çalışmalar sonucunda müze 2013 yılında tekrar açılmış.

Müze yetkilisi Canan Cürgen süreci şöyle aktarmakta; “Bu süreçte içerisindeki objelerin de içerisine dahil olduğu bir süreçti. Bu dönem hem ekonomik olarak zorlu olduğu gibi hem de müzenin kapalı olmasından dolayı sıkıntılı bir dönem oldu. Çok fazla eleştiri aldık. Fakat bunun bir zaman meselesi olduğunu anlatmak bizim görevimizdi…”

Bu süre zarfında şikayetlerini dile getirenler ise müze açıldığında gördükleri manzara karşısında oldukça memnun olmuşlar. Cürgen yapılan bu restorasyonu; “Gelenler artık bir ev ziyareti değil bir müze ziyareti yapıyorlar ama yine de bu henüz bir adım” olarak değerlendirse de geçmişte bakımsız oluşu ile bir çok eleştiriye maruz kalan müze çağdaş müzeciliğin gerekliliklerini yerine getirmiş olması ile olumlu eleştiriler alıyor.

Bir edebiyatçının yaşanmışlıklarını ziyaretçiye bu denli hissetiren bir müze ile ilgili Cürgen “Temel görevlerimiz olan belgeleme, sergileme koruma ve iletişim çalışmalarını yürtümek için çaba sarfediyoruz. Fakat bunu yanısıra Sait Faik müzesinin diğer tüm edebiyatçı müzeleri gibi özel bir yanı var; bir yaşanmışlığı muhafaza ettiği için, objenin bilgisiyle beraber onun duygusunu kişiye geçirmek için özel bir çaba sarfettik.” diyor.

Her obje mümkün olduğu kadar yerinde kullanılarak sergilenmeye çalışılmış. Ama tabi çağdaş müzeciliğin getirdiği bir takım sınırlılıklar mekanda hissediliyor. Cürgen bu durumu “Objelerin uzun ömürlü korunabilirliği ön planda. Daha önce bir evi ziyaret eden ve onunla dokunarak iletişim kurabilen ziyaretçinin artık bazı sınırları var.” diyerek açıklıyor. Bu kısıtlardan dolayı ‘Biraz soğuk olmuş’ diyerek eleştirenler olabilir. Fakat genel olarak mekanın kurduğu iletişim muazzam.

“Onunki tercih edilmiş bir yalnızlık…”

“Sait Faik’in adayla çok bütünleşmiş bir isim olması bu eve çok nüfuz etmiş bir durum. Sait Faik siroza yakalandıktan sonra çok uzunca bir süre burada kalıyor. Ada onun için nefes aldığı kendiyle başbaşa kaldığı, yalnızlığını yaşadığı, ki onun ki tercih edilmiş bir yalnızlıktır, bunu da belirtmek gerekiyor, ve sevdiği dostlarıyla beraber olduğu bir yer. Sonra ise ada ona çok nüfuz ediyor. Adanın balıkçıları, faytoncularıyla dostluklar kuruyor… Fakat hastalıkla birlikte çok içine dönüyor ve ada ona sakinlikle birlikle balıkçılıkla da çok haşır neşir oluyor. Bunun ardından Burgaz, balıkçılık, ada pskolojisi onun hikayelerine yansıyor. Sadece bir mekansal okuma için değil aynı zamanda onun edebi yaklaşımlarını anlayabilmek için de müzeyi görmek bu anlamda gerçekten değerli…” diyor Cürgen. Mekan gerçekten de hem Sait Faik’i hem de adayı anlatmak için can atıyor…

Müzenin restorasyonunda envanter genişletme çalışması da yapılmış. Evin mevcut eşyaları haricinde Sait Faik Arşivi’nden belgeler, el yazması notlar da koleksiyona eklenmiş. Bu müzenin geçmişteki durumu ile bugün arasında bir kırılma olarak görülebilir, zira müzenin iki sahiplenicisi olarak ada halkını ve edebiyat, sanat severleri kabul edersek, bu anlamda yapılan bir çalışmanın 2. grup için daha doyurucu bir sunum ortaya koyduğunu söylemek mümkün.

Cürgen’in konuyla ilgili görüşü ise şu şekilde; “Müzenin koleksiyonunu genişletmek adına hala yapmak istediğimiz başka çalışmalar da var. Toplamak istediği makaleler, yazışmalar… Genişlemesi mümkün ama sonsuz değil tabi çünkü mekansal bir sınırımız var.”

Bütün evin eşyaları şuanda sergilemede değil. Zaman zaman değiştiriliyor. Bu hem ziyaretçiyle buluşturmak, hem de sergideki objeyi dinlendirmek için önemli bir detay.

Sait Faik’in yaşantısına dair kesintiler sunulan 2.katta en özel alan şüphesiz ki; Sait Faik’in odası… Yatağı üzerinde duran pijamaları, baş ucuna konmuş kolonyası mürekkep dökülmüş bir masa bu odaya her girenin bir törenle girişine sebep oluyor…


Evin odaları farklı sergileme mekanları olarak kurgulanmış. Şüphesiz bu odalardan en özel olan Sait Faik’in yatak odası. Tıraş takımından yatağının üzerinde katlı duran çizgili pijamalarına kadar kişisel eşyalarını görebileceğiniz odada masasının üzerinde yalnız duran bir hokka dikkatimizi çekti. Bu hokkayı Sait Faik’in kullanmamış bile olacağını ama yine de sergilendiğini belirten Canan Cürgen bunun nedenini şöyle açıklıyor:

“Sait Faik çok masa başında oturup yazan bir yazar değil. Mürekkeplerle, daktilolarla haşırneşir bir yazarlık hayatı olmamış. Cebinde sarı bakkal defteri, elinde kurşun kalem ne zaman yazmak arzusu hasıl olursa o zaman orada yazan bir yazar. Burada sergilediğimiz bir mürekkep hokkası var ama ne kalemi var ne de başka bir şey.”


Tüm Karamsarlığıyla Umuda Bakan Sait Faik

Çatı katında gezdiğimiz odalardan biri evin en izole mekanlarından biri. Orada öylece dev bir siyah deri koltuk karşılıyor sizi. Evin manzarasının da en güzel yeri olduğunu belirten Cürgen tüm karamsarlığıyla orada oturan koltuğun yerinin hiç değişmediğini söylüyor ve ekliyor “Belki de sadece burada duran koltuk üzerinden Sait Faik’in karakterini çözümleyebiliriz…” Adanın manzarasına bakan ama kendi içine sığnmış, bu derece ıssız ve heybetli koltuk yazarın içindeki tüm sıkıntıyı o narin evde nasıl bir çatı katında sakladığını gösteriyor.

Bu odada aynı zamanda yazarın en büyük tutkusu olan balık tutma malzemeleri ve yazarın meşhur hasırlı şapkası sergileniyor.

Çatı katında bulunan son oda ise mektup odası. 

Bir tarafta Sait Faik’in yazdığı ve ona yazılan mektuplar, telgraflar, kartpostallar keyifli bir anlatım ile ziyaretçi ile buluşuyor.

Bu odada artık Sait Faik ile yanyanasınız. Yakınsınız. Ona bir şeyler söylemek istiyorsunuz. 

İşte onunla başbaşa kalmanız için evin en özel köşelerinden biri; mektup masası. Masanın üzerinde duran boş kağıtlar ve kalemin amacı ise Sait Faik’e bir mektup yazmak. Bu bölümün ziyaretçilerden çok ilgi gördüğünü söyleyen Cürgen bu bölümün amacını söyle anlatıyor:

“Sait Faik hikayelerinden birinde “İnsan sevdiği insana mektup yazmak için bu saatte kalkmalı ve bir kır kahvesine gitmelidir” demiş, onu alıntıladık. Bu cümlelerle girizgah yapıp ziyaretçilerimizi mektup yazmaya davet ediyoruz. İnsanların yazıyla olan ilişkisi tamamen elektronik. Dolayısıyla yazı yazma eyleminin kendisi bilek, kol, beyin eşgüdümünde yaratıcılığa sevkeden bir süreç olduğu için bunu biraz daha diri tutmak istedik. Ziyaretçilerimizden de çok olumlu tepkiler alıyoruz bununla ilgili. Hatta vakti olmadığı için burada yazamayıp bize postayla gönderenler de var. aynı zamanda bahçede yazışmış mektupları da dönüşümlü olarak sergiliyoruz.”

Sait Faik Müzesi,  kült anı pornolarından çok daha öteye geçmiş, sizi yazar ile buluşturabilen, koleksiyonu ile ilgi çekici çağdaş bir müze. Vakit ayırmalı, görmeli.

Etiketler

Bir yanıt yazın