Şehir merkezinde, hele ki Dolmabahçe’de stat olmaz!

İlber Ortaylı'nın İnönü Stadı ve çevresi üzerine kaleme aldığı yazı...

Basına verdiğim bazı demeçler benim kullanmadığım ifadeleri içeriyor. O nedenle bu yazıyı gerekli görüyorum. Beşiktaş benim tuttuğum bir takım. Spor hayatımızın vazgeçilmez parçası. Dolmabahçe Sarayı’nın ne olduğunu, bizim için anlamını ise uzun boylu tartışmaya gerek yok.

Dolmabahçe Stadı tek parti devrinin eseridir. Doğru dürüst stadyumu olmayan şehre bir stadyum yapılması için mimar Paolo Vietti Violi’ye proje ısmarlanmıştır. İlk temel 1939’da atılmış, bütçe sıkıntılarından ikinci temel 1943’te atılmıştır.

Türkiye’de iki tesis vardır ki gelmiş geçmiş bütün iktidarların bilgisizlik ve lağarlığının eseridir. Bunların başında Ankara Esenboğa Havaalanı gelir. Esenboğa Havaalanı CHP devrinden kalmadır. Başlangıç, yanlış yer seçimi, laubali rasat denemeleri o devre aittir. Çobanların “Beyim burada sisten geçilmez, sürüyü kaybederiz” sözünü köylülerin yalancılığına ve tayyare meydanı istememelerine hamlederek yorumlamışlardır. Sonraki iktidar devrinde de tutum devam etmiştir. Ankaralıların Esenboğa’nın sisiyle
ilgili acı tecrübeleri olmasına rağmen yeni havaalanı tesisleri de oraya yapılmıştır.

Bu havaalanı Orta Anadolu’nun Konya, Eskişehir gibi yörelerine çok uzak kaldığı gibi, o bölgedeki il merkezlerinin de alanla bağlantısı çok pahalı olduğundan tamamlanamamıştır. Sis el’an bir problemdir.

Yer seçimi baştan sona faul

Problemli ikinci yapı Dolmabahçe Stadı’dır. Tek parti devrinin eseridir. Doğru dürüst stadyumu olmayan şehre hoş bir stadyum yapılması için proje, mimar Paolo Vietti Violi’ye ısmarlanmıştır. Binanın cephesi bronz kabartmalarlarla süslenecekti. 1939’da birinci defa temel atılmış; bütçe sıkıntılarından 1943’te ikinci kere temeli atılmıştır.

Stadın denize bakan cephesindeki taştan ve bronzdan monolit yüksek kabartmalar Vali Lütfi Kırdar’ın övüncüydü çünkü onları tamamen kaldırmak istemişler, o ısrarla bir kısmının yapılmasını sağlamıştı. Ne var ki stadın yer seçimi baştan sona bir fauldür. Bir kere gazhanenin orada bulunuşu planı daraltmış. Bundan başka adı üzerinde Dolmabahçe Sarayı da dolgu saha üstünde yapılmıştır. Bu saray Avrupa saraylarının en büyüğü değildir. Hatta en mütevazısıdır. Topkapı Sarayı 19’uncu asır devletinin hem de büyük Avrupa devletleri arasında yer alan birinin protokolünü ve dış dünyaya karşı temsilini sağlayacak durumda olmadığından Dolmabahçe’nin yapımı şart olmuştu.

Birkaç sene evvel Louis Vuitton şirketi yıllık ziyafet için Topkapı Sarayı’nı seçme talebini hemen reddettik. Çünkü onların davet edeceği 60 kişiye göre kurulacak bir ziyafet masasını ve orkestrayı alacak kapalı mekân Topkapı Sarayı’nda yoktur. Aslında Dolmabahçe Sarayı da saraylıların dar mekanlarda yaşadığı (bugün de Galatasaray Üniversitesi o sarayın bölümlerinden birinde olduğu için durumu yaşayarak biliyoruz) bir yerdir. Bu sarayın içindeki muayede salonu devlet ihtişamının ve protokolün dış dünyaya karşı zevahiri kurtardığı tek geniş mekandır.

Gerçi üst katta da sefirlerin itimatname sundukları bir sefaret salonu vardır.

Saray tiyatrosu da umumi tuvalet yapıldı

Dolmabahçe’nin bütün ihtişamı denizden bakıldığında cephesinde görülür. Bu hatırlatıldığında eski CHP’lilerin cevabı hazırdı; “Efendim saltanat makamının güzelliğini mi düşüneceğiz?” Onun için Dolmabahçe Stadı inşa edildi. Stadın olduğu yerdeki tavla ve saray ahırları ortadan kaldırıldı. Daha da beteri Osmanlı medeniyetinin girdiği yeni safhanın bir eseri olan saray tiyatrosu da zamanla yıkıma terk edilmiş hatta umumi tuvalet yapılmıştı. Bu inşaatla birlikte ortadan kalktı. Yol açılmıştı. Avrupa saraylarının yanında bulunan Dolmabahçe’nin park alanı da buradaydı ve hoyratça birtakım binalara bırakıldı ve sözde eski eser bilincinin yerleşmeye başladığı bir dönemde Özal hükümeti ve Bedrettin Dalan’ın belediye başkanlığı döneminde evvalâ Swiss Hotel ardından Süzer Plaza bütün alanı kapladı. Dolmabahçe’nin havalandırma kanallarını Swissotel’i inşa ederken betonla doldurmuşlardı.

Sarayda rutubet ve küflenme başladı. Dolma alanın üzerine böyle binalar yapılır mı diyenlere çok bilmişin biri cevap yapıştırıyor; “Bu asrın teknolojisi varken…” O dediğin teknoloji herhalde bedavaya oluyor. Sorun statik hesaplarla da değil, sorun devletin evi ve son yüzyıl Türkiye tarihinin başlıca abidesinin çirkinliklerle gölgelenmesidir. Bu asrın Türkiye’sinin geçmişini böyle gölgeleme hakkının olmaması gerekir. Üstelik yeşil alanı az bir şehirde Maçka Parkı’ndan yer alınmamalı.

Yükü tabii Beşiktaş takımının üstüne atmayalım; Beşiktaşlıların statları var. İyi ve eski kulüp oldukları için onların da büyük bir stadyuma sahip olma hakları vardır. Eski Turizm Bakanı’mız; “Burayı bırakın” demiş. Tabii “neyle bırakalım, nasıl bırakalım”a cevap vermeden. Şehir merkezinde stadyum olmaz. Ama öbür büyük takımlarınki gibi uygun bir yerde bağışlar ve devlet desteğiyle bu iş gerçekleştirilmeli.
Galatasaray Stadı’nın açılışında Başbakan’a yapılan, yerinde olmayan protesto yüzünden hükümet de yerinde olmayan bir kırgınlık içinde. Oysa kurtulması gereken çevre ve anıt bizim tarihimizi temsil ediyor.

Beşiktaş da bizim köklü takımlarımızdan. Lütfen olgunluktan uzak davranış ve politikaları bırakalım. Dolmabahçe’nin sahasını mutlaka olması gerekli ama orada olmaması gereken tesis ve otellerden arıtalım.

Dipnot: Dolmabahçe Stadı’nın 1943’teki orijinal projelerinin az sayıda basıldığı biliniyor. Ben Sayın Murat Bardakçı’daki nüshayı görmüştüm.

Etiketler

Bir yanıt yazın